Ingeborg Bachmann günümüzün çağdaş klasiklerinden. Bireyin yalnızlığını olabildiğince duyarlı bir dille yansıtan eserleriyle Dünya’da ve özellikle 80’li yıllardan başlayarak da Türkiye’de okurların en sevdiği yazarlar arasında yer aldı. Başta Otuzuncu Yaş ve Malina olmak üzere birçok eseri Türkçeye çevrildi. Eserlerinden bize yansıyan imgede hep trajik aşklar, kırık kalpler olduğundan olsa gerek Paul Celan’la yaşadığı ilişkinin mektuplarından oluşan Kalp Zamanı (Ekim 2009, Çev. İlknur Özdemir, Turkuvaz Kitap) ilginç bir sürpriz oldu.
Mektuplara dökülen bu aşkın diğer kahramanının Paul Celan gibi “II. Dünya Savaşı sonrası Alman edebiyatının güçlü ve çağdaş seslerinden” diye tanıtılan Dünya şiirinin çağdaş klasiklerinden bir adın olması işi daha da ilginçleştiriyor. Celan, Türkiye’de de kitapları yayınlanmış, tanınan, sevilen bir şair. Anne-babasını Nazi toplama kamplarında yitiren Celan'ın kendisinin de savaşın bitimine dek on sekiz ay toplama kampında tutulmuş olması ve hayatını Seiné nehrinde noktalaması biyografisiyle de ilgimizi çekmesine neden oluyor.
Bachmann’ın ateşle sonlanan hayatı ile Celan’ın suya atlayıp intihar etmesi simgesel olarak ateşle suyun birlikteliği gibi görülse de ilgi alanları, hayata bakışları birçok yerde kesişiyor. Araya giren uzaklığa, zamana ve hayatta yaşanan gelişmelere rağmen uzun yıllar mektuplarla da olsa bağlarını kopartmıyorlar.
16 Mayıs 1948’de Viyana’da tanıştıktan hemen sonra aşkları başlıyor. Bir ay sonra, Celan’ın Paris’e gitmesiyle mektuplaşmaya başlıyorlar. 1967 sonbaharına kadar mektuplaşıyorlar. Biri tanınmış ama edebiyat çevrelerinden dışlandığını düşünen bir şair (Celan), diğeri henüz yazarlık serüveninin başlarında başarılara koşan bir yazar (Bachmann). İlişkilerinde bu konumlarının yansımalarını da görüyoruz. Celan yol gösteriyor, Bachmann, sevdiğinin eserlerinin yayınlanması için gizli – açık destek oluyor.
Yaklaşık yirmi yıl süren ilişkilerinde kaçınılmaz olarak, kopmalar, kesintiler oluyor. Başlarda hep yapıcı olan, aşkı kalıcılaştırmaya çalışan Bachmann. Ama Celan’dan beklediği karşılığı bulamıyor. Hatta Celan, Bachmann’la ilişkisi sürerken, başka bir kadınla, Gisele ile 1952’de evleniyor, çocuğu oluyor. Bu gelişme ilk kopmayı yaratıyor. 1957’de bu kez Celan, Bachmann’la yeniden ilişki kurmaya çalışıyor. Tekrar mektuplaşmaya başlıyorlar. Bu sırada Bachmann’ın hayatına bir başka yazar, Max Frisch giriyor. Hayatlarında başkalarının olması mektuplaşmalarını engellemiyor. 1967’ye dek mektuplaşmayı sürdürüyorlar. Mektuplarla birlikte şiirler de paylaşılıyor.
Sonuçta okuduğumuz mektuplar olduğu için Bachmann’la Celan’ın ilişkisindeki tüm aşamaları, sevgililerin ruh halleri bir yana günlük hayatta tam olarak neler yaşadıkların bilebilmek olası değil. Bunları satır aralarında keşfetmeye çalışmakla yetinmeyelim diye kitabın Almanca baskısını hazırlayanlar arkaya hemen her mektup için açıklayıcı notlar eklemişler ki bu da okuduklarımızı daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Ayrıca Bachmann’la Celan’ın karşılıklı akan birer kronolojileir de var. Bu da iki hayatın nerede buluşup nerede ayrıldığını görmek açısından önemli bir yardımcı.
24 Aralık 2009
Yorumlar