Valeria Luiselli Türkçedeki ilk romanı “Kalabalıkta
Yüzler”de 1920’lerin sonunda New York’ta yaşamış Meksikalı bir şair hakkında
bir roman yazan kadının yazım sürecinde kendi ile hesaplaşmaları ve yaşadıklarını
anlatıyor.
Romanın konusunu bir kaç cümlede anlatmaya çalışınca ortaya
böyle bir şey çıkıyor ama okunaklı bir roman “Kalabalıkta Yüzler”. Valeria Luiselli romanı bir-iki paragraflık
küçük bölümler halinde kurmuş.
Üç ayrı zamanda üç ayrı öykü anlatıyor. İçiçe geçmiş üç ayrı
öykü. Anlatımının akıcılığı ve belki de Türkçede erkek dişi ayrımı olmadığı
için öznelerin net olarak belirtilmemiş olması nedeniyle bu geçişleri de her
zaman kavramak kolay değil. Yazar zamanlar arasındaki bu belirsizliği kasten de
tercih etmiş olabilir, bilemiyorum. İçiçe geçmiş üç anlatıda dört farklı bakış
açısı var. Öncelikle iki çocuk sahibi evli bir kadının bir yandan çocukları ve
ev ile uğraşırken diğer yandan roman yazma çabasına şahit oluyoruz. İkinci
anlatıda ya da boyutta bu kadının evlilik öncesi yaşadıkları var. Romanı
yazarken bunları anımsıyor. Çünkü romanının konusunu oluşturan New York’ta
yaşamış Meksikalı şair Gilberto Owen’i
evlilik öncesi küçük bir yayınevinde çalışırken keşfetmiş. Yayınevinin sahibini
Gilberto Owen’in önemli bir şair olduğuna ve İngilizceye çevirilerini kitap
olarak basmaya ikna etmeye çalışma süreci.
Üçüncü anlatı ya da boyutta yazılmakta olan roman var.
Romanda Gilberto Owen’in New York’ta yaşadıkları anlatılıyor. Yabancılaştırma
unsuru olarak da senarist kocanın yorumları giriyor araya. Senarist koca
karısının yazdıklarını her gün okuyup onun evlilik öncesi yaşamı, başka
erkeklerle ilişkileri hakkında ipuçları yakalamaya çalışıyor. Yorumlar yapıyor.
Bu yorumlar metne dışarıdan bakmamızı sağladığı gibi romanın yazımını da
etkiliyor. Kadın romanını kocasının okuduğunu gözönüne alarak değiştiriyor,
geliştiriyor. Kendine ait bir odası, mahremi olmayan bir kadının roman yazma
çabası da ilgiye değer bir ironi ile anlatılıyor. Kitabın çevirmeni Seda
Ersavcı “Ars longa, vita brevis” başlıklı yazısında romanın küçük parçalar
halinde yazılmış olmasının nedeninin de kadın yazarın yazmaya vakit ayıramaması
olduğunu belirtip “Romanlar uzun solukluyken, artık kısa soluklu şeyler yazmak
zorundadır o; soluklanacak yer azdır çünkü” diyor. “Çocuklar uyanmasın” diye
“sessiz bir roman yazmak durumundadır kadın yazar. (bkz. t24.com.tr/k24/yazi/ars-longa-vita-brevis,528).
Postmodern roman anlayışı bizi içiçe geçmiş anlatılara
alıştırdı. O nedenle Valeria Luiselli’nin kurduğu yapı yeni görünmeyebilir.
Anlatımının akıcılığı, anlatıdaki gizli humor ve özeleştirel yaklaşım bana
ilginç geldi. Klasik postmodern anlayıştan bir farkı da konunun gelişmesiyle
birlikte içmetin olarak anlatılan Gilberto Owen’in yaşadıkları ile romanın
yazım sürecinde yaşananlar ve anımsananların yani diğer iki boyutun metinlerarası
bir ilişkiye girmesi. Kadın yazarın yaşadıkları, düşünceleri bir süre sonra içmetne
yansımaya başlıyor ve neyin anlatı neyin yazma süreci olduğu birbirine
karışmaya başlıyor.
Neyin gerçek neyin hayal ürünü olduğu sadece anlatılararası
kurulan ilişkilerden ibaret değil. İçmetinde Gilberto Owen’in yaşadıkları diye
anlatılanlarda da gerçeklik ve yanılsama sorunu var. Anlatıcı da, Gilberto Owen
de özellikle metro duraklarında aslında orada olmaması gereken ve sadece
kendilerinin farkına varabildikleri kişiler görüyorlar. Anlık görüntüler
bunlar. Kalabalığın içinde tüm sahicilikleri ile bir an görünüyor sonra da
kayboluyorlar.
1920’lerin sonunda New york’ta yaşamış şairin izini tutkuyla
sürdüğü için Kadın Yazar’ın gördüğü hayalet Gilberto Owen oluyor ama Owen,
William Carol Williams, Ezra Pound ve Lorca da dahil bir çok kişiyi olmamaları
gereken yerlerde görüyor. Roman boyunca Roberto Bolano, Andre Gide gibi birçok
yazara gönderme de var. Kadın yazarın yayınevinde çalıştığı dönem, o sırada
yaptığı sahtekarlık da yazar, çevirmen ve yayınevi ilişkileri açısından mizahi
ama acı eleştiriler içerdiği gibi bizim bilgi yetersizliğinden fark etmediğimiz
başka gizli göndermelere de sahip olabilir.
Siren Yayınları’nın blogu Sirenin Sesi’nde yer alan romanla
ilgili tanıtıcı yazıda “Kalabalıkta Yüzler”in adını Ezra Pound'un yazdığı bir
şiirden aldığı belirtiliyor. “Rivayet o ki, Pound, metroya binecekken birkaç ay
önce savaş alanında can vermiş olduğunu bildiği arkadaşı, heykeltıraş Henri
Gaudier-Brzeska'yı görmüş - kalabalık trene üşüşmüş ve Pound, arkadaşının izini
kaybetmiş. Bir sütuna yaslanan şair, yere çökmüş ve bir şiir yazmaya başlamış;
uzun, upuzun bir şiirmiş bu ve Pound, her gün aynı noktaya giderek onun
üzerinde çalışmış, şiiri arkadaşını gördüğü an kadar kısa, bir o kadar da
vurucu kılmak için uğraşmış. Bir aylık bir çalışmanın sonunda iki dizeden
oluşan bir şiir varmış elinde; arkadaşının yüzü kalabalıkta bir belirip bir
kaybolmuş belki ama yazı, her zamanki gibi, kalmış” (bkz.
sireninsesi.blogspot.com.tr/2016/01/kalabalk.html). “Bir Metro İstasyonunda”
adlı o şiir şöyle; “Kalabalıkta bu yüzlerin belirişi: / Islak siyah bir dalda
taçyaprakları.” (çev. İsmail Haydar Aksoy. mevsimsiz.net).
Gilberto Owen da kurmaca bir kahraman değil. 13 Mayıs
1904’de Rosario’da doğmuş, 9 Mart 1952’de ABD’de Philedelphia’da ölmüş
Meksikalı şair ve diplomat. Romandan edindiğimiz izlenimin aksine ABD’de
tanınmamış bir şair olsa da kendi ülkesinde ve herhalde Latin Amerika’da
tanınmış bir şair. Yine wikipedia’ya bakarsak bir süre gazete ve dergilerde
çalıştıktan sonra 1928’de diplomatlık görevine başlamış. İlk görev yeri de ABD
olmuş. Dördü ölümünden sonra olmak üzere 11 kitabı yayımlanmış. Adına önemli
bir şiir ödülü de veriliyor.
“Çağdaş Latin Amerika edebiyatının özgün sesi” diye tanıtılan, Meksika’nın Dünya edebiyatına yeni katkılarından olan Valeria Luiselli’nin dev posterlerine kitap fuarlarında Meksika ulusal standlarında rastlıyorduk ama kimliği hakkında bilgimiz yoktu.
“Çağdaş Latin Amerika edebiyatının özgün sesi” diye tanıtılan, Meksika’nın Dünya edebiyatına yeni katkılarından olan Valeria Luiselli’nin dev posterlerine kitap fuarlarında Meksika ulusal standlarında rastlıyorduk ama kimliği hakkında bilgimiz yoktu.
Valeria Luiselli 1983’de Meksika’da Mexico City’de dünyaya
gelmiş. Diplomat olan babasının işi nedeniyle çocukluğu ABD, Güney Kore, Kosta
Rika ve Güney Afrika’da geçmiş. Liseyi Hindistan’da bitiren Luiselli, felsefe
dalındaki lisans öğreniminin bir kısmını Meksika’da, bir kısmını ise İspanya ve
Fransa’da tamamlamış, yüksek lisansına sonradan ders de verdiği Columbia
Üniversitesi’nde devam etmiş. Yayımlanmış dört eseri var. Uluslararası önemde
dergilerde öyküleri, makaleleri yayımlanmış. Ödüller kazanmış. Tüm eserleri de
başta İngilizce olmak üzere Dünya dillerine çevrilmiş.
Valeria Luiselli’nin “Kalabalıkta Yüzler”i (Ocak 2016, çev.
Seda Ersavcı, Siren yay.) gerek işlediği konular, gerek kurmacada gerçeklik
nerede biter kurgu nerede başlar gibi temel sorular doğuran yaklaşımıyla ve
akıcı anlatımı, açık sözlülüğü, ince mizahı ile güzel bir roman.
18.02.16
Yorumlar