Gülten Dayıoğlu’nun Fadiş’i bir kült kitaptır. 1971’de yayınlanan roman nesiller boyunca okundu okunuyor. Artık klasikleşmiş bir roman. Kitabın arka kapağına da yansıyan, yani spolier olmayan konusu kısaca şöyle: Yıkılmış bir yuvadan arta kalan Fadiş, Analı babalı bir yuvası olmadığından , çeşitli köy, kasaba ve kentlerde akrabalardan oluşan değişik ailelerin yanında yaşamak zorundadır. Tek dayanağı annesi Cemile’dir Ama, baba onu ikide bir kaçırıp annesinden uzaklaştırır. Anne, kızının izine düşer onu bulur. Ancak geçim için çalışmak zorunda olduğundan, Fadiş’i aylık yollamak koşuluyla yakınlarına bırakır. Ana kızın yaşamı özlemle sürer. Bir türlü bir araya gelemezler.
Halen 156. baskısı dördüncü kuşaklar tarafından okunan roman otobiyografik özellikler taşıyor yani yazarının yaşamından kesitler içeriyor. Romanın sonunda, annesinin baktığı çocuğun dedesi “Okullar kapanınca köydeki kızını İstanbul’a getirtirsin. Yazı burada, torunumla oynayarak geçirir. Ben de onu, sonbaharda parasız yatılı bir okula yerleştiririm” demiştir. Fadiş gerçekten yatılı okula gidebilmiş midir yoksa çileli hayatında yeni zorluklarla mı karşılaşmış, mücadelesi devam mı etmiştir.
Tabii ki benim gibi bir çok okur yatılı okula gönderilme vaadi ile biten kitaptan sonra Fadiş’in günümüze kadar nerede, nasıl bir yaşam sürdüğünü, hangi okulları bitirdiğini, halen nerede yaşayıp neler yaptığını bilmek isttemişler. Yıllardır okullarda, söyleşilerde ve çeşitli iletişim ortamlarında “Fadiş siz misiniz? Fadiş sonra ne yaptı? Nasıl bir insan oldu?” gibi sorularla karşılaşan Gülten Dayıoğlu Bende Kalmasın’la bu sorulara cevap veriyor. Ama Bende Kalmasın bir devam romanı değil bir yaşam öyküsü. Gülten Dayıoğlu, romanda bıraktığı yerden başlayıp Fadiş’in başından neler geçtiğini, neler yaşadığını sanki sohbet eder gibi, tatlı dille, iyimser bir bakış açısıyla anlatıyor.
Mutlaka daha önce başkaları da söylemiştir ama ben Fadiş’te ve onun yazarı Gülten Dayıoğlu’nda bir Pollyanna bakışı, olağanüstü bir iyimserlik görürüm. Hayata hep iyi yönden bakar, en kötü şeylere bile iyi yanını bulmaya çalışarak yaklaşır.
Gustave Flaubert’in “Madam Bovary benim” demesi gibi Gülten Dayıoğlu da “Fadiş benim” diyor. Gülten Dayıoğlu 15 Mayıs’ta doksanıncı yaşını kutladı. Yayınlanışı doğum günü kutlamalarına rastlayan Bende Kalmasın bir anlamda geride kalan doksan yılın muhasebesi.
“Dünyaya geldiğimde, annem adımın Fadiş olmasını istemiş. Çünkü anneannemin adı Fadime’ymiş. Babam ise bu adı istememiş. Kimlik kartıma dönemin yeni moda adlarından olan Gülten’i yazdırmış” diye anlatmaya başlıyor Gülten Dayıoğlu ama hikayeyi Fadiş’in yaşam öyküsü olarak sürdürüyor. “Ben” diyerek değil de Fadiş şöyle yaptı, böyle yaptı diyerek anlatıyor.
Eksik kalmasın diye romandan öncesini Fadiş’in üç yaşına kadarki hayatını anlatarak başlıyor. Baba, Fadiş ile annesini Emet’te bırakıp gitmiştir. Genç kadın küçük bebeğiyle önce soğukla, sonra açlıkla mücadele verir. Ana kızın bu yaşam mücadeleleri uzun yıllar boyunca sürecektir. Onların bireysel mücadelesi yetmezmiş gibi bir de İkinci Dünya Savaşı çıkar. Türkiye bu savaşa katılmasa da olumsuz anlamda etkilenir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında meydana gelen kıtlık nedeniyle İstanbul'a göç etmek durumunda kalırlar.
İstanbul’da da zorluklar devam eder. Çeşitli ailelerin yanında dadılık, aşçılık gibi görevlerle hayatını kazanan anne, kızının bu çileleri çekmemesi için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdır. Yatılı okul haberi gelmeyince Fadiş okula yazdırılır. Köylü kızı görünümü ve konuşmasındaki şive nedeniyle kendisini dışlanmış hissetse de Fadiş iyimserliği, cana yakınlığı ve zekasıyla akranlarının arasında sivrilecek, dikkate değer bir öğrenci olacaktır.
Zaten şanslı bir insandır ve bir yanda zorluklar yaşanırken hep kendisindeki iyimser, yardımsever yapıyı ve zekasını görenler tarafından desteklenecek, yolu açılacaktır. Bu çoğunlukla annesinin torunlarına baktığı dedler, nineler olur ama öğretmenlerinden de destek görür Fadiş. Okula müfettiş olarak gelen Reşat Nuri Güntekin gibi kişiler de ufkunu açar. Zaten kendisi çok meraklı, öğrenmeye aç bir çocuktur. Bu özelliği keşfedilince bir çok çocuğa özel ders verecektir.
Fadiş’in yani Gülten Dayıoğlu’nun yazarlığı ilkokul çağlarında öğretmeninin teşvikiyle başlamıştır. 1950'de 15 yaşındayken ilk öyküsü olan "Bahçıvanın Oğlu", Afyon'da yerel bir gazetede yayımlanır. Yani 75 yıllık bir yazar Gülten Dayıoğlu.
Bende Kalmasın’da sohbet havasında anlattığı tüm zorluklara rağmen başarılı bir öğrenci olur. Öğretmenlik mesleğini seçer ve çocuk kitaplarının yetersizliğini fark edip öğrencileri için öyküler anlatmaya, yazmaya başlar.
Gülten Dayıoğlu kitapta kendisinden Fadiş diye söz etmekle kalmıyor yaşamı boyunca kendisine yoldaşlık eden, sevgilisi, eşi, çocuklarının babası Cevdet Bey’e de 322 adını vermiş. Okul numarasından yola çıkarak 322 adını verdiği Cevdet Dayıoğlu ile hoş ve biraz da gerilimli bir sevgililik dönemleri olmuş. Yaşananları açık yürekle, tatlı dille anlatıyor Gülten Dayıoğlu.
Evlilikten sonra da düze çıkmaları kolay olmamış. 322 varlıklı bir ailenin oğlu olmasına rağmen yokluklar, yoksulluklar yaşamışlar ve omuz omuza vererek güçlükleri aşmışlar. Hayırlı evlatlar yetiştirmişler.
Gülten Dayıoğlu bir yandan öğretmenliği sürdürüp çocuklarını yetiştirirken gece herkes yattıktan sonra yarattığı zamanlarda yazmaya devam etmiş. O zamanların en çok okunan çocuk dergisi Doğan Kardeş’i de yayınlayan Yapı Kredi Yayınları’nın yarışmasına katılmak amacıyla ilk romanını yazmış. Bu Fadiş’tir. Roman ödül kazanamamıştır ama yayınlanmaya değer bulunmuştur. Gülten Dayıoğlu, kocasının da önerisiyle romanı yayınevinden geri çeker. Fadiş’in yayınlanması ancak altı yıl sonra olacaktır. Onlarca ödül ise daha sonra birbiri ardına gelmeye başlayacaktır. Fadiş’in yaşamı azmi sayesinde gerçek bir başarı öyküsüne dönüşmüştür.
Gülten Dayıoğlu’nun yayınlanan ilk kitabı sanıldığı gibi Fadiş değil, 1963’de yayınlanan Bahçıvanın Oğlu. Fadiş, 1971’de yayınlanmış. Arada, gazetelerde eğitim ve çocuk yayıncılığı ile ilgili gazete yazıları ve Ayşegül çevirileri, 16-20 sayfalık küçük öykü kitapları var.
Gülten Akın, “ben oldum” demeyen, araştıran, öğrenmeye aç, meraklı bir yazardır. Ben kendisini ve eşi “322” Cevdet Bey’i, böyle bir araştırma gezisinde tanıdım. 90’lı yıllardı. Frankfurt Kitap Fuarı’na o zamanlar Türkiye’den pek katılım olmazdı. Hele bir yazarın kendi olanaklarıyla uluslararası bir kitap fuarına gittiği hiç görülmemişti. Gülten Hanım uzun yıllar sürdürdüğü Frankfurt kitap fuarları ziyaretlerinde yabancı yayıncılarla ilişki kurup kitaplarının çevrilip basılmasına ön ayak olmakla kalmamış, dünyada çocuk yayıncılığının geldiği yeri, yeni eğilimleri de incelemiş. Eserlerine nasıl yansıtacağını düşünmüş. Bu büyük başarı hikayesinin ardında böyle büyük meraklar ve bulduğu ile yetinmemek var kuşkusuz.
Gülten Dayıoğlu, Fadiş kimliğine bürünerek 90 yıllık yaşam öyküsünü tüm acıları, dertleri ile ama hep güler yüzle, iyimser bir bakış açısıyla ve tatlı dille anlatmış Bende Kalmasın’da. (30.05.2025, Hürriyet Radikal Kitap- Sanat).
Yorumlar