Martha Quest



Doris Lessing, “Martha Quest”te bir genç kızın ergenlikten kadınlığa uzanan değişimini içten ve içeriden bir bakışla anlatıyor.
Afrika’da bir İngiliz Kolonisindeyiz. En yakın kasabadan yüz kilometre uzak bir çiftlikte anne ve babası ile yaşarken tanışıyoruz Martha’yla. Yoksul bir yaşamları var. Zengin olacağım umuduyla İngiltere’den gelmiş olan baba tüm umutlarını tüketmiş, hastalık bahanesi ile yaşamdan elini ayağını çekmiş, anne olan bitenin farkında olmasına rağmen ses çıkartmadan mevcut durumu sürdürmeye çalışıyor. 
Martha on beş yaşında. Yalnız ve tecrit edilmiş bu yaşamdan bunalmış, kitaplarla çıkış yolları arayan bir genç kız. Liseyi bitirmiş, bir karar arifesinde, ya bu çiftlikte yaşamaya devam edecek ve yaşı geldiğinde evlenip çoluğa çocuğa karışacak ya da üniversite eğitimi için büyük bir şehre gidecek.
İki Dünya savaşının arasındaki yıllar. Baba sürekli I. Dünya Savaşı’ndan anılar anlatıyor. Hitler’in Avrupa kıtasındaki yükselişi sürüyor. Irk ayrımcı politikaların etkileri Rodezya’daki bu ıssız çifliğe kadar uzanmış. Quest ailesi İngiliz ve muhafazakâr, en yakın komşuları ve Martha’nın tek kız arkadaşı Marnie’nin anne-babası Van Rensenberg’ler Hollanda kökenli Afrikaner ve Güney Afrika milliyetçisi, Martha’ya entelektüel anlamda yol gösteren Cohen kardeşleri Yahudi oldukları için herkes dışlıyor, bu toprakların esas sahibi Afrikalılara düşen ise onlara hizmetçilik, ırgatlık etmek. Bu arada ortada hiç olmasa da hemen herkes komünistlerden nefret ediyor. Ama romanın konusu bu çatışmalar değil ve ilerleyen sayfalarda arka plana doğru çekiliyorlar.
Martha da bunalıyor ve bir türlü çıkış yolu bulamıyor. Ergenliğin etkisi, yerli yersiz gelen öfke nöbetleri ve özellikle annesine tepkisi nedeniyle üniversite yolunu açacak sınavlara da girmiyor. Sanki çiftlikte kalıp kendisine öngörülen evlilik ve annelik rollerini seçmiş gibi. Oysa bir an önce bu ortamdan kurtulması gerektiğinin de bilincinde ve sınava girse belki ağabeyi gibi İngiltere’ye gidebilir ya da en azıdan büyük bir şehirde üniversitede okumaya başlayıp kendisini boğan ortamdan kurtulabilir.
Martha’nın “ergenlik halleri”ne, ilk gençlik bunalımlarına, erkeklerle ilk ilişkilerine, flörtlerine, aşk ve cinsellikle ilgili arayışlarına şahit oluyoruz. Annesinin görüşmemesini söylediği Cohen kardeşlerle ilişkisi ona yol gösterici oluyor. Cohen’ler toplumcu görüşle Dünya’ya ve yaşanan ilişkilere farklı bakmasını sağlayacak kitaplar vermekle kalmıyor, Martha’nın sınava girmeyerek teptiği bu ortamdan kurtulma fırsatını ona başkentte bir iş bularak da sağlıyorlar.
Martha, 17 yaşında bir genç kız olarak başkentte tek başına yaşamaya başlıyor. Artık ergenlik takıntıları geride kalmış, ilk gençlikten genç bir kadın olmaya doğru ilerlemektedir. Martha annesinin bir arkadaşının oğlunun kılavuzluğunda müzik, dans ve içki ile dolu günler geceler geçirmeye başlıyor. Bir anlamda Paris’te, Londra’da ya da Berlin’deki “yitik kuşak” mensuplarının yaşamlarına benzer bir yaşam biçimi bu. Herkes savaşın patlamak olduğunun bilincinde ve son mutlu günleri dolu dolu yaşamak istiyor gibi. 
Martha bu yaşamın akışına kapılarak ilk aşklarını, ilk cinsel deneyimlerini yaşıyor. Erkekleri farklı boyutlarla tanıyor. Sahte dostluklar, sahte aşklar yaşıyor ve sonunda ne kadar doğru karar verdiğini bilmeden, ikilemler yaşayarak nikah masasına oturuyor.  
“Martha Quest” (Ocak 2015, çev. Süha Sertabiboğlu, Everest yay.) Doris Lessing’in beş ciltlik “Şiddetin Çocukları” dizisinin ilk kitabı. 1952’de yayımlanmış. Otobiyografik özellikte olduğu, Lessing’in yaşamından izler taşıdığı söyleniyor. Lessing’in gerçekçi, inandırıcı ve içten bir anlatımı var. Ne abartıyor ne de küçümsüyor kahramanını. Martha’yı, yaşadıklarını tüm nitelikleri ile objektif bir bakışla anlatıyor.
26.02.15

Yorumlar