İstanbul
Göztepe’de Aryamehr Lisesi’nde okuyordum. 1976 öğretim yılıydı. Lise ikiye geçmiştim.
Yeni edebiyat öğretmenimiz Mehmet Başaran’dı. Ak saçlı, ciddi görünümlü biri…
İlk izlenimim... Birkaç ders sonra bu izlenime yeni unsurlar eklendi. Yoğun
Divan edebiyatı konuları nedeniyle hiç sevmediğimiz edebiyat dersini
sevdirivermişti bize Başaran.
İlk
gençlik çağının ateşi ile yerinde duramayan öğrencilerine tatlı dille güler
yüzle Divan şiirinin en zor dizelerini anlatıp açıklamakla kalmıyor, olağandışı
anlatımıyla ilgimizin tüm ders boyunca sürmesini de sağlıyordu. Ciddiyetini hiç
bozmadan, işi hiç sulandırmadan ama dostane bir dille… Hem de size önem
verdiğini belirtecek şekilde herkese ismi ve soyadı ile hitap ederek. Belleği
çok güçlüydü.
Başaran’ın
dersleri sadece edebiyat ders kitabıyla, müfredatla sınırlı kalmazdı. Çağdaş
edebiyattan, Dünya klasiklerinden de söz ederdi. Verdiği ödevler de
alışılageldik ev ödevlerinden farklıydı. Kitap okumayı, okuduğunu anlamayı,
kendini doğru ifade etmeyi öğretecek ödevler verirdi.
O
zamanlarda da evlere doğru dürüst gazete girmezdi. Haftanın ilk dersinde geçen
haftanın sanat olaylarından söz ederdik. Sömestr tatiline kadar yapılacak bir
ödev vermişti. Bir gazete seçip izleyecek ve edebiyat haberlerini bir dosyada
toplayacaktık. Politika Gazetesi’ni izlemiş, Milliyet Sanat diye haftalık bir
dergi olduğunu öğrenmiştim bu ödev sayesinde.
Sömestr
tatili için ödevimiz ise bir yazarla röportaj yapmaktı. Kadıköy ilçesinde oturan
yazarların listesini çıkartmıştı. Aziz Nesin, Vedat Günyol, Bedri Rahmi
Eyüboğlu isimlerini saydığını anımsıyorum. Bana Güngör Dilmen Kalyoncu
düşmüştü. Adını ilk kez duyuyordum. Yazdığı bir tiyatro eserini okumamış ya da
izlememiştim. Mehmet Başaran önceden tüm yazarlara haber verdiği için telefonla
aradığımda Güngör Bey hiç şaşırmamış, hemen randevu vermişti. Hayatımda
gördüğüm ilk yazar Güngör Dilmen olmuştu. Sanıyorum Başaran’ın önemli bir yazar
olduğunu da ondan öğrenmiştim.
“Ahlat
Ağacı”ydı okuduğum ilk kitabı. Köy Enstitülü yazarlar kuşağından olduğunu da
kitaplardaki yaşam öyküsünden anlamıştım. Köy Enstitülü nadir şairlerdendi. Öyküler,
romanlar da yazmıştı. Birçok önemli ödül sıralanıyordu biyografisinde.
Aynı
yıl, 1976’da liselerde ilk öğrenci eylemleri başlamıştı. Fizik dersinde çıkan siyasi
bir tartışma neticesinde solculuk yaptığımız suçlamasıyla neredeyse bütün sınıf
disipline verilmiştik. Disiplin Kurulu üyelerinden biri de Mehmet Başaran’dı.
Bizi sorularıyla ustaca yönlendirip olayın nasıl gerçekleştiğini öğrenmiş sonra
da ceza almadan disiplin kurulundan ayrılmamızı sağlamıştı. Kuruldan çıktıktan
sonra da eğer siyaset yapacaksak doğru düzgün kitaplar okumamız gerektiğini
söylemiş, kitap adları vermişti.
Lise
sonrasında pek sık görüşmedik ama beni uzaktan izlediğini biliyordum. Her
karşılaşmamızda yazdıklarım hakkında görüş bildiren sözler ederdi.
Mehmet
Başaran Türk edebiyatının ustalarındandı. Biz öğrencileri içinse büyük bir
yazar olmasının yanında muhteşem bir öğretmendi. Sadece edebiyatı öğretmekle
kalmadı hayat dersi de verdi, iyi insanlar olmamız için yol gösterdi. Derslerinde
anlattığı yaşam deneyimleri, kulağımıza küpe olan öğütleri yol gösterici oldu.
Mehmet Başaran’ı hep özlemle anacağız. 01.07.15
Yorumlar