40 Hadis

40 Hadis İslam’da otorite sayılan din bilginlerinin Peygamberin hadislerinden seçtikleri 40 Hadis ve şerhlerinden oluşan kitaplarmış. Bazı hevesli kimseler de kendi 40 Hadis kitaplarını yazarlarmış. Öykü kitaplarıyla tanıdığımız Selçuk Orhan da kendi 40 Hadis (Nisan 2010, Kırmızi yay.) kitabını yazmış. Selçuk Orhan’ın 40 Hadis kitabının benzerlerinden farkı her şerhin bir romanın bölümleri olması. Roman öncelikle adıyla ilgi çekiyor. 563 sayfalık kalınlığıyla da itiyor. Okumaya başladığınızda ise akıcı dili ve ilginç konusu ile kendine bağlıyor, okutuyor.

Selçuk Orhan 90’lı yıllarda kültür, sanat, siyaset alanında faliyet gösteren İslamcı entelektüellerin hayatlarından yola çıkıyor. Roman, Ankara ve İstanbul’da iki ayrı koldan, iki ayrı zamanda ve iki kadın kahramanın odağında gelişiyor. Onların yaşadıkları, ilişkileri ile kahramanlar çoğalıyor, olaylar ve tabii anlatı birçok kanaldan akmaya başlıyor. Sayfalar ilerledikçe aynı olayların farklı kahramanların anlatımıyla farklı bakış açılarıyla anlatıldığını görüyoruz. Ama bu biçimsel uygulama okumayı zorlaştırmıyor. Sadece hiçbir olayın tek bir bakış açısından anlaşılamayacağını, yani gerçekliğin herkese göre değişken olduğunu gösteriyor.

Nazan, hayatı babasıyla sorunlarıyla, ona tepkileriyle biçimlenen bir genç kadın. Maddi olarak oldukça iyi durumda olan baba kendini dine ve cemaate adamış, hayatta da bunun karşılığını almış ve matbaalara, okullara, işyerlerine sahip olmuş, bir dönem milletvekili seçilmiş, banka kurmuş bir adam. Babanın yaşamı bize cemaatin örgütlenmesini, çalışma yöntemlerini, insan ilişkilerini, okullar ve yurtlar aracılığıyla gençlerin nasıl yetiştirdiğini yansıtıyor. Nazan, kitaplar arasında annesiz ve yalnız büyümüş, küçük yaşta şiir yazmaya başlamış, şiirdeki başarısı ona muhafazakâr entelektüel çevrelere girmesini sağlamış. Onun yaşadıklarını izleyerek bu çevrelerde insan ilişkilerinin nasıl geliştiğini, kadınlara nasıl yaklaşıldığını öğreniyoruz ki bilindik durumdan farklı değil. Nazan da güzelliği ve gençliği ile sık sık erkeklerin ilgi odağı oluyor.

Nazan’ın kısa süre imam nikahıyla evli kaldığı 70’li yılların şairi Niyazi Gümüş’ün kızı Zeynep ikinci kadın kahraman. Onun da babasıyla gerilimli bir ilişkisi var. Bu gerilim özellikle Niyazi Gümüş’ün karısını terk edip kızı yaşındaki Nazan’la evlenmesi ile iyice artmış. Zeynep bu gelişmeyi evle ve babayla bağını iyice gevşetmek için bir bahane olarak kullanmış. Özgürlüğünü ilan etmiş. Zeynep, Boğaziçi Üniversitesi’nin Felsefe bölümünü kazanmış. Orada sol eğilimli bir grubun oluşturduğu tiyatro kulübüne katılıyor, oyunculuğu öğreniyor ve sonuçta dizilerde ve reklamlarda küçük roller oynayarak hayatını kazanmaya başlıyor. O da Nazan’ınkine benzer şeyler yaşıyor, insan ilişkilerinin, kadına yaklaşımın iki çevrede de pek farklı olmadığını görüyoruz.

40 Hadis’in kırk bölümünde edebiyat çevreleri, siyasi dergiler, cemaatlerin öğrenci yurtları, bekar evleri gibi mekanlarda yaşanan ilişkilerle, olaylarla yazar tüm kahramanlarının temel meselesi olan tanrıya inanç’ı sorguluyor. Yaşananlar roman kahramanlarının kendi kendileriyle yüzleşmelerine, hayat biçimlerini, ilişkilerini sorgulamalarına ve nihayetinde inançlarına daha sıkı sarılmalarına ya da inançlarını kaybetmelerine neden oluyor.

40 Hadis akıcı bir dille yazılmış demiştim, gerçekten de kolay okunuyor. Tek handikapı çok fazla kahramanının olması. Yazar onların hayatlarına odaklandıkça zaman zaman romanın ana akışından kopup, hikayenin ayrıntılarında kaybolduğumuzu hissediyoruz. Genelde 5-10 sayfalık bölümlerde gelişen romanın bazı bölümleri oldukça uzun tutulmuş. Örneğin “Nazan’ın Uzun Eski Geçmişidir” bölümü 70 sayfaya ulaşıyor. Bu tip bölümlerin okuru kitaptan koparttığını düşünüyorum. Sanıyorum ilk romanların biyografik olma handikapı bu romanda da işlemiş, her şeyi anlatma arzusuna biçim biraz feda edilmiş, sarkmalar olmuş.

Selçuk Orhan’ın 40 Hadis’i hem konu edindiği çevreyi yansıtışı, kahramanlarının gerçeklikleri, inandırıcılıkları ile hem de anlatım biçimi ve yapısıyla ilgi ile okunmayı hak ediyor.

10.06.2010

Yorumlar