Adına uygun olarak aynaların oluşturduğu bir labirentten
geçerek giriyorsunuz Füsun Onur’un Arter’deki “Aynadan İçeri” adlı retrospektifine.
Sonra karşınıza Füsun Onur’un harikalar dünyası çıkıyor.
Füsun Onur 1957’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Heykel
Bölümü’nden mezun olmuş. İlk kişisel sergisini 1970’de Taksim Sanat
Galerisi’nde açmış. 50 yıllık verimi olan bir usta. Türkiye’nin ilk kadın
heykeltraşlarından. Çağdaş sanatın da öncü isimlerinden. “Türkiye'de heykel sözcüğünün sınırlarını
genişletip, mekâna yönelik düzenlemeler yapan ilk kadın sanatçı” diye
tanıtılıyor (istanbulkadinmuzesi.org).
Füsun Onur’un yapıtlarını "geçicilik ve naiflik üzerine
kur”duğu belirtiliyor. Gündelik hayat yarattığı soru ve sorunlarla ilgi alanı.
İşlerinin kaynağını da kullandığı nesneleri de gündelik yaşamdan alıyor. "Asla
geriye dönüp bakmam. Bir iş yapıldığında, bitmiştir" demiş. Sergiyi
gezerken “Bir iş yapıldığında, bitmiştir" cümlesinin anlamını da
kavrıyoruz. Özellikle 60’larda 70’lerde ürettiği ve “depolama sorunları
nedeniyle saklamaktan vazgeçilen” ya da günümüze ulaşamayan işleri bu
retrospektif için yeniden üretilmiş.
Ben sanat eserinin kalıcı olması gerektiğine inanırım.
“Yerleştirme” (enstalasyon) özü itibariyle geçicidir. Sergilendiği yere ve
zamana göre tekrar üretilmesi gerekir ve kuşkusuz her yeniden üretim öncekinden
farklı olur. Malzeme korunup aynı tasarıma göre tekrar kurulsa bile zaman ve
mekan farkı onu algılamamızı etkiler. Füsun Onur’un işlerinde malzemenin tamamı
korunamadığı için onlara yeniden üretim diye değil “yeni” diye bakmak gerekir.
Hele bazı işlerin eskizlerden bu sergi için özel olarak üretildiği düşünülürse
çoğu işi ilk defa gördüğümüzü söyleyebiliriz. O nedenle “Aynadan İçeri” bir
resropektiften çok Füsun Onur’un yeni bir sergisi olarak da görülebilir. Benim
için öyle oldu.
Emre Baykal’ın küratörlüğünü yaptığı sergi Füsun Onur’un
sanatının elli yıllık öyküsünü 40 eserle anlatan, gelişimini ve geçişleri de izlememizi
sağlayan bir mantıkta kurulmuş. “Aynalı Labirent”in içinden geçtikten sonra
Onur’un erken dönem çizgilerinden başlayarak 80’lere, 90’lara doğru
tırmanıyoruz.
Füsun Onur’un kendine özgü bir bakışı ve kendine has
malzemeleri var. Bu bakışta ve kullandığı malzemelerde “ev”in büyük bir
ağırlığı olduğu anlaşılıyor. Ev’de bulunan ve doğrudan kadının ilgi alanında
olan, kadına özgü malzemeler kullanıyor, kadın bakışını yansıtıyor. Bir elbise
askısı, bir sehpa, dolap, simli, oyalı kumaşlar, etamin ya da bir elbise, bir
gömlek onun müdahaleleri ile ya da “yerleştirme”si ile yeni bir anlam
kazanıyor, bakanda farklı bir imge halini alıyor. Çünkü onun daha önce nasıl
bir ortamda kullanılmış olabileceğine dair bir bilgimiz yok. O bilgiye serginin
bitişindeki Ali Kazma’nın “Ev” adlı videosu ile ulaşacağız. Serginin bir
parçası olduğu için Füsun Onur’la ve retrospektifin verdiği mesajla bağlar
kurduuğumuz ama farklı bir bağlamda izlesek başka anlamlar yükleyebileceğimiz
etkileyici bir video.
Füsun Onur’un kendine özgü bakışı oluştururken heykelin,
resmin geleneksel malzemeleri ile de uğraştığı görülüyor. Resim ve heykel
ilişkisini sorgulamış. Resme, tuvale üçüncü bir boyut katarsak heykel halini
alır mı sorusunu sormuş. Çerçevenin içine alışılmadık malzemeler katmaya
çalışmış. Işık, gölge, derinlik üzerinde düşünmüş. İlk kez 1982’de üretilmiş
sergi için yeniden üretilmiş işi “Çiçekli Konturpuan” sessizliği ve
yarı-kapalılığı ile bana bir kış bahçesi izlenimi veriyor. Evden bahçeye adım
atıp Füsun Onur’un harikalar dünyasından ayrılıyoruz.
Füsun Onur’un “Aynadan İçeri” sergisi Beyoğlu’nda Arter’de 17 Ağustos’a
kadar sizleri bekliyor. 11.06.2014
Yorumlar