Bir Acı Hikaye,
oğlunu yitirmiş bir babanın feryadı, olup biteni anlama, varsa suçluyu ortaya
çıkarma ve hiç değilse yazı yoluyla teşhir etme, vicdanlarda yargılama
isteğiyle yazılmış bir kitap. Halid Ziya Uşaklıgil, otuzlu yaşlarında genç bir
diplomat olan sevgili oğlu Halil Vedat’ın intiharı ile sarsılıyor, yıkılıyor.
Bu büyük acıyı yazarak paylaşmasa belki de yaşadıklarının üstesinden gelmesi
mümkün olmayacak.
Halid Ziya daha önce üç çocuğunu küçük yaşlarda toprağa
vermiş bir baba. Bir yönüyle evlat acısının ne olduğunu biliyor. Onların
acıları da derin olmuş. O kayıplarda da acısını yazarak dindirmeye çalışmış. Sadun için
“Kırık Oyuncak”ı, Güzin için “Kırık Hayatlar”ı yazmış. Ama bu kez
durum daha farklı. Vedide, Sadun ve Güzin’i henüz bebekken kaybetmiş. Oysa oğlu
Vedat’la birlikte birçok şey yaşamışlar. Birlikte değillerse sürekli
haberleşiyor, haftada iki kez mektuplaşıyorlar. Onu idealindeki gibi
yetiştirmiş. Kültürlü, birkaç dil bilen, iyi piyano çalan, iyi dans eden, çok
okuyan, zevk sahibi, yakışıklı ve etkileyici bir genç. Başarıdan başarıya
koşması, devlet katında önemli görevler alması bekleniyor. En özenilen
mesleklerden birinde diplomaside görev alıyor. Yurtdışı görevlerine gidiyor.
Bir Acı Hikaye’de
(Aralık 2012, Özgür yay.) Halid Ziya oğlunun öyküsünü doğumundan başlayarak
anlatıyor. Ana eksen baba oğul arasındaki ilişkiler. Halid Ziya ünlü bir yazar
olmasının yanında devlet katında da önemli görevlerde bulunmuş bir bürokrat.
İttihat Terakki Cemiyeti üyesi. 1909’da Sultan Reşat’ın Mabeyin başkatibi
olmuş. Ayan üyeliği yapmış. Temmuz 1912’de İttihatçı olduğu için görevinden
uzaklaşmış. Tütün İnhisarı’nın idare meclisi başkanı olmuş. Vedat’la yakından
ilgilenmesi bürokratik görevlerinin azaldığı bir döneme rastlıyor. Belki de
daha önce hiçbir çocuğu ile böyle yakın olma fırsatı bulamamış. Önceki
çocuklarını kaybetmiş olan anne ve baba Vedat’ın üzerine titriyorlar. Aşırı
ilgi hem ruhen hem de bedenen hassas bir çocuk olmasına neden oluyor. “Vedat
bir buçuk yaşında cılız, koca kafalı, ince boyunlu, daima üşüyen, ayaklarına
galoş, sırtına kalın palto giydirilen, boynuna bir atkı sarılan, daimi takayyüd
(sürekli gözetim) altında bulundurulacak bir çocuktu,” diye anlatıyor Halid
Ziya. Bir erkek çocuklarının (Bülent) daha doğması Vedat’ın üzerine
titremelerini engellemiyor. Kısa bir süre devam ettikten sonra üşüyüp hasta
olacağı endişesi ile Vedat okuldan alınıyor ve kardeşi ile birlikte evde
dersler almaya başlıyor. Fransızca, İngilizce, Almanca dersleri alıyor, piyano
çalmayı öğreniyor. Halid Ziya’nın saraydaki görevinden alınması, Balkan Savaşı
gibi gelişmeler bu düzeni bozuyor. Nişantaşı’ndan Yeşilköy’deki köşke
taşınılıyor. Halid Ziya bir süre çocuklara kendi ders verdikten sonra, Vedat’ı
ve Bülent’i yatılı olarak Galatasaray’a yazdırıyor.
1915 Temmuzunda Halid Ziya, İttihat Terakki hükümetince resmi
ilişkiler kurmak üzere Almanya’ya gönderiliyor. Bu uzun bir seyahat demek.
Halid Ziya karısını ve çocuklarını alıp Almanya’ya doğru yola çıkıyor.
Balkanları geze geze geçip Almanya’ya ulaşıyorlar ve Almanya’yı da bir baştan
bir başka konaklayarak geziyorlar. Anne ve çocuklar İstanbul’a dönüyor, Halid
Ziya beş ay daha Almanya’da kalıyor. Vedat Galatasaray Sultanisi’nden mezun
olurken Birinci Dünya Savaşı bitiyor. Almanya’nın yenilmiş olmasının ne gibi
sonuçlar doğuracağına aldırmadan Halid Ziya, Vedat’ı ve üç yeğenini Almanya’ya
öğrenim görmeye götürüyor. Yeğenler lise öğrenimini tamamlayacak, Vedat
Berlin’de üniversitede okuyacaktır. Halid Ziya hemen hiç tarih vermediği gibi,
birçok konuyu da üstü kapalı geçiyor. Çocukları yurtdışına götürmelerinin
sebebini de açıklamıyor. Sanırım, onlar için Türkiye’yi güvenli bulmuyor.
Ülkenin başına gelecekleri fark edip bir tedbir alıyor. Vedat yaşının
küçüklüğüne rağmen üniversiteye kaydoluyor. Baba oğul Berlin’de yaşamaya
başlıyorlar. Vedat bir pansiyonda, Halid Ziya bir otelde kalmaktadır. Almanya
yenilmek üzere, müthiş bir yokluk yaşanıyor. Yeğenler İsviçre’ye gidiyor.
Spartakistler ayaklandığında Halid Ziya ve Vedat Berlin’deler. Vedat İsviçre’de
okumaya başlıyor. Baba, İstanbul’a dönüyor. Halid Ziya bir süre sonra oğlunun
gizli bir aşk nedeniyle acı çektiğini fark ediyor. Nasıl bir ilişki olduğunu
çözmeye çalışıyor, ama durumu anlayamıyor. Aşığından usanan Vedat, İsviçre’yi
terk edip Paris’e gitmek istiyor. Baba bu isteği hemen kabul ediyor. Ama aşığı
Vedat’ın peşini Paris’te de bırakmayacak Vedat bir daha dönmemek üzere,
üniversite öğrenimini yarıda bırakıp İstanbul’a gelecektir. Halid Ziya,
Vedat’ın aşığının kendinden yaşça büyük soyluluk taslayan bir kadın olduğunu
tahmin ediyor ama bir türlü gerçekleri öğrenemiyor.
Vedat, Osmanlı Bankası’nda çalışmaya başlıyor. İki arkadaşı
ile bir trio kurup konserler veriyor. Acı kaderini de bu müzik merakı ile
Ankara’ya konser vermeye gitmesi belirliyor Halid Ziya’ya göre. Konser başarılı
oluyor. Vedat, kuzeni Latife ile evlenen Atatürk’ün huzuruna Çankaya’ya
çıkıyor. Atatürk önce piyano çaldırıyor, sonra da İngilizce, Fransızca, Almanca
gazetelerden çeviri yaptırıyor Vedat’a. Pek beğendiği Vedat’a hariciyeci
olmasını teklif ediyor. Belki de nezaketen söylenmiş bu cümle Vedat için bir
hedef oluyor. Yine Atatürk’ün bir emri ile Vedat Ankara’ya geliyor, Çankaya
Köşkü’nün bir misafir dairesine yerleşip Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya
başlıyor. Latife Hanım’la Atatürk’ün boşanmalarının ardından Vedat’ın üçüncü
katip olarak Londra’ya tayini çıkıyor. Osmanlı Bankası’nda çalışan kardeşi de
Londra’ya geliyor. Askere çağrılınca Ankara’ya dönüyorlar. Bülent de hariciyeci
olacaktır. Bülent diplomatlık mesleğinde ilerlerken Vedat’ın peşini
talihsizlikler bırakmaz. Başarılı bir memur olmasına rağmen bakanlıktan
birileri, Halid Ziya’ya göre bizzat bakan onunla uğraşmaktadır. Beklediği
terfileri alamaz, bir türlü yurtdışı göreve verilmez. Bülent hemen tayin
olurken Vedat bekletilir. Prag’a tayini çıktığında da dört ay sonra görevden
alınıp Ankara’ya çağrılır. Yenik düşen Vedat Ankara’ya gitmez babasına sığınır.
Yarım kalan üniversite öğrenimini hukuk okuyup tamamlar. Dışişlerindeki
görevine dönmek ister. Bakan, Atatürk emir verirse yeniden işe alırız der.
Halid Ziya Ankara’ya gider durumu izah eden bir dilekçe yazar. Atatürk gerekli
emir verir. Vedat, Dışişlerinde eskisinden daha iyi bir pozisyonda göreve
başlar. Bir süre sonra Brüksel’e tayin edilir. Orada umduğu göreve gelemeyip
bir de ağır iş yükü altında kalınca arkadaşı büyükelçi Ali Türkgeldi’nin yanına
Tiran’a tayinini ister. Feci son da Tiran’da yaşanacaktır. Vedat’la uğraşanlar
kimse peşini bırakmamışlardır. İmzasız mektuplarla bunaltmış, son darbeyi de
işten el çektirerek vurmuşlardır. Vedat, telgrafla Ankara’ya dönmesi emrinin
geldiği gece intihar eder.
Bir Acı Hikaye’yi
okurken Vedat’la intihara sürükleyecek denli uğraşanlar kimlerdi diye merak
etmemek elde değil. Halid Ziya, ilk sorumlu olarak dönemin değişmez Dışişleri
Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı işaret ediyor. Halid Ziya’nın çok sevdiği yeğeni
Latife Hanım açıkça söylenmese de ikinci şüpheli. Latife Hanım, boşanması
sırasında Halid Ziya’nın ve Vedat’ın kendisinden yana tavır almamasına, köşkten
ayrılmasını söylemesine rağmen Vedat’ın kalmaya devam etmesine kızmış ve amcasına
küsmüş. Aras’la Latife Hanım’ın da akraba oldukları söyleniyor. Vedat’ın ölümü
sis perdesinin ardında kalıyor. Cenaze törenine devlet ilgi göstermiyor hatta son
maaşına el konmak isteniyor. Yine Atatürk’ten bir emir gerekiyor.
Bir Acı Hikaye
sisli, puslu bir kitap. Halid Ziya oğluyla yaşadıklarını, felakete giden yolda
başına gelenleri anlatmış, feryad etmiş ama birçok gerçeği de kendine saklamış.
Bir Acı Hikaye önce 1940’da Son Posta
gazetesinde bir süre tefrika edilmiş, sonra 1942’de kitap olarak yayımlanmış.
Tefrika da bir müdahale ile mi kesildi merak etmemek elde değil. Kitabın ikinci
baskısı 1991’de yapılıyor.
Selim İleri Kırık
Deniz Kabukları’nda (1993, 5. Baskı 2009 Everest yay.) ana eksene Vedat’ın
öyküsünü yerleştiriyor. Anlatıcının piyano öğretmeni ile söyleşileri ile
gelişen roman bir anlamda Bir Acı Hikaye’nin
eleştirel okuması olarak da kabul edilebilir. Rahim Tarım’ın dikkati çektiği
gibi Selim İleri “Bir Serveti Fünun yazarına yakışır titizlikle, satır
aralarını, imaları, suskunlukları irdeler, kurcala”r ve “bir üstkurmaca ile
postmodern bir eser oluştu”rur. Selim İleri çok önemli sorular sorduğu gibi
birçok bilinmedik bilgi de veriyor. Bir
Acı Hikaye’nin anlaşılmasında Kırık
Deniz Kabukları’nın önemli bir işlevi var.
24.01.2013
Yorumlar