Türkiye’yi ya da şehirlerini yönetenler hiçbir zaman var
olanı muhafaza etmek, tarihi korumak yanlısı muhafazakârlar değildi. Sürekli
değişimden yana oldular. Konakların yerine apartmanlar yapıldı, bulvar ya da
cadde açmak için göz kırpmadan tarihi camiler, türbeler yıkıldı. Bu büyük yıkımlar
sırasında ve daha sonraki yıllarda birçok mezarlığın da yol inşaatlarında yok
edildiğini biliyoruz. O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerisine uyup onun
deyimi ile Osmanlıca, gerçekte Arap alfabesi ile Türkçe okumayı öğrensek de
çoğumuz atalarımızın mezar taşları bulamayacağımız için bu çabamız boşa gider.
Arap alfabesi ile basılmış kitapları okumaya kalkarsak da acı gerçekle
karşılaşırız. Bu işin uzmanlarına göre; “Eski harfli Türkçe basılı yaklaşık 40
bin adet eser mevcut. Bunun yaklaşık 20 bini aynı eserlerin tekrar baskısı.
Kalanın 15 bini, Müteferrika baskısı kitaplar da dahil ya yabancı dilden
tercüme ya da derlemenin derlemesi eserler mesela Monte Kristo Kontu... Özgün
telif eser sayısı iyi ihtimalle 3-5 bini geçmiyor. Bu telif eserlerin hepsi
yeni Türkçe olarak tekrar yayınlanmış.” (bkz. facebook.com/DenizlerKitap) Yani
bilim ve felsefe yapmak için de Arap alfabesi ile yazılmış Tükçeyi öğrenmeye gerek
kalmamış.
Atalarımızın mezar taşlarını okumak bir yana onların
yaşadıkları, ana babamızın doğup büyüdüğü yerleri bulmak mümkün müdür? Sanmıyorum.
Tanpınar, Aliye Berger, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi yazar ve sanatçıların
yaşadığı İstiklâl Caddesi’ndeki Narmanlı Yurdu bile korunup müze haline
getirilmesi gerekirken yıkılmaya çalışılıyor. Bizim dedelerimizin evlerini
kimse korumaz, korumadı. İnşaatla, yapıp yıkarak büyümeyi ekonomik politika
olarak savunan iktidarlarla, sokak adını, kapı numarasını sürekli değiştiren
yerel yönetimlerle yaşadığımız mahalleleri, sokakları ve dedelerimizin,
ninelerimizin evlerini bulmak mümkün görünmüyor.
Zeytinburnu Belediyesi’nin yayımladığı Erol Ölçer’in “Kuyulu'dan
Biçki Yurdu'na Osman Nuri Ergin ile İstanbul Sokak Adları” altbaşlıklı 743
sayfalık “Şehir Sokak Hafıza”sını okurken sokak mahalle adı değiştirme
merakının tarihini öğreniyor, bu sürekli değiştirme merakının tarih bilgimizi
nasıl silip attığını bir kez daha kavrıyoruz.
Osman Nuri Ergin, ilk şehir tarihçisi olarak kabul ediliyor.
İstanbul Şehremâneti arşivinin kurulmasını gerçekleştiren Ergin belediye
arşivinde gizli kalmış birçok belge ve evrakı günyüzüne çıkartmış. Ama Osman
Nuri Ergin’i kitaba konu eden özelliği 1927’de ilk nüfus sayımında İstanbul
sokaklarına isim vermekle görevlendirilmesi. Ergin beş ay içinde 6214 sokağın
birçoğuna Türk büyüklerinin adlarını vererek otuz sekiz haritadan meydana gelen
bir rehber hazırlamış. Bununla kalmayıp 1930’da 600 mahalleyi ikişer, üçer
birleştirmiş ve yeni adlar vermiş. Bunların da listelerini tutmuş. 1934’de de “İstanbul
Şehir Rehberi” adıyla bu yeni isimleri yayımlamış. Tatavla’yı Bozkurt Mahallesi
yapan, Feriköy’e Cumhuriyet Mahallesi adını veren, Tatavla’nın sokaklarına
Ergenekon, Bozkurt, Türkbeyi gibi isimleri koyan da Ergin’miş. Kendi ifadesine
göre ad değiştirmede tek yetkiliymiş. İsimlendirmede sadece Türk büyüklerinin
adlarını milliyetçi göndermeleri bulunan isimlendirmeler yapmamış Sazlıdere
Sokağın adını “Dikili Ağaç”, Sebzeci Çıkmazı’nı “Yaş Meyvacı Çıkmazı”, Dolap
Sokağı ”Fırıldak Sokak” yapmak gibi “anlamlı” değişikliklere de imza
atmış.
Erol Ölçer’in “Şehir Sokak Hafıza”sında tüm bu sokak ve
mahallelerin eski ve yeni adları orijinal belgelerin tıpkı basımları ile
birlikte yer alıyor. Ergin’den sonra o sokakların adı ve kapı numaraları kaç
kez değişti onu da araştırmakta fayda var. Ama elinde adres bile olsa kimsenin
atalarının yaşadığı yerleri bulamayacağı acı bir gerçek.
31.12.14
Yorumlar