1995 Şiir Değerlendirmesi: SUNİ PATLAMALAR...


Geçen yılın değerlendirmesini yaparken “Patlama öncesi sessizlik” demişim. Gerçekten de 1994’de ne ortalığı birbirine katacak, hakkında uzun uzun konuşulacak şiir kitapları vardı, ne de heyecanlı tartışmalar... Bence bu durgunluk büyük bir sıçramanın hazırlığı gibiydi. Öyle de oldu. 
Bu yıl, 1995’de büyük bir patlama yaşadık. Tartışmalar patlaması. Suni, zoraki de olsa tüm dikkatlerin şiire çekilmesine neden olan tartışmalardı bunlar. Roni Margulies’in Sombahar’da yayınlanan bir yazısında başlattığı 80’li Yıllar Şiiri’nde anlam, anlaşılırlık üzerine tartışma yıl içine yayıldı ve Haydar Ergülen, Şavkar Altınel, Ergin Yıldızoğlu gibi şairlerin katılmasıyla genişledi. Ama bir süre sonra iş kişiselliğe dökülüp hakaretlere kadar vardırılınca paparazzi dergilerine, köşelerine ve gazetelere düştü, çirkinleşti, tavsadı. 
Bir başka geç kalmış tartışmacı da Mehmet Yaşın’dı. Yaşın, 80’li yıllarda şiir yayınlatmaya başlayan şairlere yönelik eleştirilerinden oluşan yazılarını Adam Sanat dergisinde yayınlattıktan sonra Poeturka (Adam yay.) adıyla kitaplaştırmayı da ihmal etmedi. Kitaplaşan bu yazılar Türkiye’de nasıl bir eleştiri anlayışının yerleştiğini, yerleştirildiğini görmek açısından elem vericidir. Gerek Roni Margulies’in, gerekse Mehmet Yaşın başlattıkları tartışmalarda işin dönüp dolaşıp hep kişiselliğe getirilmesi ve hakaretlere vardırılmasını görmenin eleminden söz ediyorum. Merak edenler bu kişisel hakaretlerden bir bölümünü toplu olarak adı geçen kitapta bulabilirler.
Tüm bu tartışmalarda Memet Fuat’ın dergi yöneticisi olarak nasıl bir katkıda bulunduğunu işaretlemeden geçmek istemiyorum. Adam Sanat dergisi yıllardır izlediği seviyeli, akademik tartışmalara sayfalarında yer vermek prensibinden ilk kez, geçen yıl, bu yazılarla vazgeçti. Kasım 1994’de yayınlanan “80 Sonrası Şiirimizde Yenilikçilik” başlıklı toplu söyleşiden itibaren tartışmanın yönünün kişiselliğe dökülmesine hiç aldırmayan, hatta onu destekleyen bir tavır geliştirildi. Sanki tartışmaların daha da sivrilmesi isteniyormuşcasına kendilerine kişisel hakaretlerde bulunulan şairlere cevap hakkı verilmeyerek olay iyice tırmandırıldı. Haydar Ergülen’in “Mehmet Yaşın’ın Tutumu Dolayısıyla Memet Fuat’a Açık Mektup” başlıklı yazısını, cevap hakkına saygı göstermeme davranışını sürdürse mahkemeye düşüleceğinin farkına varıp şerhli yayınlamak zorunda kalan Memet Fuat’ın “Tartışmalardaki gizli ya da açık sataşmalar beni hiç ilgilendirmiyor” cümlesi Adam Sanat’ın bu tavır değişikliğinin de net bir kanıtıydı.
1995 yoğun bir şekilde anmalar ve kutlamalarla geçti. Bir çok şairimizin 70. ya da 80. yaşlarına girmeleri vesile edilip çeşitli etkinlikler yapıldı ve onlara yaşarken hakettikleri değeri vermek gibi güzel bir davranış geliştirilmeye çalışıldı. Bunların arasında bence en seçkinleşeni Melih Cevdet Anday’ın 80. yaşı için Edebiyatçılar Derneği’nin düzenlediği toplantılardı. Melih Cevdet Anday Günleri adıyla düzenlenen bu beş oturumun metinleri kitap olarak da yayınlandı. Melih Cevdet Anday son şiir kitabının yayınlanmasını da bu yıla rastlattı; Yağmurun Altında (Adam yay.). Yağmurun Altında, ustalığın ön sezileriyle yazılmış, damıltılmış ve belli ki bilerek seçilen bir yalınlığa yönelinmiş şiirlerden oluşuyordu. 
70. yaşını kutlayan Arif Damar’a armağanı ise Yapı Kredi Yayınları’ndan geldi.  Şairin kendi seçtiği şiirleri ve ilk kez biraraya getirdiği yazı ve söyleşileri  Eski Yağmurları Dinliyordum adıyla tek bir ciltte toplandı.
“Şairin hayatı şiire dahil” (Kaynak yay.), Feyza Perinçek ve Nursel Duruel’in Türk şiirine ve Cemal Süreya’ya bir armağanı. Cemal Süreya’nın hayat hikayesini şiirlerinin oluşumuyla ilişkilendirerek yazmışlar. 456 sayfalık bu biyografi çalışması harcanan yoğun emekle aynı zamanda Çağdaş Türk Şiiri için ilklerden birini de oluşturuyor. Türk şiirinde bu tür çalışmaların hemen hiç yapılmadığını göz önüne alırsak bu kitap daha da fazla değer ve önem kazanıyor. Cemal Süreya’nın biyografisi ile aynı günlerde toplu şiirleri Sevda Sözleri’nin (Yapı Kredi yay.) yeni baskısı şimdiye dek kitaplarına alınmamış, dergilerde ya da mektuplarda kalmış şiirlerinin eklenmesiyle yayınlandı.
Bu tür hacimli bir biyografi çalışması da Hasan Hüseyin hakkındaydı. Eşi Azime Korkmazgil, şairin hayat hikayesini anılarla yoğurarak Türküleri Yakanlar (Prospero yay.) adıyla kitaplaştırdı.
Yine bu bölümde sözetmek istediğim iki değerbilirlik örneği daha var. Adam Yayınları’nın Sabri Altınel’in daha önce yayınlanmamış şiirlerinden oluşturduğu Kentin Küçük Sokağı ve Suteni Yayıncılık’ın yayınladığı Sivas’da katledilen şairlerimizden Uğur Kaynar’ın Güncesika’sı.   
Son yıllarda şairlerin eserlerini toplu olarak ve genellikle tek ve büyük bir ciltte yayınlama eğilimine girmelerini olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Genellikle onlarca yıl önce yayınlanmış ve baskısı tükenmiş kitapları sık sık anılan şairlerimizin bu eserlerine ulaşmak neredeyse imkansızdır. Bu toplu eserlerin bence en önemli yararı bu eserlere ulaşmamızı sağlaması. İkincisi, şairlerin tüm şiirlerini bir arada görmemiz onlar hakkından daha bütüncül bir görüş edinmemizi, onların nerelerden geçerek bugünkü şiirlerine ulaştıklarını kavramamızı kolaylaştırıyor, ki bu da önemli. 
Ahmet Oktay’ın Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Toplu Şiirler’i tam da bu görüşlerimi örnekler nitelikte. Şairin, Dr. Kaligari’nin Dönüşü gibi ilk kitaplarından sadece isim düzeyinde bilgi sahibiydik. Ahmet Oktay’ın o yıllarda ne yazdığı, nasıl yazdığı adeta bir bilinmezdi. Öte yandan, üçüncü kitabı, Dr. Kaligari’nin Dönüşü’nden on beş yıl sonra yayınlanan dördüncü kitabı Sürgün’de ne gibi değişimler yaşadığını görmemiz de ancak onları böyle toplu halde gördüğümüzde mümkün olabiliyordu. Şairin değerini, kıratını anlamada, onları daha çok sevmede bu Toplu Şiirler’in önemi büyük.  
Yine, belki de yıllardır şiir yayınlamadığı için de bilinmezlere karışan Egemen Berköz’ün Oğlak Yayınları’ndan çıkan üç ciltlik tüm eserleri, Çin Askeri Ah Devran, Yalnızlıklar Yalnızlıklar ve Bu Kitapta Sen Nerdesin? şairle yeniden tanışmak için önemliydi. Özellikle yeni kuşaklar 60’lı yıllarda İsmet Özel ve Ataol Behramoğlu dışında iyi şiirler yazan önemli şairler olduğunu öğrenme şansına kavuştular. 
Yine o kuşakta ve yine Egemen Berköz gibi sessiz kalmayı tercih eden şairlerden Güven Turan’ın Toplu Şiirler’i de Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Güven Turan, pastoral renkler ve imgelerle kurduğu, sessiz, sakin derinden akan şiiriyle yeniden tanıştırdı okurlarını. 
70’li yıllarda yayınlatmaya başlayan şairlerden İzzet Yasar’da ‘tün Eserleri (Oğlak yay.) adıyla bütün şiir ve hikayelerini bir kitapta topladı. Yasar, oldukça ironik ve kendine has şiirler yazıp birçok dizesini, şiirini belleklere kazıdıktan sonra son kitabı ile yeni bir değişime hazırlandığının işaretlerini verirken şiir bıraktığını açıklamıştı. 
Yayınlanacağı duyurulan ama henüz ulaşamadığım bütün şiirlerden oluşan  kitaplar arasında Sabahattin Kudret Aksal’ın, Ercüment Behzat Lav’ınkileri de anmalıyım.
Yılın bence en önemli kitaplarından biri Dağlarca’nın ilk baskısından 45, ikinci baskısından 29 yıl sonra yeni baskısı yapılabilen Çocuk ve Allah’ıydı (Tüm Zamanlar). Türk şiirinde önemli bir dönemeç olarak gördüğüm bu kitap aynı zamanda çağdaş şiirimizin klasiklerinden biri olmayı hak ettiğini de kalıcılığıyla kanıtlıyordu.  
Bu yıl en verimli şairse kuşkusuz Salâh Birsel’di. Üç kitabı yayınlandı; Rumba da Rumba (Adam yay.), Yaşama Sevinci (Adam yay.) ve İnce Donanma (Korsan yay.). Uzun yıllar şiir yayınlamaya ara verdikten sonra çizgisinde bir yenilenmeyi, değişimi işaretlemese de ustalıkla yazıldığı belli olan şiirlerden oluşuyordu bu kitaplar. Salâh Birsel, ironisinin, humorunun dozunu iyice artırarak hemen her konuda kolaylıkla yazdığı izlenimini veriyordu. 
Hemen her ay yayınladığı şiirleriyle tempoyu düşürmeyen bir başka usta da  Can Yücel. Vakanüvis tavrını inatla sürdünen Can Yücel bu yılı da bir kitapla noktaladı; Maaile (Papirüs yay.). Adı üstünde aliecek oluşturulmuş bir kitaptı bu. Su Yücel’in resimleriyle süslenmişti ve Güler Yücel’in, Talat Hıtay’ın ve torun Alibey’in katkıları vardı. 
Gülten Akın, Sonra İşte Yaşlandım (Yapı Kredi yay.) ile çıktı okuyucu karşısına. Yaşlandığını düşünen, hisseden bir kadının gözünden hayatın, dünyadaki değişimlerin ve ev-aile-gündelik hayat çemberinde sıkışmanın verdiği ıstırabın yansıdığı şiirlerdi bunlar.   
60. yaşı kutlanan Kemal Özer’in Oğulları Öldürülen Analar’ı (Yordam yay.) 1970’li yıllardan itibaren yoğun olarak yaşanan siyasi cinayetlere şairce bir bakıştı. Kemal Özer, “Sahne şiirleri” alt başlığıyla yayınladığı bu kitapta anaların gözünden ve ağzından bu kıyımları çeşitli boyutlarda ele alarak tüm kitaba yayılan bir ağıt oluşturmayı deniyordu.
Özkan Mert bildik şiir çizgisini sürdürdüğü Bir Irmakla Düello Ediyorum’u (Oğlak) yayınlarken, Enis Batur bu yılı “şiir serüvenimin arka bahçesi” olarak nitelediği kitaplarında yer almamış ya da sonradan değiştirdiği şiirlerini topladığı Taşrada Ölüm Dirim Hazırlıkları (Oğlak) ile değerlendirdi. Erdal Alova,  sessizce sürdürdüğü şiirinde yeni bir evreye girdiğini işaretlediği, doğayla cinselliğin son derece dingin bir ortamda buluştuğu, sakin söyleyişiyle ilgimi çeken  Bitik Kent’i (Adam yay.) yayımlarken, daha yayınlanmadan Mehmet Yaşın’ın övgüyle bahsettiği Barış Pirhasan,  Babam Benden Hiçbir Şey Anlamıyor’da (Yapı Kredi yay.) kara mizah ve ironi nin yoğunlaştığı yer yer güzel ama bence bir bütünlük oluşturmayan şiirlerini biraraya getirdi. 
Ahmet Ada ise sesini, sınırlarını ve asıl önemlisi şiir anlayışını zorlayıp yeni arayışlara giren şairlerdendi. Taş Plak Gazelleri’nde (Broy yay.) Rembetiko’nun üstadlarına adadığı gazellerle baştan belirlenmiş bir konu ve biçimle yazmayı deniyor ve  yer yer ilginç sonuçlara da ulaşıyordu.  
İlk iki kitabı Elinden Tutun Günü ve Ağustos Dehlizleri’ni (Era yay.) birlikte tekrar yayınlatan Tuğrul Tanyol, İhanet Perisinin Soğuk Sarayı (Era yay.) ile çıktı okuyucu karşısına. Tuğrul Tanyol,  hem bütünlüğe hem de dizeye önem veren şiir anlayışını sürdürdüğü bu kitabında yeni izleklerin arayışı içindeydi. 
95’de haketmediği halde en çok kişisel saldırıya eleştiriye hedef olan şair olan Haydar Ergülen, bir yandan yoğun bir şekilde Gösteri, Expres ve Cumhuriyet Kitap’ta yazılarını yayınlarken diğer yandan Hafız, Lina Salamandre ve Haydar Ergülen imzalarıyla şiirlerini yayınladı ve Kabereden Emekli Bir Kız Kardeş Lina Salamandre (Oğlak) ile kendi imzasıyla yayınladığı Eskiden Terzi (Şiir Atı) adlı iki kitabıyla geldi. Yarattığı, hayat hikayesini oluşturduğu Lina Salamandre kimliğiyle oldukça inandırıcı bir kadın şair yaratan Ergülen, bence esas olarak Eskiden Terzi’de biraraya getirdiği şiirlerle okuyucusunu çarptı. İzini sürdüğü izleklerin bir bileşimini yaratarak doyumsuz şiirlere ulaştı. 
Ahmet Telli, yıllarca aradan sonra Çocuksun Sen’le, (Gibi) içten, sıcak, yüksek sesle söylenebilen şiiriyle hasret gidermemizi sağladı. Turgay Kantürk’ün ikinci kitabı Siyah Eşya (Telos yay.) şairin arayışlarını barındırdığı için dezavantajları da avantajları taşıyordu, ama şiir tadını tam anlamıyla iletme başarısına da ulaşıyordu. Osman Hakan’ın dilsel denemeleriyle bile güzelliğini bile bozamadığı,  çizgisini sürdüren şiirlerinden oluşan ‘Gül Odası’ (Şiir Atı) gibi Metin Cengiz’de dille uğraşmayı, bunun için rayına oturmuş şiir yapısını bozmayı göze alarak sürdürdüğü Şarkılar Kitabı’nı (Papirüs yay.) yayınladı.
Gülseli İnal, 70’li yıllarda “metin” olarak adlandırılan türler arası bir kitapla geldi okurlarının karşısına; Saklanmış Levha (Kabalcı yay.). Yayınevinin “şiir” olarak nitelemesine rağmen Gülseli İnal’ın “Korku Metinleri” alt başlığına katılmamak elde değil. Evet, bir arayış ve güzel, ama şiir değil.
Sami Baydar’ın Dünya Bana Aynısını Anlatacak’ı (Korsan yay.)  hem şairin şiir çizgisi içindeki aşama, hem de oluşturduğu imgesel dünya ile oldukça ilginçti. Sami Baydar’ın kitabı 95’te yayınlanmış, okumaktan zevk aldığım, sık sık döndüğüm, döneceğim kitaplardan biriydi.
İlk kitaplar açısından da verimli bir yıldı 1995.  Hem çok sayıda, hem de vasatın üstünde bir çok yeni şairle tanıştık. Süleyman Çobanoğlu’nun Şiirler Çağla’sı (Oğlak yay.) yılın en çok ses getiren getiren kitabı oldu, belki de şairini ağırlığıyla ezdi. Dergâh dergisinin kapağında yayınlanan İsmet Özel’in yazısıyla desteklenen, yayınevince “hece vezninin modern şiirdeki tek ustası” olarak sunulan Çobanoğlu, bence böyle şaşaalı sunulmak yerine hak ettiği şekilde şiir dünyasına girseydi daha çok kıymet bulacaktı. Gereksiz bir şekilde abartıldı ve heceyle yazan diğer şairlerle karşılaştırılıp haksız yargılara maruz kaldı. 
Nilgün Üstün, Kendi ve Öteki’de (Korsan yay.) ustaca bir çıkış yaptı. Uzun dizelerle kurulu, yinelemelere yaslanan, ama yormayan, okunaklı şiirlerden oluşan bir kitaptı Kendi ve Öteki. 70’li yılların sonundan beri dergilerde şiirlerini dergilerde okuduğumuz Perihan Mağden’in çok geç kalmış ilk kitabı Mutfak Kazaları (Kabalcı yay.) ise evi, aileyi, gündelik hayatı, ev kadınının ruh halini sorgulayan, deşen yapısıyla bütünüyle ilgi çekecek yoğunluktaydı. Bu yıl zevkle okuduğum, sevdiğim kitaplardan oldu.
Hakan Savlı’nın Unutulmuş Çocukluk Eskizleri (Bilgi yay.), daha ilk kitapta güçlü, ayağını yere sıkı basan bir şairle karşılaştığımızı müjdeliyordu. Savlı, gerek temaları gerekse şiir söyleyişi ile farklı ve keyifle okunacak şiirlerle gelmişti.  Alper Çeker’de daha ilk kitabında kendi şiir dünyasını, imge yapısını oluşturan, dikkati çeken şairlerdendi. Gece Şehre Dedi Ki’de (Era yay.) şiirin az sözle çok şey söyleme  sanatı olduğu tanımının sonuna kadar zorlandığını gördüm ve ilginçtir keyif de aldım.
Yine ilk kitabını yayınlayan Rüstem Aslan’ın Eski Fırtına’sı (Era yay.), Sıtkı Caney’in İtiraf ve Gizem’i (Asanat yay.), Mehmet Çetin’in  Hatıradır, Yak Bu Fotoğrafı (Piya), Ahmet Güntan’ın Romeo ve Romeo (Yapı Kredi yay.), Salih Bolat’ın Uzak ve Eski (Era yay.), Leyla Onomay’ın Portakal Yokuşu (Piya yay.), Merih Akoğul’un Kuğunun Ölümü (Era yay.) ve Veysel Çolak’ın Aşkın La Sesi (Piya yay.) 95’in iz bırakan diğer şiir kitaplarıydı. 
Tabii 95’te yayınlanan sözü edilmeye değer kitaplar sadece bu kadar değil. Ama yüzün üzerinde kayda değer yeni kitabın yayınlandığını gözönüne alırsak hepsinden söz etmemizin cismen mümkün olmadığı da bir gerçek. 
Şiir kitaplarının satışlarının 500’ün altına meylettiği bir ortamda esas intihar komandolarından, yani yayınevlerinden söz etmeden geçmek büyük haksızlık olur. Oğlak, Yapı Kredi, Era, Piya ve Suteni yayınlarından özellikle söz etmek istiyorum. Şiir kitapları yayıncılığının ağırlığınle bu yayınevleri taşıdılar 95’te. Tabii Adam, Bilgi, Korsan, Gibi, Berfin, yeni kurulan Hera, Kabalcı gibi yayınevlerimizi de unutmadan... Şu bir gerçek ki şiir kitabı yayınlamak bir yayınevi için ticari olmanın ötesinde tam anlamıyla bir zarar nedeni ve belki de bir yayınevinin batması için seçeceği en kolay yol. O nedenle bu yayınevlerini ‘intihar komandoları’ diye niteliyorum. 
Ama, daha yayınlanmadan intihar etmiş sayabileceğimiz şiir dergilerinin  de hakkını vermek gerek. 6 yıldır yayınını inatla sürdüren Sombahar’ı, İpek Dili’ni, Göçebe’yi, Kunduz Düşleri’ni, Kuşlama’yı, Kibele’yi, İblis’i, Dize’yi, Şiir-lik’i, Yeni Biçem’i  tüm engellere, zorluklara rağmen şiir hayatını canlı tuttukları, nabzının atmasını sağladıkları için sevgiyle yad etmeliyiz. (Ocak 1996) 

Yorumlar