28 Şubat akşamüstü Yaşar Kemal’in ölüm haberi geldiğinde Bursa’da
Nilüfer Kütüphanesi’nde Türkiye’de yayınlama özgürlüğünün durumunu
tartışıyorduk. “Yayınlama Özgürlüğü Yolunda” projesi kapsamında yapılan toplantıda
Sırma Köksal, Filiz Kerestecioğlu ve Cem Erciyes konuşmalarını tamamlamış,
Bursalı şair, yazar, çevirmen, kitapçı, eğitimci ve kütüphaneciler yayınlama
özgürlüğü ile ilgili yaşadıkları zorlukları, başlarına gelenleri
anlatıyorlardı. Toplatı sonrasında İstanbul’a dönerken deniz otobüsünde Yaşar
Kemal’i konuştuk. O sırada kuşkusuz birçok insan gibi onun yazarlığının
büyüklüğünden, iyi bir insan ve dost canlısı biri olduğuna uzanan anılarla dolu
bir sohbet yaptık. Bir yandan da sosyal medyadan Yaşar Kemal hakkında
yazılanları izliyor, yeni bilgiler edindikçe birbirimizle paylaşıyorduk. En çok
değinilen Yaşar Kemal’in ölümünün “Çözüm Süreci”nin en önemli adımlarından
birinin atıldığı güne denk gelmesiydi. Herkes bu önemli gelişmeyi duysa Yaşar
Kemal’in sevineceği kanısındaydı.
Yaşar Kemal’in toplumsal barış için büyük bir mücadele
verdiği biliniyor. Bu konuda yazdığı yazılar ve yaptığı konuşmalar da
kitaplaştı. Ama toplumsal barış için mücadelesinde Yaşar Kemal’in başına neler geldiği,
usta yazara neler yaşatıldığı anımsanmıyor ve özellikle taziye ziyaretine giden
ya da cenaze törenine katılan devlet büyüklerince anımsanmak istenmeyecek.
23 Ocak’ta Şanar Yurdatapan’ın öncülüğünü yaptığı “Düşünce
Suçuna Karşı Girişim”in 20. yılı dönümüydü. Sanırım Yaşar Kemal de bu tarihi
yaşarken unutmamıştır. Ocak 1995’te Alman Der Spiegel dergisinde yayınlanan
Kürtlere yönelik hak ihlallerini eleştiren makalesinden dolayı Terörle Mücadele
Yasası’nın (TMY) 8. maddesine göre “bölücülük propagandası” yapmaktan Yaşar Kemal’e
dava açılmıştı. “Kürt Sorunu”nun barışçı yollardan çözülmesi gerektiğini
söyleyen Yaşar Kemal aleyhinde müthiş bir kampanya yürütülüyor, siyasiler usta
yazarı hedef gösteren konuşmalar yapıyorlardı. OHAL koşullarının sürdüğü, faili
meçhullerle dolu o karanlık yıllarda “Kürt Sorunu”ndan söz etmek her
babayiğidin işi değildi. Yaşar Kemal koca yüreğiyle bunu yapmıştı. Tahammül
edemiyorlar ya hapsetmek ya da ülkeden sürmek istiyorlardı.
23 Ocak 1995’te Yaşar Kemal’in ilk duruşması için Beşiktaş
DGM önünde toplanan yüzlerce kişi Şanar yurdatapan’ın deyimi ile “bir sivil
itaatsizlik metni”nin altına imza atıp düşüncenini ifade edilmesini suç
sayılmasına karşı olduğunu belirtti ve “Düşünce Suçuna Karşı Girişim”in ilk
adımı atılmış oldu. Bu yargılamanın üzerinden 20 yıl geçmiş.
Can Yayınları’ndan çıkan “Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye”
başlıklı derleme kitapta Yaşar Kemal’in yargılanan "Türkiye Üzerinde Kara
Bulutlar" ve "Zulmün Artsın" makaleleri de yer alıyordu. Kitabın
dağıtıldığının ikinci günü, 2 Şubat 1995’de toplatma kararı çıktı. Yaşar Kemal
ve yayıncısı Erdal Öz bu iki makaleden dolayı yine TMY’nin 8. maddesinden ve
TCK 313/2’den DGM’de yargılandı. 1 Aralık 1995’de "Zulmün Artsın"
yazısı için beraat kararı çıktı. "Türkiye Üzerinde Kara Bulutlar"
makalesinden ise "Irk faklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik"
ettiğine hükmedilerek Yaşar Kemal 1 yıl 8 ay hapis ve 466 bin 666 lira para
cezasına çarptırıldı, ceza ertelendi. Ceza ertelenerek Yaşar Kemal’e “Kürt
Sorunu” hakkında bir daha yazar ya da konuşur ve yargılanırsan bu cezayı da
yatarsın deniyor, yani otosansür uygulaması isteniyordu. Bu karar AİHM’e
taşındı ve Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü
düzenleyen maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkum edildi. (bkz. bianet.org,
“Düşünceye Özgürlük: 80 Bin Kişi Kendini İhbar Etti”).
Evet, Yaşar Kemal’in öldüğü gün Kürt Sorunu’nun çözümü için önemli bir
adım atıldı. Ama demokratikleşme ve düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda
90’lardan beri pek olumlu bir gelişme yaşanmadı. TMY’de o maddeler duruyor ve
yetmezmiş gibi İç Güvenlik Yasa Tasarısı meclisten geçirilmeye çalışıyor. Bunu
da unutmamak gerek. 04.03.2015
Yorumlar