Halid Ziya Uşaklıgil Türk romanının kurucularından olmasının
yanında iyi bir köşe yazarı, denemeci ve eleştirmenmiş. “Sanata Dair”de Uşaklıgil’in
bu denemeci ve eleştirmen yanını derinlemesine tanıyoruz. Üstelik hiç
ummadığımız yargılar ve ufuk açıcı görüşlerle…
Halid Ziya Uşaklıgil ilk baskılarında “San’ata Dâ’ir” adıyla yayımlanan
kitaplarında edebiyat, dil, çeviri, müzik, tiyatro gibi konularda yazdığı
yazılar bir araya gelmiş. 1. cildi 1938, 2. cildi 1939’da kendi yayımlamış.
Oğlu Bülent Uşaklıgil’in girişimiyle de 3. cild 1955 ve 4. cild 1963’de
yayımlanmış. Bu dört kitap şimdi 1040 sayfalık tek bir ciltte okura sunuldu.
Cumhuriyet döneminde çeşitli gazetelerde yayımlandığını
tahmin ettiğimiz yazılar bunlar. “Sanata Dair”i (Mart 2014, Özgür yay.) yayıma
hazırlayan Sacit Ayhan ve Levent Ali Çanaklı giriş yazılarında yazıların
nereden derlendiğini belirtmemişler ama Uşaklıgil’in Cumhuriyet, Son Posta,
Akşam gibi gazetelerde sürekli yazdığı biliniyor. Zaten yazıların havası da
köşe yazıları olduklarını düşündürüyor. Ne zaman yazıldıklarını önemsiyorum
çünkü Halid Ziya Uşaklıgil “Sanata Dair”deki yazılarda ortaya attığı birçok
düşüncenin yeniliği dönemi içinde değerlendirilmezse doğru yere konamayacak
nitelikte.
1866’da doğan Halid Ziya’nın yazı hayatı boyunca düz yazı
üretiminde önemli bir yer tutmuş. 27 Mart 1945’de vefatına kadar da roman ve
öykünün yanında düzyazı türünde de çok fazla sayıda eser vermiş.
Servet-i Fünun akımının en önemli temsilcilerinden. Uzun,
bol sıfatlı cümleleri, ağdalı dili ile tanınıyor. Edebiyata, dile bakışının da
Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide diye adlandırılan bu akıma uygun olması
bekleniyor. Yani “Sanat sanat içindir” inancı ile “sanatkârâne üslup”un
öngördüğü ağır dille yazılmış yazılar yazdığını sanıyoruz. Oysa Halid Ziya
Cumhuriyet döneminde yayımlanan ve “Sanata Dair”de yer alan yazılarında çok
farklı, hatta önceki tavrına 180 derece ters görüşler ileri sürüyor.
Cumhuriyet’le gelen dilde ve edebiyattaki yenileşmeyi
yakından izliyor. Öztürkçeci, dilde sadeleşmeyi savunan yaklaşımlara karşı
çıkması beklenirken aksine destek veriyor, hatta kendi eserlerini de
sadeleştirme yoluna gidiyor. Destek vermekle kalmıyor dilin sadeleşmesi yönünde
yapılan çalışmalarda karşılaşılan sorunlar hakkında çözüm önerilerinde de
bulunuyor. Önsöz’de belirtildiği gibi tam anlamıyla eski dilden kurtulup
yazısını sadeleştiremese de “ilgilik”, “sürel”, “sürek”, “bilgiç” gibi
sözcükleri yazılarında kullanıyor.
30’lu 40’lı yıllarda yayımlanan önemli edebiyat eserleri
hakkında da söz alıyor. Eleştirilerinde dostane, hatta babacan bir hava olsa da
sözünü sakınmıyor. Açıkça “beğenmedim” diyebiliyor ve bunun nedenini nazik bir
dille anlatıyor. Kendisine yönelik eleştirileri de aynı nezaketle karşılıyor. Halid Ziya’nın tavrını “yapıcı eleştiri” diye
adlandırabiliriz sanırım. Tevfik Fikret, Mehmed Rauf, Cenap Şahabettin gibi
yakından tanıdığı şair ve yazarların portrelerini anılarla süslü ama eleştiriyi
de esirgemeyen bir bakış açısıyla çiziyor. Nahit Sırrı Örik, Ömer Bedrettin,
Şevket Hıfzı (Rado) gibi dönemin genç
yazarlarını da aynı ciddiyetle okuyup eleştiriyor, yol gösterici önerilerde
bulunuyor.
Dünya Edebiyatını da Türk edebiyatını izlediği gibi yakından
izliyor. Shakespeare de ilgi alanında Rimbaud da. Önemli Fransız ve İngiliz şair
ve yazarları Türk okura tanıtmaya çalışıyor. “Sanata Dair”in dördüncü cildi Jonathan
Swift’ten başlayıp Shelley’e birçok önemli yazarın biyografisi ve eserlerinden
örnek çeviri parçalardan oluşuyor. Bu ciltteki yazılardan birinin başlığı da
“Anlayamadığım İki Sima: Rimbaud ve Mallarme”. Başlıktaki “anlayamamak”ta
sadece bu şairlerin kişilikleri, sanat anlayışları değil yazdıklarını Türkçede
nasıl ifade edeceğini bilememekten kaynaklanan bir anlayamama durumu da söz
konusu. Uşaklıgil, bunu açık yürekle söyleyecek rahatlık ve olgunlukta.
“Sanata Dair” Halid Ziya Uşaklıgil’in ağırlıklı olarak
eleştirel yazılarını bir araya getirirken hem bu büyük ustanın bilmediğimiz bir
yönünü tanımamızı hem de edebiyatın bugün de hâlâ geçerli birçok sorununun
hakkında düşünmemizi sağlıyor. Uşaklıgil’in özellikle Türk Edebiyatının önemli
yazarları hakkında getirdiği eleştiriler de tartışmalara kaynaklık edecek,
edebiyat tarihine katkıda bulunacak nitelikte.
01.05.2014
Yorumlar