Türkiye Yayıncılar Birliği 1994’den beri “Yayınlama
Özgürlüğü Raporları” ve “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri” ile yayınlama
özgürlüğü mücadelesine katkıda bulunmaya, mevcut duruma dikkati çekmeye
çalışıyor. İlk rapor Yazın Dergisi’nin Eylül 1994 tarihli sayısında yüzden
fazla yayınevinin imzasıyla “Çağrı” başlığı ile yayımlanmış. İlk ödül de
1995’de İstanbul Kitap Fuarı’nda bir “korsan eylem” havasında, yayınlama özgürlüğüne
çağrı yapan tişörtlerle fuarın koridorlarında verilmiş. Ödülün ilk sahipleri
yayıncı Ayşe Zarakolu, yazar Fikret Başkaya. Onları Yaşar Kemal, Erdal Öz,
Muzaffer İlhan Erdost, Nadire Mater, Mehmet Uzun, Enis Batur, Fikret Başkaya, Herkül
Milas, Baskın Oran, Elif Şafak, Perihan Mağden, Nedim Gürsel, Nedim Şener,
Ahmet Şık, Ahmet Altan gibi birbirinden değerli yazar ve yayıncılar izlemiş.
Hepsi kendi alanında önemli, farklı anlayış ve görüşlerde yazar ve yayıncılar.
“Düşünce ve İfade Özgürlüğü” hakkının engellenmesi herkesin sorunu olmuş, herkes
hapis cezaları ile, özgürlüğünün kısıtlanması tehdidi ile karşılaşmış.
Türkiye Yayıncılar Birliği 2014 Düşünce ve İfade Özgürlüğü
Ödül Töreninde hem bu yılın raporu açıklanıp ödüller sahiplerini bulacak, hem
de “Türkiye’de Yayınlama Özgürlüğünün 20 Yılı”nı Sedat Ergin, Fikret İlkiz,
Nadire Mater, Şanar Yurdatapan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay
Olcaytu’nun yöneteceği bir panelde değerlendirecek. Panel ve Ödül töreni bugün
saat 17’den itibaren Taksim Point Otel’de.
Yirmi yılın sonunda geldiğimiz nokta ise pek içaçıcı değil.
Artık hayatın her alanında düşünce ve ifade özgürlüğü engelleniyor. Gezi Parkı
bir simge halini aldı. Cumartesi günü “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü” hakkını
kullanmak düşüncelerini ifade etmek isterken ölenleri, gaz bombasından gözü
çıkanları, binlerce yaralıyı anmak isterken yine yüz binlerce kişi şiddette
uğradı, zulüm gördü.
Geçen yıllarda olduğu gibi gazete sahiplerine gazetecileri
işten attırmaya yönelik müdahalelerle geleneksel medya sıkı bir kontrol altına
alınmaya çalışıldı. Geleneksel medyanın sınırlı kaldığı, etkisizleştirildiği
bir ortamda internetin ve sosyal medyanın önemi arttı. Artık haberi
twitter’dan, facebook’tan alıyoruz. Ardından haber internet haber sitelerinde
detaylanıyor, televizyonlarda ise akşam haberlerinde izleyebiliyoruz. O da izin
verilir, uygun görülürse. Ertesi sabah da gazetede okuyoruz. Hükümet de bunun
farkında. O nedenle interneti, sosyal medyayı kontrol altına alabilmek için
baskı uygulamaya başladılar. Kapatmalar, yasaklamalarla geçti yıl. Twitter
kapatıldı. Yasal mücadele ile açılması sağlandı. Youtube uzun bir süre sonra
Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile açılacak. Bunlar dikkati çekenler. Yasaklanan
internet sitesi sayısının 30 bine ulaştığı söyleniyor. Anayasa Mahkemesi’nin
özgürlükçü kararlarını engellemek için yeni yasal düzenlemeler yapılması da
bizi şaşırtmayacak.
Yayıncılık alanına baktığımızda bir rahatlama, özgürleşme varmış gibi
görünüyor. Yargılanan yazarların, çevirmenlerin, yayıncıların sayısında gözle
görülür bir düşüş var. Hapisteki gazeteci ve yazarlar yargı paketleri ile
özgürlüğüne kavuştu, hapisteki gazeteci sayısı azaldı, hapiste yazar kalmadı.
Ama bu büyük resmin ayrıntılarında yargılamaların, yasaklamaların,
engellemelerin devam ettiğini görüyoruz. Yazarlar, yayıncılar hakaret davaları
ile yıldırılmaya çalışılıyor. Davaları Yargıtay’dan dönüp beraat etmek üzere
olan yazar ve yayıncılar “yargı ertelemesi” uygulaması ile “beş yıl içinde suç
işlersen bu davan da tekrar açılır” denilerek otosansüre yöneltiliyor. Sansür
ise artık her alanda uygulanıyor. Kütüphanelere kitap seçiminden, öğrencilerin
okuyacakları kitaplara, hapishanelere girecek kitaplara dek uzanan, kitabı suç
unsuru olarak gösteren uygulamalara kadar varan bir sansür ortamı var. Durum
yirmi yıl öncesine göre çok karanlık04.06.14
Yorumlar