Soruşturma Soruları:
1.Bugün, bir Türk
şiir eleştirisinden veya üslubundan söz edilebilir
mi? Edilebilirse,
bu üslubun temel özellikleri nelerdir? Bu özelliklerin
oluşumunda, size
göre hangi eleştirmenlerin katkısı olmuştur?
2.Bir şiiri
çözümlerken belirleyici olan analiz öğeleri nelerdir?
Eleştirel
yaklaşımınızın ve/veya çözümlemelerinizin temelinde yer alan kuramsal
poetik ilkeleri
nasıl tanımlarsınız? Tanımlamak ister misiniz?
Edebiyatımızda
eleştiri ile deneme birlikte düşünülür. Yani bilimle (eleştiri) sanat (deneme)
biraraya gelir, eleştiriler genellikle "eleştirel deneme" denen türde
yazılır. “Eleştirel deneme” denilen eklektik bir yazı biçimi üzerine kurulan
edebiyat eleştirisi herhangi bir sistematik anlayışa sahip olmadığı için
bütünlüklü yapıtlar oluşturma ya da eleştiri nesnesine ciddiyetle bakma
gereksinimi duymaz. Zaten "deneme" türü de uzun soluklu bir yazıyı
kaldırmaz. Yazar olabildiğince az ve öz sözle düşündüklerini ifade etmeye
çalışır.
Ataç‘la başlayan ya
da simgelenen geleneğin en önemli özelliği herhangi bir kanıta gereksinim
duymadan “beğendim/ beğenmedim” demekten ibarettir. Dünyanın hiçbir yerinde
rastlanmayan bu türün sözlüklerde yazmayan anlamı; "hiçbir kanıta, kaynağa
dayanmadan yazmak, 'ama bu eleştiri değil' dendiğinde de, yazılanın 'deneme'
olduğu, 'bu deneme değil' dendiğinde de yazılanın eleştiri olduğu gerekçesine
sığınmaktır."
Çok rahat ve kolay
yazılan bir tür olduğunu da söylememiz gerekli sanıyorum. Genel eğilimin bu
türde olmasının da nedeni bu rahatlıktır. Üstelik “Eleştirel deneme” denilen
tür gelenekselleştiği için garipsenmezsiniz. Hem şiir çevreleri, hem de okuyucu
kanıtsız, kaynaksız, yöntemsiz, kuramsız yazılara alışkındır. Bu yönde herhangi
bir itiraz olmaz. Yazar da kendini ilk çağ felsefecileri gibi hisseder. Her
yazdığı bir "ilk"tir (!), bu nedenle "özgün" görüşlerini
nereden çıkarttığını izah etmesi gerekmez.
İkinci tür,
bilimsel eleştiridir. Bu türde yazan eleştirmen pek yoktur. Çünkü bilimsel
eleştiri emek ister. Estetikten, kültürden, sanattan anlamanız, sağlam
temellere dayanan bir bakış açınız olması gerekir. Bu da yetmez, eleştirinize
konu olacak eseri bu bakış açısıyla incelemeniz, didik didik etmeniz,
eleştirinizi de somut kanıtlarla, alıntılarla yazmanız gibi gereklilikler
vardır.
Eleştirel deneme'yi
hafif bulan ama bilimsel eleştiri yazmaya çapı el vermeyen bazı yazarlarımız,
yine sadece ülkemizde bulunan bir türü dener; "bilimsel eleştiri görünümlü
eleştirel deneme". Otomobil terminolojisindeki "Havalı Tempra
görünümlü Doğan" gibi bir şeydir bu. Yazacağınız şey eleştirel deneme,
hatta düpedüz polemik yazısı olacaktır ama ona öyle bir hava vereceksinizdir ki
okuyanlar bilimsel eleştiri sanacaklardır.
Bu nasıl başarılır?
Önce yazı çalakalem, serbest bir üslupla yazılır. Ardından yazı süslenmeye
başlanır. Eleştiriye konu olan şairin eserlerinden konuyla ilgisi olup
olmamasına bakmadan alıntılar yapılır ve bunlar yazının çeşitli yerlerine
yapıştırılır. Sonra yazının yazıldığı dönemde hangi anlayış hakimse
(yapısalcılık, postmodernizm vs.) o alanın üstatlarının kitapları alınır. Bu
kitapları okuma zahmetine katlanmadan çeşitli yerlerinden yine konuyla ilgili
olup olmamasına aldırmadan alıntılar yapılır.
Bu tür yazıların
bol dipnota ihtiyacı vardır. Hemen her cümlenin, her özel ismin, her eser
adının sonuna dipnot işareti konulup kaynaklar gösterilir. Böylece yazdığınız
her cümlenin bilimsel bir kaynağı olduğunu okuyucuya bildirmiş olursunuz.
Yazıda öne sürülen görüşler "bilimsel"dir (!) ve eleştiriyi yazan
sadece onları biraraya getirmiştir(!).
Kaynak gösterme
işinde pek fazla uğraşmanıza gerek yoktur. Kitaplığınızın rafında duran
okunmamış estetik ve felsefe eserlerinin adlarını, yayınevi kataloglarındaki
kitapları kullanabilirsiniz. Hatta daha havalı ve de etkili olmak istiyorsanız,
kaynaklarınızı yabancı dillerden seçersiniz. Yabancı dil bilip
bilmemenize kimse aldırmaz. Çünkü, eleştirinin muhatabı dahil olmak üzere hiç
kimse zahmet edip dipnotta kaynak olarak gösterilen kitaplara bakıp gerçekten o
görüşün öne sürülüp sürülmediğini araştırma zahmetine katlanmaz.
"Bilimsel
eleştiri görünümlü eleştirel deneme" yazmanın bir diğer faydası, konuyla
ilgili olup olmamasına bakmaksızın dipnotlarda istediğiniz kişiye, desteksiz
suçlamada bulunma, yazdıklarını çarpıtıp onu güç duruma düşürme ve hakaret etme
hakkına sahip olmanızdır. Çünkü dergi editörleri zahmet edip dipnotları okumaz
ve kimsenin de dipnotları okumadığına inanırlar. Oysa ülkemizde bir çok okuyucu
sadece dipnotları okumakta, şairler ve yazarlar da söz konusu yazıda
kendileriyle ilgili bir şey olup olmadığını anlamak için dipnotlara bakmakla
yetinmektedir. Dipnotlarda kendilerini ilgilendiren bir şey bulurlarsa da
yazıda sadece o dipnotun çıkıldığı yere bakmaktadırlar. Bu durumun farkına
varan eleştirmenler son zamanlarda dipnot bölümü esas metinden daha uzun
yazılar yazmaya başlamışlardır.
"Eleştirel
Deneme" türü Türkiye'de gelenekselleşmiş ve hakim yazı türü olduğu için
ondan kolayca kopmak, farklı, gerçekten eleştiri denilebilecek yazılar yazmak
kolay değil. Şiir üzerine yazdığım yazıları da bu tür içinde değerlendiriyorum.
Ama farkında olmanın getirdiği bir kaç avantajdan da yararlandığımı söylemem
gerek.
Bence, bir şiir her
şeyden önce şiir olmak zorundadır. Şiiri öncelikle “şiir mi, değil mi” diye
değerlendirmeliyiz. Bu değerlendirmede şiir ölçülerini, estetik kıstasları
kullanmalıyız. Tabii ki bir şiirin "önce şiir olma"sı asgari bir
taleptir. "Yeni"lik, "kimlik", "özgünlük",
"ses", "öncülük", tekniğin, biçimin özün birarada
olmalarından doğan uyumun getirdiği olanaklar gibi bir çok ayrımın da peşinden
gitmek gereklidir. Bu ayırmaların izin sürmek için de şiirin araç değil amaç olduğuna
inanamamız ön koşul. Marks'ın şu sözlerini sık anmışımdır; «Yazar işini hiçbir
zaman bir araç olarak görmez. Eserleri kendi içlerinde amaçtırlar; yazar için
ve başkaları için eserler araç olmaktan o derece uzaktırlar ki, yazar onların
varoluşu uğruna kendi varoluşunu feda edebilir.»
Şiir de bir üretim
olduğuna göre, ne olduğunu, yani "şiir olup olmadığını" tespit
ettikten sonra onun “siyasi, ekonomik ve ideolojik pratikleri içer”diği
gerçeğini göz önüne alarak değerlendirmemize devam etmemiz gerekir. “Şeyleri
kendi tek başına oluşlarında ele almak ve dolayımıyla başka şeylerle olan
bütünlüğünü ve uyumsuzluğunu ele almak” olarak tanımlanan diyalektik görüşü
benimsiyorum. İdeolojinin kendisine doğrudan bağlı estetiği ve buna da bağlı
olarak edebi metni (şiiri) belirlediği görüşünü kabul ediyorum. Edebi metin
(şiir) yazarının ideolojisiyle belirlenir, yazarın ideolojisi de var olan
ideoloji, yaşama biçimi, dünya görüşü ve kültürüyle. Ama yazara ya da edebi
metne dışardan yaftalar takılması hiçbir şeyi etkilemez, eserin niteliğini
değiştirmez.(2004)
Yorumlar