Cynan Jones “Uzun Kuraklık – Kazı”da (Temmuz 2015, çev.
Kıvanç Güney, Yapı Kredi yay.) yer alan iki anlatıda çiftçilikle geçinen iki
erkeğin gündelik hayatlarını anlatırken doğal yaşamda “yalnızlık, ölüm, şiddet
ve erkeklik” kavramlarını ele alıyor.
Cynan Jones adını ilk kez duyduğumuz Galli bir yazar. İlk
romanı “Uzun Kuraklık” 2006 yılında yayımlanmış. Kitapta yer alan ikinci anlatı
olan “Kazı” da son eseri, 2014’de çıkmış. Arada iki anlatı daha var. Tabii
aklıma ilk takılan bu iki anlatı neden bir araya getirilmiş oluyor. Çünkü
orijinalleri farklı tarihlerde ayrı ayrı yayımlanmış. Metinleri okuduğunuzda
temel olarak farklılar. Ama esasta benzerlikler de var. Sadece mekân ya da
anlatım biçimi değil aslında temaları ve vurguladıkları, tartıştıkları
kavramlar da benzer. Galler’deki çiftlik yaşamlarını anlatıyor ve ana
kahramanları yani çiftçilerin hayata bakışları, tavırları, tepkileri
benzerlikler taşıyor. Zaman zaman aynı kahramanın farklı zamanlarda geçen
maceralarını okuyormuş duygusuna kapılıyorsunuz.
“Uzun Kuraklık”da bir çiftlikte gün doğumundan batımına
kadar bir gün boyu yaşananlar anlatıyor. Çiftçi Gareth kayıp hamile ineğini
aramaya çıkıyor. Biz okurlar da onunla birlikte Galler’deki çiftlik yaşamını
tanıyoruz. Dışarıdan bakıldığında sakin, mutlu, huzurlu bir yaşam varmış gibi
görünse de hem toplumsal hem de bireysel sorunlar var kuşkusuz. Gelişen yaşam
şartları, ekonomideki gelişmeler, yeni kurallar çiftçiliği yapılmaz hale
getirmiş. Ne üretseler, hangi hayvanı yetiştirseler bir dizi sorunla
karşılaşmaları kaçınılmaz.
Aile yapısında, karı koca ve çocuklar arasında da bazıları
kolayca onarılamayacak gibi görünen sorunlar var. Gareth’in tıpkı çiftliğini,
mesleğini olduğu gibi korumak istediği gibi hasta yatan karısıyla ilişkisi,
delikanlılık çağına gelen oğluna nasıl bir gelecek belirleyeceği gibi sorunları
da çözmesi gerekiyor.
Cynan Jones’un son derece ekonomik bir anlatımı var. Tam
anlamıyla “minimalist”. Çok kısa öz ama yoğun cümleler, paragraflar kuruyor. 82
sayfada bu kısa cümle ve paragraflarla kocaman bir dünya yaratıyor. Anlatının
kahramanları tek tek söz alıyorlar ve tek düze gelişecekmiş gibi görünen roman
çok farklı boyutlar kazanıyor. Ömer Türkeş’in de dikkati çektiği gibi çok yerel
görünen konu evrenselleşiyor.
“Kazı”da ise, birbiri ile paralel gelişen iki öykü var. Karısının
ölümünü bir türlü içine sindirememiş olan Daniel radikal bir karar vermek
durumundadır. O karısı ve doğacak çocuklarıyla birlikte bir çiftlik hayatı
düşlemiştir. Ama şimdi tamamen yalnızdır. Her şeye rağmen çiftlikte kalıp
koyunlarını yetiştirmeye devam etmek niyetindedir ama içindeki acı ile bunu ne
kadar becerebileceği meçhuldür.
Diğer yanda geçimini köpeklerle dövüştürmek için porsuk
avcılığı yapan bir eski mahkûm vardır. Porsuk avcılığı yasal olarak yasaktır ve
avlandığı tespit edilirse yeniden hapse gideceğinin farkındadır. Daniel’le bu
adamın yolları eninde sonunda kesişecektir.
“Kazı” özellikle porsuk avının anlatıldığı ve köpeklerle
porsukların dövüştürüldüğü bölümlerde çok sert bir hikaye halini alıyor.
İnsanlar hayvanlara, doğaya karşı sert ve acımasız. Aslında Daniel’in çok daha
barışçıl görünen yaşamında da bu sertliğin izlerini görüyoruz. Örneğin ölen bir
hayvanı gömmüyorlar, doğaya bırakıyorlar. Bu biraz üşengeçlikten olsa da biraz
da diğer hayvanların ölmüş hayvanın leşinden beslenecekleri, kısa sürede onu
yiyip yok edecekleri düşüncesinden de kaynaklanıyor.
Cynan Jones iyi bir yazar, Türk edebiyatında uzun süredir
ihmal edilmiş insanın doğa ile ilişkisi, kırsal kesimde, çiftliklerde yaşam
gibi konuları işlemesiyle, yerelden evrensele uzanan yaklaşımı ile ilgi çekici.
Ama aynı konuları aynı bakış açısıyla işleyen iki anlatıyı tek bir kitapta ard
arda okumak bende tekrar duygusu yarattı. “Uzun Kuraklık” ve “Kazı” ayrı ayrı
kitaplar halinde araya zaman konarak yayınlansaymış daha iyi olurmuş diye
düşündüm.
17.09.2015
Yorumlar