Tersine Giden Yol



Nahid Sırrı Örik, klasikleşmiş romanı Sultan Hamid Düşerken ile tanıdığımız, geçtiğimiz yıl sinemaya uyarlanan Kıskanmak ile sevdiğimiz bir yazar. Oğlak Yayınları, Örik’in bütün eserlerini ard arda yayınlıyor. 1948 yılında Tasvir-i Efkâr gazetesinde tefrika edilen, kitap olarak 1995 yılında (Arma Yay.) basılan Tersine Giden Yol bu dizinin yeni eseri.

Örik’in biyografilerinde bile adı pek anılmayan Tersine Giden Yol’da bir paşazadenin düşüş öyküsü ile birlikte Cumhuriyetin ilk yıllarının Ankara’sı anlatılıyor.

Romanın kahramanı Cezmi, Osmanlı döneminin valilerinden Hüseyin Hasip Paşa’nın oğludur. Uzun öğrencilik yıllarını Almanya’da baba parasını harcayarak geçirmiş, herhangi bir okulu bitiremeden İstanbul’a dönmüştür. Hüseyin Hasip Paşa, Cezmi’yi

kendinden oldukça genç karısıyla uygunsuz vaziyette yakalayınca, evlatlıktan reddederek evden kovar. Cezmi, amcası Hayrettin Paşa’ya sığınır. Amca, evdeki kızını düşünerek Cezmi’yi çok fazla misafir etmemeye karar verir. Hayrettin Paşa, evde kalmış kızıyla evlendirip ağabeyinin mirasından pay kapmayı düşündüyse de Paşa’nın oğlunu kesinlikle affetmeyeceğini anlar. Hayrettin Paşa nüfuzunu kullanarak Cezmi’nin iş olanaklarının çok olduğu Ankara’da bir bankaya çevirmen olarak girmesini sağlar. İktisadı Millî Bankası’nın Almanca çevirmenliği adeta onun için yaratılmış bir iştir. Hemen hiçbir şey yapmadan maaş alacaktır.

Gelişip modern bir başkent olma yolunda ilerleyen Ankara henüz küçük bir kasaba görünümündedir. Hayatını Avrupa’da ve İstanbul’da zevk ve sefahat halinde geçirmiş Cezmi için kent tam anlamıyla bir sürgün yeridir. Cezmi, bu olanakları oldukça kısıtlı kentte bir süre maddi manevi sıkıntı çekse de zamanla ortama alışır ve Ankara’nın gece hayatına katılır. Yakışıklılığı ve beyefendiliği ile kadınların ilgisini çeker. Lili adlı bir dansözle birlikte olur. Annesinin eski arkadaşlarından olduğunu söyleyen Şayan Hanım’la trende karşılaşınca hayatı yeni bir evreye girer. Yanındaki iki genç kadını yeğenlerim diye tanıtan ve miras meselelerini çözmek için sık sık Ankara’ya gelen Şayan Hanım Cezmi’yi korumasına alır. Bir yıllık ilişki, Şayan Hanım’ın pazarladığı kadınlardan Mahmure ile birlikte olunca terk edilerek son bulur. Cezmi Mahmure’nin ile evlenir ve onun yardımıyla daha iyi bir işe geçer. Mahmure’nin karanlık geçmişini unutturmak ve daha iyi bir toplumsal konuma erişmek için kendisiyle evlendiğini ve yaşlı ve zengin bir doktorla ilişkisi olduğunu fark eden Cezmi zengin bir milletvekilinin kızı olan Rezzan’ın kalbini çalar. Evlilik planları yaparlar. Ama Mahmure’nin boşanma davası açması ile Cezmi’nin planları bozulur. Cezmi’nin terk edileceğini bildiği için kendiyle ilişki kurduğunu düşünen Rezzan evlilik fikrinden vazgeçer.

Yeni kocasında zenginliği ve gücü bulan ama aşk ve cinselliği tatmin edemeyen Mahmure, Cezmi Ankara’da yaşamaya devam ederse kocasını aldatacağını anlar. Kocasını ikna ederek Cezmi’ye İstanbul’da iş bulmasını sağlar. Cezmi, eğer bu teklifi kabul etmezse Ankara’daki işini de kaybedeceğini hissedip oldukça düşük maaşlı bu işi kabul eder ve İstanbul’a döner.

Bu arada üvey annesi Seza, ölüm döşeğindeki babasını ikna ederek adamın tüm varlığını üzerine geçirmiş, Cezmi’nin miras ümidi de tükenmiştir. Dava edip belki mirasın bir kısmını almak mümkündür ama hayatı boyunca hep hazıra alışmış olan Cezmi hiç parası olamadığını da göz önüne alarak bu mücadeleye girmek istemez üvey annenin teklif ettiği parayı kabul edip mirastan feragat eder.

Bir kaç yıllık maaşı kadar olan paranın da verdiği rahatlıkla işe boş veren Cezmi kovulur. Artık beş parasız olarak sokaklara düşmek üzeredir. Eski sevgilisi Şayan’ı, hiç arayıp sormadığı amcasının karısı ve kızını ziyaret eder. Cezmi artık yaşlanmış, dişleri çürümüş, saçları dökülmeye, ağarmaya başlamıştır, kadınların ilgisin çekecek hali yoktur. Bir kadının kalbini kazanıp kendine baktırmak umudu da kalmamıştır. Ankara’ya gidip Mahmure’ye yalvarmayı, kendisine iş bulmasını istemeyi düşünürken eski sevgilisi Lili’nin kocası ile karşılaşır. Ankara’da tefecilik yaparak yüklüce bir servet edinen, sonra da bu paralarla fabrikalar kurup iyice zengin olmuş olan Kemal, Cezmi’ye Kayseri’deki fabrikasında çalışmasını teklif eder. Cezmi’nin bu teklifi kabul etmekten başka çaresi yoktur. Babasının ölüm haberini aldığı gün Kayseri’ye doğru yola çıkar.

Tersine Giden Yol, ilk bakışta Yeşilçam sinemasının melodramlarını andırsa da Cumhuriyet’in yükseliş yıllarında yaşanan bir düşüş hikayesi olarak ilgiye değer. Öncelikle romanın kahramanı Cezmi’de yaratılan bir anlamda “anti kahraman” ve romanın onu merkeze alarak gelişmesi tüm hikayeyi başka bir gözle okumamızı sağlıyor. Cezmi, hayatta hiçbir amacı olmayan biri. Hiçbir zaman talep eden olmamış, hep istenmiş, seçilmiş. Belki de bu nedenle başına gelenleri kolayca kabulleniyor, direnmiyor, isyan etmiyor. Kendini hayatın akışına bırakıyor. Paşa babasının verdiği parayla yaşamaya alışkın. Paşa baba da küçük yaşta annesiz kalmış tek oğlunu her haliyle kabul etmiş. Onu şımartmış, her istediğinde para vermiş, Cezmi de bolluk içinde bir sosyete hayatı yaşamış. Üvey annesinin tuzağına düşüp babasına yakalanmasa bu hayatı sıkıntı çekmeden sürdürecek. Nahid Sırrı Örik, Cezmi’nin olanca yakışıklılığı ve çekiciliği ile tüm kadınların gözdesiyken üvey annesiyle ilişki kurmasını cinselliğe olan düşkünlük olarak açıklıyor. Cezmi gibi bir çok insanın da hayatını Örik’in “ete olan bağlılık” olarak diye adlandırdığı bu durum belirliyor.

Ankara’da, genç Cumhuriyet’in yetişmiş işgücü eksikliğinden yararlanıp, Osmanlı’dan kalma ilişkileri kullanarak torpil yoluyla mevki sahibi olmuş erkeklerin çoğu da Cezmi’nin durumunda. Kadınlar da, ün, para, bir üst sınıfa atlama gibi hedeflerine ulaşmada onların bu bağımlılığını koz olarak kullanıyorlar. Tüm insan ilişkileri çıkara dayanıyor. Nahid Sırrı Örik’in hiçbir kahramanına hayran olmuyor, hiçbiri ile özdeşleşmiyorsunuz. Böyle olunca da ne onların başarılarına seviniyorsunuz ne de başlarına gelen olaylara üzülüyorsunuz.

Nahid Sırrı Örik, Cezmi’nin düşüş öyküsünü anlatırken bir yandan da oldukça açık sözlü bir dönem eleştirisi de yapıyor. Nahid Sırrı Örik’in kolayca Cezmi’nin öyküsü ile özdeşleştirebileceğimiz bir hayat öyküsü var. 1895’de bir paşa torunu olarak doğmuş. Osmanlı’nın son yıllarında köşklerde mürebbiyelerle büyümüş. Avrupa şehirlerinde yaşamış. Öğrenimini tamamlamadan Türkiye’ye dönmüş ve 1928’de Ankara’da Maarif Vekaleti’nde çevirmen olarak çalışmaya başlamış. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da yaşananlara birinci elden tanık olmuş. Osmanlı kalıntılarının Cumhuriyet bürokrasisini nasıl yozlaştırdığını içeriden bir bakışla anlatıyor. Bu bürokratlar, küçük bir kasabanın olanaklarına sahip Ankara’da geçmişteki yaşamlarının bir benzerini kurmaya çalışıyorlar. Tersine Giden Yol’un belli başlı tüm kadın kahramanları da onların bu yozlaşmasından faydalanıp, cinselliklerini kullanarak hedeflerine ulaşıyorlar. Seza, mirasın diğer ortağı Cezmi’yi evlatlıktan reddettirip paşanın tüm malını ele geçiriyor. Lili, tefeci Kemal’le evlenip, zengin bir fabrikatör karısı oluyor. Şayan, pazarladığı kadınları bürokratlara peşkeş çekerek Burgaz Ada’da büyük bir köşkün sahibi oluyor. Mahmure, Cezmi’yle evlenip girmeyi başardığı Ankara sosyetesinden bir doktorla evlenip hem zengin hem de güçlü bir kadın oluyor.

Nahid Sırrı Örik, dili “konak Türkçesi” diye eleştirilmiş olsa da gerçekçi anlatımıyla kolay okunan bir yazar. Sanıyorum, onun dilini eski ya da türkçeden çok fransızca bulanlar bu romanı okumamışlar. Zira, Örik, romanlarını, öykülerin yayınlatmakta güçlükler çekmiş. Onları kitaplaştıramamış. Zamanla edebi çevrelerden dışlanmış. Handan İnci’nin belirttiği gibi bu dışlanmada Nahid Sırrı Örik’in yaşadığı dönemin hakim edebiyat anlayışına ters bir yol izlemesi de etkili olmuş. Öztürkçe kullanmamış, Anadoluculuk, ulusçuluk gibi anlayışlara ters düşmüş. Tersine Giden Yol’daki sert eleştirilerinin de dışlanmada etkisi olduğu düşünülüyor.

Nahid Sırrı Örik, eğer gerçekten eskimiş olsaydı 1990’larda yeniden keşfedilmez, günümüzde de romanları ard arda basılıyor olmazdı. Oysa 1940’larda onun için “eskimiş, artık kimse okumaz” diyerek eserlerini dergilerde yayınlamayanlar şimdi, okunmuyorlar, unutuldular.

Tersine Giden Yol bugün okunduğunda bile oldukça iyi bir roman. Akıcı bir anlatımı var. Kurgusu bazı aksamalar dışında oldukça sağlam, kronolojik akış ard arda gelen olaylarla merak unsurunu kaybetmeden gelişiyor. Kahramanlarını, yerleri ve olayları gözümüzde canlanacak şekilde ayrıntılarına inerek ve ustalıkla yazıya döküyor. Üstelik dönemini tüm gerçekliği ile ve keskin - acı bir dille yansıtmayı, hayatta mutlu sonlara pek yer olmadığını anlatmayı başarıyor.

25.11.2010

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Teşekkürler hocam, güzel bir yazı olmuş.
mselmandinler dedi ki…
Teşekkürler hocam, güzel bir yazı olmuş. İstifade ettik.
Derya Umman dedi ki…
Okuduğumu bile unutmuştum :)
Sayenizde hatırladım...
Bir noktaya katılmıyorum, "ne onların başarılarına seviniyorsunuz ne de başlarına gelen olaylara üzülüyorsunuz" demişsiniz,
Ben Cezmi'nin bu denli mücadelesiz, bu denli gayretsiz oluşuna acaip sinirlendiğimi hatırlıyorum :)
Ellerinize sağlık...