Arnon Grunberg “Hastalıksız Adam”da (Aralık 2013, çev. Gül
Özlen, Alef yay.) hastalıklı denecek bir yapıya ve alışkanlıklara sahip
Avrupalı bir adamın mesleğinde başarıya ulaşmak uğruna Ortadoğu’da
yaşadıklarını anlatıyor.
Samerandra Ambani Hintli bir baba ile İsviçreli anneden
doğmuş kendini tam anlamıyla İsviçreli hisseden genç bir mimar. Babası gibi “Hijyenik,
güvenilir, tarafsız, disiplinli ve itaatkâr” olmak istiyor. Avustralyalı bir
arkadaşı ile bir mimarlık bürosu kurmuşlar. Geçinebilecek kadar para kazanıyor.
Tek derdi doğuştan ölümcül bir kas hastası kız kardeşini ABD’de tedavi
ettirecek parayı bulmak. Aslında bu tedavinin kardeşini iyileştirmeyeceğiğini
ve ölümün kaçınılmaz olduğunu da biliyor. Yine de çok para kazanması
gerektiğini düşünmesi işinde itici güç oluyor ve nihayet başının belaya
girmesine de neden oluyor.
Sam diye çağrılan Samerandra hijyen saplantısı ile, aşk,
sevgi, acıma gibi duyguları hissetmemesi ile aslında hastalıklı bir yapıda.
Annesini, kardeşini sevmesi, kız arkadaşını uzun bir seyahate gittiğinde
özlemesi gerektiğini biliyor ama ancak görev bilinciyle o duyguları yaşıyor.
Bağdat’a opera yapmak üzere açılan bir yarışmada projesini
sunmak üzere Irak’a gidince hayatı tamamen değişiyor. Bir sürü macera ve garip
ilişkiden sonra kendini pis bir hücrede buluyor. İşkence görüyor. Sonunda
İsviçreli diplomatların çabası ile ülkesine döndüğünde yaşadıklarını belleğinde
bastırarak ve bazı cinsel fantezilerle yok saymaya çalışıyor. Hatta işi o
noktaya getiriyor ki Dubai’den bir kütüphane – sığınak projesini çizme teklifi
geldiğinde ortağının tüm uyarılarına rağmen uzun süreli bir iş seyahati için
oraya gitmeye çekinmiyor. Ve yine her zamanki “Avrupalılığı” ile davranıyor.
Yaşadıklarından, özellikle Bağdat’ta yaşadıklarından bir ders çıkartmadığı gibi
olup bitene de kendi koşullanmışlıklarının dışında bakmayı hiçbir şekilde
beceremiyor.
Sonuç olarak da kendini yine bir hücrede Mossad ajanı olduğu
ve bir adamı öldürdüğü suçlamasıyla idam cezası talebiyle yargılanırken
buluyor.
Arnon Grunberg, Samerandra Ambani’nin kişiliği ve
yaşadıkları üzerinden önemli tartışmalara da girmiş. Samerandra kendini ne
kadar Avrupalı hissederse hissetsin hem vatandaşı olduğu İsviçrelilerin gözünde
hem de Ortadoğu’da bir “Hintli”dir. Safkan bir Avrupalı için hoş görülebilecek
saflıkları var ama o yarım kan. Batılı olarak kolayca yakayı sıyırabileceği
olaylarda “Ama sen...” diye başlayan, Hint kökenini hatırlatan cümlelere ve
muamelelere muhatap oluyor. “Öteki” olduğu ve ne kadar değişmeye çalışsa da
teninin rengi nedeniyle öyle kalacağı eninde sonunda yüzüne vuruluyor.
Diğer gerçek de yarımkan da olsa sonuç olarak Batılı olan
Sam’in Ortadoğulu bir insanı anlamasının mümkün olmadığı. Empati kurmaya
çalışsa da ne kadar onları anlayacak orası da meçhul. Karşısındakilerin de
kendisini anlamasının mümkün olmadığı özellikle sorgulama bölümlerinde ortaya
çıkıyor.
Arnon Grunberg’in yalın bir anlatımı, keskin bir dili var.
Zaman zaman bir rapor okuyor duygusuna bile kapılabilirsiniz. Ama bu anlatımla
kahramanını inandırıcı bir biçimde var etmekle kalmıyor onun içdünyasına nüfuz
etmemizi de sağlıyor.
“Hastalıksız Adam” konusu itibariyle sürükleyici bir roman
olsa da bir casus romanındaki gibi sonunda her şeyin nedenini izah edip gerçek
suçlunun kimliğini ortaya çıkartmıyor. Aksine Samerandra Ambani’nin saflığının
kurbanı olmuş bir Avrupalı masum mu yoksa okur dahil herkesi suçsuzluğuna ikna
etmeye çalışan ve gerçek kimliğini ve eylemlerini ustaca gizleyen iyi bir casus
mu olduğu aklımızda soru işareti olarak kalıyor.
17.04.2014
Yorumlar