Sarı Kahkaha



Murat Özyaşar daha ilk kitabıyla ilgi gören, olumlu eleştiriler alan ve kitabını iki ödülle taçlandıran nadir öykücülerden. Özyaşar’ın ilk kitabı “Ayna Çarpması” (Doğan Kitap) 2008 Haldun Taner ve 2009 Yunus Nadi öykü ödüllerini almıştı. Bu durum yazarın onurlandırıp gururlandırsa da omuzlarına ağır bir sorumluluk da yükler. Daha ilk kitabında çıtayı o kadar yükseğe koymuştur ki ikinci kitabı yazıp yayımlamak kolay değildir. Araya giren 7 yılda bu durum da etken olmuş olabilir. Belki de gecikmenin sebebi sadece yaşam gailesidir. Ama neredeyse her yıl bir kitap yayımlatmanın normal karşılandığı bir ortamda ilk kitapla ikincisinin arasına yedi yıl girmesi hemen herkesi şaşırtıyor, nedense.
Murat Özyaşar’ın ikinci öykü kitabı “Sarı Kahkaha”da (Şubat 2015, Doğan Kitap) 10 öykü yer alıyor. Eray Ak’ın K24’deki yazısında belirttiğine göre bunlardan “’Kalan’ ve ‘Altıotuzbeş’ adını taşıyan iki öyküyü, daha önce "Murathan Mungan'ın Seçtikleriyle" dizisinden yayımlanan “Bir Dersim Hikâyesi” ve “Merhaba Asker” adlı kitaplardan biliyoruz. Bu duruma dikkati çekme nedeni Murat Özyaşar’ın az ve öz yazıyor olması.
Az ve öz yazmak tek başına bir neden değil. Ne yazdığınız ve nasıl yazdığınız bence daha önemli. Murat Özyaşar Diyarbakırlı bir yazar. “Sarı Kahkaha”nın ilk öyküsü "Kepenk"te iki arkadaş günü öldürmek için can sıkıntısıyla bir baştan bir başa caddeyi adımlarken Diyarbakır’ın “Mecburiyet Caddesi” hangisidir diye düşünmeden edemiyor insan. Oysa her Anadolu şehrinde bir mecburiyet caddesi vardır. Ama kepenk kapatma eylemine her şehirde rastlanmaz. Bizim bir haber olarak okuduğumuzu Murat Özyaşar’ın kahramanları gündelik hayatlarında yaşıyor.
Murat Özyaşar, Diyarbakır öyküleri anlatıyor ama öyküleri “yerel” değil. Sadece Anadolu’nun herhangi bir yerinde değil Dünya’da da benzer caddeler olduğunu, aynı şekilde sıkıntılarını birlikte tüketmeye çalışan arkadaşlar olduğunu biliyoruz. Bu evrenselleşmemeyi de yazarın anlatımı sağlıyor. Murat Özyaşar’ın anlatımı öyküden şiire doğru evriliyor. Her cümlesinin üzerinde düşündüğü duygusu doğuruyor. Öykünün ana yapısını, akışını bozmadan sanki kendiliğinden söylenmiş gibi şiirsel cümleler yazıyor, söyletiyor kahramanlarına. "Kepenk"e bağlanan ikinci öykü “Yan”da üç gün sürecek kepenk kapatma eyleminin nedenini şöyle anlatıyor; “Şehre karakış gibi bastırdı devlet, yola devrilmiş ağaçlar gibi indi kar. Günlerce ama günlerce yağdı; kurşun ve kar, kurşun ve kar.”
Murat Özyaşar’ın anlatımındaki can alıcı nokta şiirsel cümlelerin ana yapıya ağır basmaması, öykü niteliğini bozmaması. Oldukça akıcı bir anlatımı var ve de yaşamın içinden, herkesin yaşayabileceği ama çoğunlukla öykülerde anlatılmayan çarpıcı olaylar hikaye ediyor. “Felç”te kendisi gibi belden aşağısı tutmayan bir engellinin bile “Ben o sakatla mı evleneceğim” diye reddettiği Ekber’in ilk cinsel deneyimlerinin öyküsünü okuyoruz örneğin.
“Çocukluğunun gürültüsüyle uyandın. / Ağzında iki heceli berbat bir leke: ba! / ba!” diye başlıyor “Yasak Bölge” öyküsü. Birçok öyküde de baba ile oğul arasında yaşananlar var. Babalar hep zalim, oğullar ne kadar hırslansa da affedici (mi?). “Yasak Bölge” şöyle bitiyor; “Canına okur gibi okudun, canın ağzında, / ağzında: Cânım Babam.”
Kitaba adını veren kahkahanın acı öyküsü ise bambaşka, iç yakıyor.
Murat Özyaşar’ın “Sarı Kahkaha”sı iyi bir öykü kitabı. İşlediği konular, anlatımı ve dili ile farklılaşan, yazarına has öyküler. İyi öykü okumak isteyenlere tavsiye ediyorum.
02.04.2015

Yorumlar