2014’de Dünya Edebiyatı’nın ilk 11’i



Türkiye, Dünyaya açık bir ülke. Yayıncılığımız da Dünya yayıncılığını yakından izleyen, gelişmeleri takip eden bir yapıda. Yayımlanan kitaplarda çevirinin oranı yüzde kırklara varıyor. Bu oran Dünya yayıncılığını yönlendiren ABD, İngiltere ve Çin gibi ülkelerde yüzde 1 -2’yi geçmiyor. Dünya’da en çok satanlar listelerinde yer alan tüm önemli kitapların çevirileri Türkçede’de genellikle diğer dillerle aynı zamanda yayımlanıyor. 2014’de de çok satarların yanı sıra birçok iyi kitap da yayımlandı.
En çok çevrilen kitap türlerinde romanı inceleme – araştırma kitapları izliyor. Çeviri şiir kitaplarının yokluğu, çeviri öykünün azlığı dikkati çekiyor. Çok satanlar listelerinde yer alan çeviri kitaplarda “bestseller” diye anılan popüler romanların hakimiyeti var. “İyi” edebiyat çok satan listelerine giremiyor. Marquez’in ölümü ile bu büyük yazarın eserlerine bir ilgi oldu. Başta “Yüzyıllık Yalnızlık” olmak üzere Marquez’in eserleri çok satan listelerinde yer aldı. Hemen her gün artan devlet baskısının nedenini anlamak isteyenlerin ilgisinden olsa gerek George Orwell’in “1984”ü ve “Hayvanlar Çiftliği” de listelere girdi. Patrick Modiano’nun Nobel alması bu iyi yazarı okurlara hatırlattı. Modiano’nun beş eserinin Türkçeye çevrildiği ve yıllardır yeni baskılarının yapılmadığını öğrenmek okuru şaşırttı.
Dünya klasikleri her zamanki gibi çok okundu. Yayınevlerimiz klasiklerin yeni ve iyi çevirilerini yayımladılar. “Hep aynı klasikler tekrar tekrar çevriliyor” duygusu da oluştu. Örnek vermek gerekirse son iki yılda Stefan Zweig’ın “Satranç”ının 20 ayrı çevirisi yayımlandı.
2014’de Dünya edebiyatından çok sayıda iyi, okunması gereken kitap yayımlandı. Hepsine ulaşmak, okumak olası değil. Yıl sonu değerlendirmeleri yaparken okuduğum kitaplardan yola çıkıyorum. Okuduklarımla sınırlı ve kuşkusuz öznel bir değerlendirme yapıyorum. 2014’de yayımlanan çeviri kitaplardan seçtiğim ilk 11 şöyle;       
1. Stefan Zweig “Vicdan Zorbalığa Karşı”da (Çev. Zehra Kurttekin, Can yay.) bizim için çok önemli ve tartışılması gereken bir konuyu tarihten bir örnekle ele alıyordu. Fransız Reformcu Jean Calvin’in nasıl diktatörleştiğini, farklı görüşlere gösterdiği tahammülsüzlüğü anlatırken eseri “kendi yaşamını belirleyecek nasyonal sosyalizm de dahil olmak üzere totaliter rejimlere yönelttiği bir eleştiri” halini alıyordu. 
2. Geçen yıl Nobel alması sayesinde tanıdığımız büyük yazar Mo Yan “İri Memeler ve Geniş Kalçalar”da (Çev. Erdem Kurtuldu, Can yay.) masalsı bir anlatımla Çin’in 1900’den 1993’e kadar geçen sürede yaşadığı sosyal ve siyasi değişimi anlatıyor. Bir Marquez hayranı olduğunu açıkça söyleyen Mo Yan büyülü gerçekçilik türünün iyi bir örneğini Çince’de kendine has bir üslup ve mizah anlayışı ile vermiş. 
3. Vladimir Nabokov büyük bir romancı olmasının yanında çok ağır yargıları çekinmeden yazan sert bir eleştimendi. “Edebiyat Dersleri” (Çev. Ayşe Lucie Batur, Fatih Özgüven, İletişim yay.) üniversitede verdiği ders notlarından oluşuyor. Dünya edebiyatının en önemli eserlerini didik didik edip keskin zekası ile çözümlüyor, “bir edebiyat metninin nasıl okunması gerektiği ve bir metinden gerçekten nasıl zevk alınacağı konusunda ipuçları veriyor.” Edebiyat eleştirisinin başyapıtlarından. Nabokov severlere Andrea Pitzer’in “Nabokov” (İletişim yay.) biyografisini ve Paul Russell’in “Sergey Nabokov’un Gerçekdışı Yaşamı”nı da (Everest yay.) öneririm. 
4. Per Petterson “Reddediyorum”da (Çev. Banu Gürsaler Syvertsen, Metis yay.) 35 yıl sonra karşılaşan iki çocukluk arkadaşının bu sayede geçen zamanda yaşadıklarını ve bugünkü durumlarına nasıl geldiklerini hatırlamalarını sağlıyor. Bu anımsamalar aslında kendi benliklerini sorgulamalarına, yaşam hakkında sordukları sorulara cevap aramalarına da neden oluyor. Daha önce de yazmıştım, “Petterson çok sade, hatta ekonomik bir dille ve çok güçlü bir anlatımla yazıyor. Yaptığı betimlemeler olmasa cümleleri kısa ve ilk bakışta düz anlamlı. Tıpkı kahramanlarının soğuk ve uzak hallerini yansıtacak biçimde... Ama sayfalar ilerledikçe o düz anlatımın içerdiği anlam güçleniyor ve yoğun bir duygu yaratıyor.”
5. Thomas Mann “Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları”nı (Çev. Kasım Eğit – Yadigar Eğit, Can yay.) ölmeden biraz önce, 1954’de yayımlanmış. Romanı Romanyalı ünlü dolandırıcı Georges Manolescu'nun otobiyografisinden esinlenerek yazmış. Felix Krull’un bir dolandırıcıya dönüşmesini anlatırken, iyi bir gözlemci olan kahramanının ağzından, alaycı, ironik bir dille Almanya’nın ve Avrupa’nın eğelence ve kültür yaşamını, bohemliği de yansıtmış oluyor. Büyük bir ustanın son eseri.
6. 7 Ekim 2014’de ölen Siegfried Lenz’in “Saygı Duruşu” (Çev. Ayşe Sarısayın, Everest yay.) bildik, çok işlenmiş bir konunun usta bir yazarın kaleminden nasıl unutulmaz bir eser haline gelebileceğinin örneği. Bir lise öğrencisi ile öğretmeninin aşklarının öyküsünü anlatıyor. Böyle bir aşkın nasıl imkansız hale geleceğini, toplumun tepkisinin onu kaçınılmaz sona yöneltmesini okuyoruz. Aşka saygı duruşu olarak gelişen roman dili, anlatımı, konuyu işleyişindeki özeni ile seçkinleşiyor.
7. Borges’in “Tartışmalar”ı (Çev. Çiçek Öztek, İletişim yay.) felsefe, teoloji ve edebiyata değinen denemelerden oluşuyor. Türkçeye ilk kez çevrilen denemelerde Borges’in o büyük kültür birikimi ve düzyazı ile şiiri birleştiren kendine has anlatımı ile konular, kavramlar arsında kurduğu bağlantıları hayranlıkla okuyoruz. Dünya kültürü, edebiyatı büyük bir entelektüel tarafından farklı açılardan tartışmaya açılıyor.
8. Harold Bloom “Batı Kanonu”nda (Çev. Çiğdem Pala Mull, İthaki yay.) Batı edebiyatının başyapıtlarını edebi kalıcılığın ölçütlerini koyuyor. Kanon’un “mutlaka okunması gerekli kitaplar” diye algılanmaması gerektiğini söyleyerek kavramı tartışmaya açarak işe başlayan Bloom Batı Kanonu’nun merkezine Shakespeare’yi koyuyor. Cervantes’ten Joyce’a 26 büyük yazarı incelerken getirdiği eleştiri anlayışı, eserlere bakışındaki farklılık ve analizleri ile de eleştiri sanatının başyapıtlarından birini yazmış oluyor.  
9. Thomas Pynchon’ın “49 Numaralı Parçanın Nidası” (Çev. Feride Evren Sezer,  İthaki yay.) Time’ın “1923-2005 arası En İyi İngilizce 100 Roman” listesinde yer almış kült bir eser. Pyncon kimliği bilinmeyen, pek az fotoğrafı olan, nerede yaşadığı sır bir yazar. “49 Numaralı Parçanın Nidası” ABD tarihinin en çalkantılı dönemlerinden 60’lı yıllarda geçiyor. “Uyuşturucu kültürü, Vietnam Savaşı, John F. Kennedy ve Martin Luther King cinayetleri, kadın hakları mücadelesi” gibi olayları halüsilasyonlarla dolu bir ortamda ele alıyor Pynchon. Postmodern edebiyatının en önemli örneklerinden kabul edilen bu romanı okumak da, ne dediğini, niyetini de anlamak kolay değil.
10. E.L. Doctorow’un “Daniel’in Kitabı” (Çev. Seçkin Selvi, Yapı Kredi yay.) konusunu yaşanmış bir olaydan alıyor. Sovyetler Birliği adına casusluk yapmak ve atom bombasıyla ilgili bilgileri Ruslara vermekle suçlanan Rosenberg’lerin idam edilişlerini anlatıyor. Doctorow çok önemli bir yazar olmasına rağmen Türkçeye yeterince çevrilmemiş, ilgi görmemiş bir yazar. Siyasal yapıları, verili yaşam biçimini toplumcu bakış açısı ile ve sert bir dille eleştirir. “Daniel’in Kitabı” hem işlediği konu, hem o yıllara bakışı hem de edebi gücü ile kaydadeğer, okunması gereken bir yapıt. YKY, Doctorow’un başyapıtı sayılan “Ragtime”ı da Tomris Uyar’ın çevirisi ile yeniden yayımladı.  
11. Oscar Wilde’ın “Dorian Gray’in Portresi” yayınlandığında konusu nedeniyle olaylar yaratmış, büyük eleştiriler almış daha sonra da Dünya klasikleri arasına girmiş bir eser. İlk önce bir edebiyat dergisinde tefrika edilmiş. Aldığı tepkiler nedeniyle yazarının da onayı ile sansürlenmiş. Ama sansürlenmesi de Oscar Wilde’ın ününü kaybedip hapis edilmesine neden olan gelişmeleri önleyememiş. “Dorian Gray'in Portresi: Açıklamalı ve Sansürsüz Basım”da (Çev. Ülker İnce, Everest yay.)  hem çevirinin ilk halini okuyoruz, hem de hangi aşamalardan geçerek sansürlendiğini, değiştirilip yayınlandığını notlar ve açıklamalarla izliyoruz. Bu arada Oscar Wilde’ın yayınlanma sürecinde yaşadıklarına da şahit oluyoruz. Okuması bir polis romanı okur gibi merak uyandırıcı ama çevirmesi herhalde çok yorucu bir kitap. Usta çevirmen Ülker İnce bu zor işin üstesinden gelmeyi başarmış. Eserin özgün halini görmek isteyenler için Everest Yayınları’nın sansürsüz metni notlar ve açıklamalardan arındırıp yayımlamasında fayda var.    
25.12.2014

Yorumlar

Kitapseverler için bir derya deniz blogunuz.. Fakat neden yazım şekli ve sunumu biraz daha kolay ve zevkli okunur değil?