"Bir mendil niye kanar"


Yıl 1971. 12 Mart'ta verilen askeri muhtıra ertesinde demokrat, ilerici tavırları olan aydınlar ve yazarlar çeşitli gerekçelerle gözaltına alınmakta, tutuklanmaktadır. Tutuklananlardan biri de, o yıllarda Ankara'da kitapçılık yapan Erdal Öz'dür. Tutuklanma gerekçesi de sahibi olduğu Sergi Kitabevi'nin ambalaj kağıtlarıdır. Ambalaj kağıtlarının üzerinde çeşitli kitaplardan  yapılmış alıntılar vardır. Bağımsızlık, demokrasi, özgürlük üzerine sözlerdir bunlar. Hepsi serbestçe satılan kitaplardan alınmıştır. Zaten, daha önce aynı ambalaj kağıtları nedeniyle bir soruşturma yapılmış ve takipsizlik kararı verilmiştir. Ama Askeri yargıçlar bu karara aldırmazlar, tutuklama kararı verirler. Erdal Öz kendini Mamak Askeri Cezaevi'nde bulur. 

Erdal Öz, bir dönem genç kuşağının başucu kitaplarından olan Gülünün Solduğu Akşam'da bu hapishane günlerine değinmiş ve Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının kendi ağızlarından öykülerini aktarırıken o dönem tuttuğu günlüklerden ve mektuplardan da parçalar almıştı. Daha o kitabı okurken o günlüklerin tamamını merak etmiştim. Defterimde Kuş Sesleri, işte o yıllarda merak ettiğimiz günlükleri günyüzüne çıkartıyor. Erdal Öz, günlükleri ve mektupları bir araya getirirken onları belleğinde kalanlarla, anılarıyla tamamlamaya, genişletmeye, kapalı kalan noktaları aydınlatmaya da çalışmış. Bir yazarın hapishanedeki yaşamını, direnme, ayakta kalma çabasını okumanın yanı sıra, bir askeri dönemin aydınlara, yazarlara nasıl bir muameleyi uygun gördüğünü bir kez daha anlamak açısından da ilginç bir eser Defterimde Kuş Sesleri. (2003)

Bu çok geniş çaplı bir tutuklama dalgasıdır. Erdal Öz, tanıdığı bir çok yazarın, aydının kendisiyle aynı hapishanede olduğunu görür. Mümtaz Soysal, Halit Çelenk, Bahri Savcı, Niyazi Ağırnaslı, İlhami Soysal, Cahit Talas, Uluç Gürkan…. Hemen her gün yeni birileri getirilmektedir.

Aynı hapishanede, idam talebiyle yargılanmakta olan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve bir çok gençlik lideri de kalmaktadır. 

İlk günler, cezaevi koşullarına ayak uydurmaya çalışmak ve orayı daha yaşanılabilir hale getirmek gibi çabalarla geçer. Gerçekten çok güç ve insanı aşağılamayı amaçlayan koşular vardır cezaevinde. Tutuklular, hapishane yönetiminin kendilerine dayattığı ve sindirmeye, ezmeye yönelik şartlara karşı direnmeye, kendi yapılarını kurmaya çalışırlar. Erdal Öz koğuş yöneticisi olur. Hapishane yönetimiyle diyaloğa girip, komutanlarla, gardiyanlarla arkadaşlıklar geliştirip şartları kendi lehlerine iyileştirmeye çabalar. Bu arada mahkumlar arasında yeni dostluklar kurulur, dostlar bu zor koşullarda yeniden, farklı halleriyle tanınır.  

Deniz Gezmiş'le tanışırlar. Bir gün birlikte volta atarlarken "Reis, sen iyi belgeliyorsun" der Deniz Gezmiş. "Che Guavera'yı belgelediğin öykü çok iyiydi. Belgeye dayalı iyi şeyler yazacaksın sen. Yazmalısın. Bizi de yazmalısın." Ve bu proje hayata geçer. Deniz Gezmiş'in ve arkadaşlarının anlattıkları Gülünün Solduğu Akşam kitabını oluşturur.

Erdal Öz, tamamen haksız bir suçlamayla karşı karşıya olduğunu düşünmektedir. Bir an önce özgürlüğüne kavuşmanın yollarını arar, tutuklanmasına itiraz dilekçeleri yazar. Açılan davaların sadece aydınların ve yazarları sindirmek, toplumsal mücadeleden kopartmak amacıyla uydurulduğunun, esas amacın bir gerekçe bulup kendilerini hapis etmek olduğunun farkına varmakta gecikmez ama hukuki mücadeleden de vazgeçmez. 

Bir yandan cezaevi koşullarına uyum sağlamaya çalışırken diğer yandan da geride bıraktığı karısının, küçük kızının özlemini yaşar. Onların nasıl olduğunu, ne yaptığını merak eder. Bu duygular içinde, hem biraz ferahlamak hem de vaktini daha iyi değerlendirmek amacıyla günlük tutmaya başlar. Karısına, ailesine, dostlarına mektuplar yazar. 

O günlerde sürpriz bir kararla özgürlüğüne kavuşur. Tekrar kitabevine dönmüştür. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam kararı bir çok aydın gibi Erdal Öz'ün de harekete geçmesine neden olur. Haksız ve yanlış olduğunu düşündükleri bu idam kararını önlemek için bir imza kampanyası yapmaya karar verirler. Türkiye'nin her yanında imzalar toplanmakta, Altan Öymen'in Ankara büro şefliği yaptığı Akşam gazetesi'nde yayınlanmaktadır. İmza sayısı yirmi iki bine ulaşınca Altan Öymen ve Emil Galip Sandalcı ile birlikte bir basın toplantısı yaparlar ve Millet Meclisi'ne bu haksız idam cezasının bozulması için çağrıda bulunurlar. Çağrıları bir karşılık bulmaz ve Denizlerin idamı ne yazık ki önlenemez.

O günlerde Denizlerin idamını önlemek amacıyla yapıyan bir başka eylem de THY'nin Ankara - İstanbul seferini yapan uçağının Sofya'ya kaçırılmasıdır. Erdal Öz'ün ikinci kez tutuklanmasına da bu uçak kaçırma olayı gerekçe olur. Altan Öymen ve Emil Galip Sandalcı ile birlikte bu uçak kaçırma olayını örgütledikleri iddia edilmektedir. Hiç ilgileri olmayan bu olay gerekçe gösterilerek tutuklanmalarına pek şaşırmazlar. Çünkü imza kampanyasına karşı devletten bir tepki beklemektedirler. Tepki başka bir gerekçe bulup gelmiştir. Erdal Öz, tekrar Mamak Askeri Cezaevi'ne yollanır. Ama bu kez suçunun ağır olduğu düşünüldüğünden olsa gerek hücreye konulur. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idama götürülmeden önce kapatıldıkları hücrelerdir bunlar. 

Erdal Öz'ün uçak kaçırmaktan yargılandığı günlerde karısı da "Ömer Ayna'ya gizlenebilmesi için ev aramak" suçundan gözaltına alınır. Acılar katlanmış, büyümüştür. Erdal Öz, kitaplara, şiirlere sarılır, acısını, sıkıntısını onlarla dindirmeye çalışır. 

Neyse ki bir süre sonra bu suçlamaların ne kadar haksız olduğu ortaya çıkar ve önce karısı, sonra da Erdal Öz salıverilirler.     

Yorumlar