Mihman’ın sözlük anlamı “misafir, konuk”. Akif Kurtuluş Mihman’da (2012, İletişim yay.) zorla
misafir edilen bir avukatın yaşadıkları üzerinden otuz yıldan fazladır süren
savaşa şahit ediyor okurları.
Birçok kahramanın ağzından anlatılsa da Mihman’ın iki ana
kahramanı var; bir istihbaratçı ve bir avukat. Ankaralı avukatın günlük
hayatını aktararak başlıyor roman. Şiirsever, siyasetle ilgili bir avukat.
Cebinde Edip Cansever’in şiirini taşıyor, gündelik hayatın içinde Turgut
Uyar’ın dizelerini anıyor. Öğrencilik yıllarına sol hareket içinde yer almış.
Sonraları aktif siyasetten kopsa da hep siyasi gelişmeleri izlemiş. Vedat
Aydın’ın gözaltına alınışına şahit olmuş, Bilgi Üniversitesi’nde protestolar
altında Ermeni Konferansına katılmış. Şimdilerde temel ilgi alanı futbol.
Amatör lig maçlarını izleyecek kadar futbola yakın. Sıkı bir Fenerbahçe
taraftarı. İçkiyi, sohbeti seviyor. Aşklar, ilişkiler hayatının önemli bir
bölümünü dolduruyor. İnsanlara dikkatle ve alaycı bir tavırla bakıyor. Arada
sırada şiir yazsa, çok aralıklı yayınlasa edebiyat çevrelerine tanıdık
gelebilecek bir sima.
Sevgililerinin, arkadaş çevresinin gözünden avukatı tanımaya
başlıyoruz. Akif Kurtuluş, kısa bölümlerde farklı bakışlardan avukatın
kimliğini inandırıcı bir biçimde çiziyor. Orta yaşa gelmiş avukatın
ilişkilerden, işten, kısacası hayattan yorulduğunu, sıkıldığını anlıyoruz.
İstihbaratçıya gelince bu tanıma pek net olamıyor. Çünkü
kendine bile anlatamadığı şeyler, yüzleşemediği bir çok olay var hayatında.
Görevi gereği toplumun içinde silik, görünmez biri olmak zorunda. Onu en iyi sorguladığı,
işkence ettiği kişiler tanıyor ve kılıktan kılığa girse de hiç unutmuyor. Akif
Kurtuluş, istihbaratçıyı da günlük hayatın içinde var ediyor. Van’da masa tenisi
antrenörü kimliği altında nasıl bir düzende çalıştığını, amirleri ve yanında
çalışanlarla ilişkilerini öğreniyoruz. İstihbaratçı yaptığı işin ağırlığı
altında ezilmek üzere, içkiden medet umuyor. Hatalar yapmaya başlıyor. Küçük,
ilk bakışta önemsiz hatalar bunlar ama kimliğinin tespit edilip kaçırılmaya
karar verilmesine neden oluyor.
PKK’lıların kurduğu pusuya Mehmet Fuat değil Memet Fuat
düşüyor. PKK’lıların dağdaki yaşamı, bakış açıları, düşünce yapıları yine
farklı kahramanların ağzından yine inandırıcı bir biçimde satırlara dökülüyor.
Avukatın zoraki mihman’lığında onunla kurdukları ilişki, kendi aralarında
yaşadıkları, satıraralarından çıkan hayat hikayeleri ile varlık kazanıyorlar.
Kitabın arka kapağında avukatın kaçırılacağı bilgisi biraz
şiirsel olsa da bildirilmiş, ona bağlı olarak “Lirik bir siyasi polisiye”
tanımlaması da yapılmış. Akif Kurtuluş’un ilk şiirlerinden beri okuru iseniz ve
onun işin içine hep bir ironi, hınzırlık kattığını da biliyorsanız romanı
okurken tetikte durup “Lirik bir siyasi polisiye” tanımlamasının içine
gizlenmiş tuzakları da çözmeye çalışmamak imkansız. Bir kere, içinde insanı
şiir okumaya özendirecek birçok iyi gönderme var ama roman “lirik” değil.
Aksine yer, sokak adları ve tarihlerle altı çizilen oldukça somut bir anlatımı
var. Konu olarak yazar istese kolayca “Polisiye” olabilecek bir yapı var. Akif
Kurtuluş kısa bölümlerde oldukça tempolu, merak unsurunu hep en üst düzeyde
tutan bir anlatı kurmuş ama polisiyeye değil kahramanlarının iç dünyalarına
yoğunlaşıyor. Zaten biz de okur olarak ilerleyen sayfalarda tüm tempoya, ustaca
kurguya rağmen kahramanlarının “polisiye” olay bittikten sonra kişisel olarak
nereye varacaklarını merak etmeye başlıyoruz. Kurtuluş da beklentimizi tahmin
ettiği için polisiyenin sonrasını yani avukatın serbest bırakılmasından
sonrasında yaşananları da anlatıyor.
İşin “siyasi” yanına gelince, roman esas olarak “Kürt
sorununu nasıl çözeriz?” sorusuna cevap aramak için yazılmış gibi. Çatışmaların
çok yoğun olduğu bir dönemde, Abdullah Öcalan’ın yakalanışının ertesinde
geçiyor anlatı ve hemen herkes ne kadar siyasete uzak dursa da bu sorunun
sonuçlarını yaşamak durumunda. Daha ilk sayfalarda avukatın bir arkadaşının çok
sevdiği oğlu şehit oluyor. Diğer yanda da kızını dağda yitirmiş bir ana var.
Olayları gazetelerden izleyen avukat da, olayların içindeki istihbaratçı da
hatta dağdaki PKK’lı da olması gerekenin farkında. Hepsi aklın yolunun barışçı
çözümü gösterdiğini görüyor. Ama herkesin gördüğünün hayata geçmesini, bu
topraklara barış gelmesini istemeyenler var ve onlar halen güçlü. Mihman, bir dönem romanı olarak
gelecekte ne kadar okunur bilinmez ama bugün olaylara gazete köşe yazılarının,
TV yorumcularının bakışları dışında bir de edebiyattan bakmak isteyenler için
de tavsiye edilebilecek bir roman.
27.09.2012
Yorumlar