Evelyn Waugh’ın “Bir Avuç Toz”u geçen yüzyılın en önemli
romanları arasında gösterilen bir kitap. Time dergisinin "Yüzyılın
İngilizcedeki En İyi Yüz Romanı" listesinde de yer almış. Yayın tarihi
1934. 20. yüzyılın en önemli romanlarından sayılan bu kitabı ancak 21. yüzyılda
2015 yılında okuyoruz. Yani yayımlanışından 81 yıl sonra. Evelyn Waugh’ın
Türkçede ilk yayımlanış tarihi ise 1985. Can Yayınları’ndan Filiz Ofluoğlu
çevirisi ile çıkan “Brideshead'e Son Gidiş” de yazarın önemli eserlerinden
sayılıyor. Ama anlaşılan Türk okura hitap etmemiş ki başka eseri Türkçeye
çevrilmemiş. Bakalım bu ikinci buluşma Evelyn Waugh’ın diğer eserlerini
okumamıza vesile olacak mı?
“Bir Avuç Toz” (Nisan 2015, çev. Roza Hakmen, Everest yay.)
ismine uygun olarak bir ailenin dağılıp bir avuç toz halini almasını anlatıyor.
İlk önce bu ailenin dağılmasına vesile olacak olan John Beaver’la tanışıyoruz.
John Beaver anne parasıyla yaşayan, günlerini davetlerde ve partilerde geçiren
bir genç. Aslında pek de sevilmeyen, sıkıcı bulunan biri. Davetlere ve
yemeklere de genellikle son dakikada kavalyesiz kalan bir kadına eşlik etmesi
ya da masada boş kalan sandalyeyi doldurması için çağrılıyor.
John Beaver’ı Evelyn Waugh’ın diyaloglarla gelişen, kısa
cümlelerden oluşan öz ama o denli açık sözlü anlatımı ile tanıyoruz. Birkaç
sayfada John Beaver’ın ne mal olduğunu apaçık anlaşılıyor. Ne mal olduğu
herkesçe bilinen John Beaver Lady Brenda Last için bir can simidi oluyor. Yedi
yıldır Londra’ya uzak bir yerde kocası Tony Last’e ailesinden kalmış bir
malikânede küçük oğulları ile birlikte yaşıyorlar ve Lady Brenda Last iyice
bunalmış.
“Bir Avuç Toz” eleştirmenlerce “bir taşlama başyapıtı”
olarak tanımlanmış ve “komik” bulunmuş. İngilizlerin komik anlayışı kuşkusuz
bizimkinden farklıdır ve iyice bunalmış Lady Brenda’nın ilk gördüğü gençle
birlikte kocasını terk etmesini komik bulmuş olabilirler ama bana anlatılanlar
komikten çok “acı” geldi.
Evelyn Waugh, Lady Brenda’nın şehirden uzak izole edilmiş bu
yaşamdan nasıl bunalmış olduğunu bize sadece diyaloglarla ve gündelik
hayatlarından söz ederek o kadar net olarak anlatıyor ki kocası Tony’nin hiçbir
şeyin farkında olmamasını anlayamıyorsunuz. Son derece duyarsız bir adam. İnsan
tüm başına gelenleri hak ediyor, edecek diye düşünmeden edemiyor. Evine kendi
davet ettiği John Beaver’ı bu adam canımı sıkar diye Brenda ile başbaşa
bırakıyor, gözünün önünde flört etmelerine aldırmıyor, hatta karısının can sıkıntısını dağıtır diye
umuyor. Brenda da John Beaver’ın işsiz güçsüz, can sıkıcı bir genç olduğunu
bilmesine rağmen onunla ilişkiye giriyor ve nihayetinde pek de inandırıcı
olmayan bahanelerle evi terk edip Londra’ya yerleşiyor. Tony Last tüm bu
gelişmeleri tam bir duyarsızlıkla izlemekle kalmıyor, karısının ilişkisinin
dillere düştüğünün de farkına varmıyor. Karısının kendisini aldattığını fark
etmesi için çok can yakıcı bir gelişme yaşanması gerekiyor.
Brenda’dan boşanmaya da karşı değil. İstenen nafakayı kabul
ediyor. Boşanma için gerekli şimdi bize komik gelecek, bir kadınla yakalanıp
bunun belgelenmesi gibi düzenlemeleri de yapıyor. Sabrının taştığı nokta
Brenda’nın ağabeyinin işe karışıp nafaka tutarını yükseltmeye çalışması. Tony
bu nafakayı ödeyebilmek için ailesinden kalan malikâneyi satmak zorunda
kalacağını anlayınca değişim geçiriyor. Boşanmaktan vazgeçiyor, karısını beş
parasız ortada bırakıp uzun bir geziye çıkıyor.
Evelyn Waugh’ın anlatımı bir taşlamacı için tezat
oluşturacak şekilde nazik. Dışarıdan bir gözlemci ve oldukça tarafsız bir hali
var. Araya sıkıştırılmış bir gözlem ya da yargı cümlesi ile o incelik sert bir
darbe halini alıveriyor. Ama Tony’nin kendini Güney Amerika’nın ıssız
ormanlarına atacak kadar sarsılmasını, tepki vermesini anlamak kolay değil. O
nedenle olsa gerek Evelyn Waugh kitabın 227. sayfasına bir Önsöz koymuş ve
Güney Amerika sayfalarının otobiyografik olduğunu belirtmiş. Bir Amerikan
dergisi romanı tefrika etmeye karar verip bu otobiyografik bölümü çıkartmasını
şart koşunca da yeni bir son yazmış ki bence bu son Tony’ye de romana da daha
uygun olmuş.
“Bir Avuç Toz” 20. yüzyılın en iyi 100 romanından biri sayılabilir mi,
kuşkuluyum, ama iki Dünya Savaşı arasında değerlerini yitirmiş, topluma
yabancılaşmış insanların öyküsünü bir evliliğin dağılışı ve o dağılmanın
sonuçlarını da ele alarak gerçekçi bir dille, nazik bir üsluba gizli sert bir
eleştirel yaklaşımla anlatan iyi bir roman. 02.07.2015
Yorumlar