Geçen yıl, ne şiir ortamını bir birine katacak tartışmalar vardı, ne de okurları heyecanlandıracak, kitabevleri önünde kuyruklar yapmalarına sebep olacak şiir kitapları... Şiirin kendini aradığı, bulduğu, kendi içinde devinmeyi yeğlediği sessiz, sakin bir yıl yaşadık. Şairler ne tartışmalarıyla, ne de kişiliklerini sermaye yaparak çıktılar okuyucu karşısına. Şiirle okuyucunun arasından çekildiler, onları başbaşa bıraktılar. Sanki, bir kez de şiir okuyucu ile kendi hesaplaşsın dercesine...
1996’yı yeni şiir kitaplarıyla, şiir dergileriyle buluşarak, usta şairlerin tek bir ciltte toplanan şiirlerinin yeniden tadını çıkartarak geçirdik.
Doğan Hızlan’ın yayına hazırladığı Ercüment Behzat’ın Bütün Eserleri (Yapı Kredi yay.) bu toplu şiirllerin/ eserlerin bence en önemlisiydi. Cumhuriyet sonrası Türk Şiiri’nin en ilginç simalarından biri olan Ercüment Behzat, ölümünden sonra, kitaplarının da artık basılmaması nedeniyle unutulmaya terk edilmişti. 698 sayfaya sığan şiirlerinde onun 1926’da başlayıp 1984’te noktalanan şiir hayatının toplumcu gerçekçilikten gerçeküstücülüğe uzanan tüm çizgilerini bulmak mümkün oldu. Ercüment Behzat Lav’ın döneminin tüm yenilikçe hareketlerinden izler taşıyan şiirinin niçin yankı bulamadığını da düşünmek gerekiyor. Anlaşılan, her zaman Avrrupa’dan, özellikle de Fransız şiirinden etkilendiğinden yakınılan şiirimiz, zaman zaman temkinli davranmış.
Bir başka önemli çalışma, 1930’lu yılların önemli toplumcu şairlerinden, Nâzım Hikmet’in ilk izleyicisi de sayılan Nail V.’nin Daha Çok Onlar Yaşamalıydı (Scala yay.) adı altında toplanan bütün eserleriydi. Hem politik yaşamıyla, hem de şiirleriyle önemli olduğunu duyduğumuz, Nâzım Hikmet’in desteğini sözde bırakmayıp 1+1= Bir adı altında birlikte ortak kitap da çıkarttığı bir şair Nail V. Son şiiri 1945’de yayınlanmış ve bir daha da şiirleriyle görünmemiş. Rasih Nuri İleri’nin yayına hazırladığı bütün eserlerini bir arada okumak, hem onu tanımak, hem de Nâzım Hikmet sonrası şiirin niteliklerini anlamak açısından önemli. Çünkü, bu şiirlerin düzeyi 1940’lı yıllarda toplumcu şiirin niçin gelişim kaydedemediğinin de, Nâzım Hikmet’ten öte bir şeyler yapamadığının da göstergesi.
Şiirlerini tek ciltte okuduğumuz bir şair de Gülten Akın’dı.1956’da Rüzgâr Saati adlı kitabıyla başladığı şiir serüveni 40 yıl sonra 481 sayfalık bir hacime ulaşarak okuyucuyla bir kez daha buluştu; Toplu Şiirleri (Yapı Kredi yay.). Gülten Akın bu yıl ayrıca şiir üzerine düz yazılarını da iki ayrı ciltte topladı; Şiiri Düzde Kuşatmak ve Şiir Üzerine Notlar (Yapı Kredi yay.).
Ali Tanyeri ve Hilmi Yavuz’un yayına hazırladıkları Behçet Necatigil’in Şiirler 1972 - 1979 (Yapı Kredi yay.) başlıklı toplu şiirlerinin üçüncü cildi de yeni basımı 96’da çıkan önemli çalışmalardandı. Bu son ciltte Kareler Aklar, Beyler ve Söyleriz adlı kitaplarla birlikte Necatigil’in daha önce kitaplarına girmemiş şiirleri de yer alıyordu..
İlhan Berk, son şiir kitabı Avluya Düşen Gölge (Adam yay.), şiir üzerine önermelerinden oluşan Logos (Yapı Kredi yay.) ve çeviri şiirlerinin topllu basımı Asılı Eros’la (Yapı Kredi yay.) 96’nın en verimli şairlerinden oldu. Avluya Düşen Gölge’de sözün sıfırlandığı noktayı, dilin sınırını arayan İlhan Berk, Logos’ta bu tavrını gerekçelendiriyordu. Son bir iki yıldır Haiku’lara yönelen şairlerimizin tavrını tartışmak açısından önemli birer kaynak olarak da değerlendirilebillecek kitaplardı bunlar.
Geçen yılı üç kitapla değerlendiren Salâh Birsel, bu yıl da Çarleston’u (Adam yay.) yayınladı. Kitap öncekilere göre daha fazla ironik, kara mizahi, taşlamacı ama her zamanki Salâh Birsel şiirlerinin yeni bir toplamı olarak görüldü. Ercüment Uçarı ise son kitabı Yırtıksız Sözler’i (Hera yay.) göremeden bu dünyaya veda etti.
Hilmi Yavuz’un dergilerde izlediğimiz şiirleri, Çöl Şiirleri (Varllık yay.) adıyla kitaplaştı. Çöl imgesinin, izleğinin çağrıştırdıkları yalnızlık, ıssızlık duyguları yanında üç kutsal kitaba yaptığı gizli ve açık göndermelerde bulunann şiirlerdi bunlar. Hilmi Yavuz, üç bölümden oluşan kitabın bütüncül yapısı içinde Üç peygamber, üç kutsal kitap ve hayatın üç evresi; “çocukluk, gençlik, yaşlılık”tan geçerek insanın kendi çölüne bakmasına aracı oluyordu.
Ahmet Oktay, ikisi aynı anda çıkan üç kitapla değerlendirdi yılı. Gözüm Seğirdi Vakitten ve Söz Acıda Sınandı (Yapı Kredi yay) ile son aylarda yayınlanan Az Kaldı Kışa’ydı (Sel yay.) bu kitaplar. Gözüm Seğirdi Vakitten’de, gündelik hayattan kısacık parçalara, anılara günlük, kolay söylenebilen bir dille yaklaşma çabası hakim gibi görünüyordu. Söz Acıda Sınandı’da ise aynı söyleyiş bu kez düzyazı şiirlerde denenmişti. Günlük hayatın içinden çıkan acıyı, trajediyi, kendi deyişiyle karabasanı anlatmaya çalışıyordu. Az Kaldı Kışa’da ise bu tavrın biraz daha geliştirildiğini görüyorduk. Yine aynı minval üzerinde bu kez daha ustaca söylenmiş dizelerle geliyordu şair. Bu bir yıla sığan üç kitap aynı zamanda Ahmet Oktay’ın şiirinde yeni bir evreyi de işaretlemesiyle önemli görünüyor.
Türkçe’nin en üretken şairlerinden biri olan Özdemir İnce, 96’yı Uykusuzluk’la (Varlık yay.) değerlendirdi. Özdemir İnce’nin alıştığımız şiir evrenin dışına çıkmayı denediği şiirlerden oluşan, kişinin kendi kendine sorduğu, cevaplar aradığı bir sorular kitabı gibiydi Uykusuzluk.
Yüksel Pazarkaya ise geç kalmış ama oldukça ilginç bir kitapla çıktı okuyucu karşısına; Somut Şiir (Açı yay.). En az otuz yıl geç kalmış bir kitaptı bu ona göre. Sözcükleri birer görsel malzeme haline getiren, şiiri iyice okunmazlaştıran bir akımın, Somut Şiir’in örnekleriydi bunlar. Pazarkaya, 60’llı yıllardan başlayarak, bir dönem somut şiir akımını izleyen şiirler yazmış ve bu akımın temsilcilerinden biri olarak kabul görmüş, uluslararası bir çok antolojide yer almış, somut şiirle ilgili araştırmalarda adı anılan bir şair olmuş. Bu toplam, en azından bildiğimiz dışında bir Yüksel Pazarkaya’yı bizlerle tanıştırdığı gibi, Somut Şiir akımını da örnekliyordu.
Güven Turan, 101 Bir Dize’yi (Yapı Kredi yay.) yayınladı. Bu yüz bir dize, Haiku tadında olmalarının yanında, yüz bir şiirin başlangıç noktası, ucu da sayılabilecek dizelerdi.. Her birinden bir şiir çıkartılabilecek dizeler... Bir anlamda Güven Turan, bu yıl bir çok şairde göreceğimiz Haikular yazma modasının da öncülerinden oluyordu. 96’da yeni arayışları seven bir çok şair Haikulara yöneldi, yıl içinde bunların ilk örnekleri kitaplara yansıdı.
60 kuşağının önemli şairlerinden, 70’li yılların politik içerikli şiirinin öncülerinden diye niteleyebileceğimiz Nihat Behram, uzun bir siyasi mültecilik döneminden sonra Türkiye’ye dönüşünü bir seçme şiirler kitabı olan Hey, Çocuk’la (Milliyet yay.) kutladı. Behram’ın hem Türkiye yıllarından, hem de sürgünlük döneminde yazdığı şiirlerden oluşan kitap, şairin siyasi eylemlilik içine girince şiirinin nasıl etkilendiğinin, siyasi yanın hep ağır bastığının kanıtı gibiydi.
Türkçe’nin en çok kitaplı şairlerinden Enis Batur geçen yıl Opera (Altıkırkbeş yay.) ile okuyucu karşısına çıktı. Yazımına 1986’da başladığı belirtilen dört bölümlük uzun bir şiirdi bu, belki de gerçekten bir Opera eserinin liriği...
1970’li yıllarda, özellikle Türkiye Yazıları dergisinde çıkan şiirleriyle tanıdığımız Azer Yaran, 16 yıl aradan sonra ikinci kitabı Burada Gün Işığı Türk’le (Gibi yay.) tekrar okuyucu ile bulluştu. Azer Yaran, ilk kitabı Mayıs’tan sonra daha çok şiir çevirilerinde yoğunllaşmış, bir çok Rus şairini Türkçe’ye kazandırmıştı.
Ahmet Ada bu yılı Küçük Bir Anmalık’la (Hera yay.) değerlendirdi. “Cemal Süreya, Metin Altıok, Behçet Aysan için Küçük Bir Anmalık” alt başlığını taşıyan kitap, Ahmet Ada’nın bildik şiir çizgisini sürdürdüğünü işaretliyordu. Az ve öz yazan şairlerden Sina Akyol, Avluda (Yapı Kredi yay.) ve Meğer Söz Gümüş’ü (Varlık yay.) yayınladı. Sözcük ve dize sayısını gittikçe daha azaltan Sina Akyol, sonunda Haikulara kadar ulaştı, o yoğunlukta yazmaya başladı. Anlaşılan bu tarz da yetmemiş olmalı ki şimdi daha kısa nasıl yazacağını araştırıyor.
Mehmet Ocaktan’ın Aşk Meleği (Şiir Atı yay.), lirik, hüzünlü aşk şiirlerinden oluşuyordu. Aşkını, sevgilisini yitirmiş bir şairin şiirleri. Özelllikle sevdalılar için hatırda kalacak, tekrar geri dönülecek şiirler, dizeler vardı kitapta. Hayal Ülkesinin Keşfi (Ekin yay.), Hüseyin Ferhad’ın dil ve imge yapısı olarak geçmişle bugünü birarada yaşatmaya çalıştığı şiirlerinden oluşuyordu. Zaman zaman kara mizaha dayanan, ironik, eleştirel bakışını hep koruyan, tavrı açısından tartışılması gereken bir kitaptı.
Küçük iskender, Güzel Annemin Hayal Gücü’nde (Hera yay.) şiirlerinden bir seçme yaparken, Suzidilara’da (Adam yay.) 1985 - 1991 arasında yazdığı, kitaplarında yer almayan şiirlerini bir araya getirdi. Küçük İskender, çok yazan yazdıklarını bir seçmeye tabi tutmadan, tamamını okuyucu ile paylaşmak isteyen bir şair. Suzidilara, bunun tipik örneklerindendi. 160 sayfalık bir kitap. İskender’in tüm özelliklerinin bir aynası gibiydi. Turgay Kantürk’de yılı iki kitapla değerlendiren şairlerdendi. Kitapçılarda bulamadığım Öteki Sahne’yi (BDS yay.) ve Ay İçin Küçük Şeyler’i (Sel yay.) yayınladı. Ay İçin Küçük Şeyler, haiku havasında bir kısa şiirler toplamıydı.
Birhan Keskin’in, Cinayet Kışı + İki Mektup’u (Göçebe Şiir yay.) sanıyorum yılın en ilgi çeken kitaplarından biri oldu. Bence, bir eşik kitabı. Ustaca ördüğü şiirinin yeni bir aşamaya geldiğinin, değişimin kaçınılmaz olduğunun bir göstergesi gibi... Sanki bu kitaptan sonra şiirinde yeni ve büyük bir gelişme kaydedecekmiş, onu yaşıyormuş gibi bir havası var. Serdar Koçak ise Barışmalar (Göçebe Şiir yay.) ile kendi farklı, ayrıksı söyleyişi ile, şiir anlayışı ile bizi iyice barıştırmışa benziyor. Şiirlerini yayınladıkça hem farklılığını daha çok ortaya koyuyor, hem de daha ustalaşıyormuş gibi bir izlenim veriyor. Kendi sesini bulmaya çalışan, farklı bir şiirin peşinde bir şair de Sami Baydar. Çiçekli Dünyalar’da (Yapı Kredi yay.), şiirini bir kez daha zorluyormuş, lirik unsurlardan arındırıp düz bir anlatımla imgelerle sıkıca örülmüş bir şiiri deniyormuşcasına bir izlenim veriyordu. Şiirlerinden çok çıkarttığı, katıldığı tartışmalarla ilgi çekmeyi, bu yolla şiirini okutmayı hedefleyen Roni Margulies’se Bilirim Niye Yanık Öter Ney’de (Yapı Kredi yay.) artık iyice bildikleşen şiirini çoğaltmayı tercih ediyordu.
Hasan Öztoprak, Ağıtlar’da (Göçebe Şiir yay.) çağdaş insanın gündelik hayatta yaşadıklarının ağıtlarını, olabildiğince şiirsellikten ve lirizmden uzaklaşmaya çalışan bir anlayışla yansıtmaya çalışıyordu. İrfan Yıldız ise Çiçek Tozu Günler’de (Göçebe Şiir yay.), hem kendi şiirinde önemli bir gelişmeyi işaretledi, hem de bence yılın en keyifli kitaplarından birini yayınladı. Rahat, lirik söyleyişi, doğayla insanın kaynaşmasının ve hesaplaşmasının yansıdığı şiirlerdi bunlar. Geçen yıl yayınladığı ilk kitabıyla ilgi çeken Hakan Savlı şiirle öykü arasında bir yerde durduğunu düşündüğüm, narativ sayılabilecek şiirlerden oluşan Köpükler’le (Adam yay.) çıktı okuyucu karşısına. Lirizmden kaçmaya çalışan bir başka şair de Osman Çakmakçı’ydı. İkinci kitabı Uçuşan Ağaç’ta (Göçebe Şiir yay.) kendini ve dünyayı değiştirmeye çalışan insanın iç heşaplaşmalarının yansıdığı şiirler çoğunluktaydı.
1996’nın kayda değer diğer kitapları, Şükrü Erbaş’ın Kül Uzun Sürer’i (Ümit yay.), Hüseyin Yurttaş’ın Yirminci Yüzyıl Ağıtları (Bilgi yay.), Yelda Karataş’ın Ürperme’si (Hera yay.), Ali Asker Barut’un Aşağı Üsküdar’ı (Yapı Kredi yay.), Ramazan Şen’in Deprem Odaları (C yay.), Namık Kuyumcu’nun Bir Şakayım Dünyada’sı (Piya yay.), Cenk Koyuncu’nun Yüzde Yüz’ü (Sel yay.), Çiğdem Sezer’in Kapalı Gişe Hüzünler’i (Karşı yay.), Cihan Oğuz’un Aşkla Satranç’ıydı (Gibi yay.).
Şiirin gelişiminin, yenilenmesinin bence en önemli unsurları olan genç, yeni sesler, ilk kitabını yayınlayan şairler ise bu yıl iyice azalmıştı. Kuşkusuz bunda kitap yayınlamanın maddi zorluklarının, yayınevlerinin özellikle yeni şairlere karşı çekingen davranmasının büyük payı var, ama azalma şiirin gelişimi açısından yine de kötüye işaret.
Sözü edilmeye değer “ilk” kitapların ikisi yıllardır dergilerden tanıdğımız ve ancak ödül alarak yayınlanma şansına kavuşan iki şairden; Yücelay Sal’dan J (Piya yay.) ve Gazanfer Eryüksel’den Hep Çocuk Kalan’dı (Mayıs yay.).
Bir başka gecikmiş de Hüseyin Öncü, seksenli yılların başından beri, sıkça olmasa da dergilerde şiirlerini okuduğumuz bir şair. Soluklan Bu Şehirde (Scala), bir kentlinin, daha doğrusu bir kent kırgınının yine de umut var diyerek dünyaya bakışı gibi. İlk kitap sayılamayacak bir kitap. Uzun zamandır tanıdığınız bir şairin şiirlerini topluca okumak diye değerlendirilebilir...
Ömer Erdem, ilk kez Dünyaya Sarkıtılan İpler’le (Kitabevi yay.) tanıdığımız bir şair. Şiirin nasıl yazıldığını bilen, kendine has bir dünyası, kültürü olan ve duyarlılığını bu kendine haslıkla yansıtmayı başarmış bir şair... Türk şiir geleneğinden kaynaklanan bir şiir söyleyişi var. Ama eski değil. Lirik, kolayca havasına girilebilecek, yüksek sesle okunabilecek şiirler yazmış. Ustalaştıkça daha güzel şiirler yazacağının işaretlerini veriyor.
Baştan beri sözünü ettiğim panoramanın oluşmasında büyük katkısı olan gizli kahramanlar vardı bir de. Şiir kitapları yayınlama uğruna maddi ve manevi açıdan büyük fedakarlıklara giren yayınevleri... Yapı Kredi, Adam, Piya, Gibi, Hera gibi yayınevlerine bu yıl, ressamlarla şairleri buluşturan, türler arası yakınlaşmayı sağlayan dizisiyle Sel yayınları, yine çok özenli yayınlanan kitaplarıyla Varlık ve BDS, Scala ve Göçebe yayınları katıldılar. Maratonda bu yıl onlar şiir yayıncılığı bayrağını taşıdılar. Hangi yayınevlerinin yorulduğunu veya caydığını ise dikkatli okuyucular fark edecektir.
Kuşkusuz 1996’dan kalanların tümü bu kitaplar değil. Benim ilgimi çeken, ulaşabildiğim, satın alabildiğim kitaplar bunlar. Her değerlendirmenin de farklı olması kaçınılmaz, Ama, üç aşağı beş yukarı bir yılın panoraması da bu.
Başta söylediğim gibi sessiz, sakin, derinden geçip gidiverdi 1996. (1997)
Yorumlar