Jane Austen, dünyanın en ünlü yazarlarından. Yazdığı tüm
romanlar klasiklerin arasında yer almış büyük bir yazar. Romanları 1940’lardan
itibaren defalarca televizyon veya sinemaya uyarlanmış. Yaşam öyküsü de
filmlere konu olmuş. Sonuç olarak kültleşmiş ve bir Jane Austen endüstrisi
oluşmuş.
Başkahramanları kadın olan ve hepsi mutlu sonla, evlilikle biten
altı roman yazmış. İlk kitabı “Aşk ve Yaşam” 1811’de 36 yaşındayken basılmış. “Gurur
ve Önyargı” 1813, “Mansfield Parkı” 1814 ve “Emma” 1816 yayımlanmış. “Northanger
Manastırı” ve “İkna” romanları ölümünden sonra 1818'de basılmış. Altı romanlık
kariyeri beş yıl sürüyor. 18 Haziran 1817'de göğüs kanserinden öldüğünde 42
yaşında. Roman yazarak hayatını kazanabilmiş, bir başka deyişle telif geliri
ile geçinen ilk kadın yazar. Ama hiçbir romanında kendi adını kullanamamış,
romanları “A Lady” gibi anonim imzalarla yayımlanmış.
Yayınlanışlarının üzerinden 200 yıl geçmiş bu romanların
hâlâ çok okunmakla kalmayıp birer yaşam kılavuzu olarak da değerlendirilmesinin
merak edilmemesi olanaksız. Jane Austen’ınki gibi romanları “iyi bir eş
bulmanın kurallarını anlatan metinler” diye tanımlayıp “Adab-ı Muaşeret
Romanları” diye adlandırmışlar. Adab-ı Muaşeret Romanları bir görgü kuralları
kitabındaki kadar ayrıntılı olarak “soylu” bir ortamda nasıl davranılacağını
anlatmalarıyla meşhurlar.
18. yüzyılın sonunda İngiltere kırsalında kadınların
yaşadıklarını anlatıyor Jane Austen. “Regency Dönemi” diye adlandırılan bu
dönem yaşam biçimiyle olduğu kadar örf ve adetleriyle de günümüzden tamamen
farklı. Ama günümüz insanları, özellikle kadınlar Jane Austen’ın romanlarını
birer yaşam kılavuzu, başvuru kitabı olarak değerlendirip kendi yaşamları için dersler
çıkartıyorlar. Özellikle kadın erkek ilişkilerinde, evlilikle sonuçlanması
hedeflenen aşk ilişkilerinde iyi birer kılavuz olarak görülüyor bu romanlar.
Bir başka açıdan baktığımızda Jane Austen’in eserleri popüler
aşk romanlarının atası. Jane Austen ve eserleri hakkında yazılan yüzlerce
araştırmanın bir bölümü günümüz popüler aşk romanları ile Austen’ın
romanlarının karşılaştırılmasından oluşuyor. Jane Austen’in yaşam öyküsünü
ayrıntılı olarak öğrenmek isteyenler içinse Claire Tomalin’in Jane Austin
(2014, İş Bankası yay.) biyografisini önerebilirim.
Özgür Çiçek ve Irmak Ertuna Howison “Gurur ve Önyargı”nın
yayımlanışının 200. yıldönümünde, 2013’de Açık Radyo’da, Mayıs başından Ağustos
sonuna kadar dört ay boyunca Jane Austen hakkında konuşmuşlar.
Özgür Çiçek, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı
Bölümü’nü bitirmiş. Yüksek lisansını Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon
Bölümü’nde, doktora eğitimini Amerika'da Binghamton Üniversitesi'nde, Felsefe
ve Kültür Bölümü’nde bitirmiş. Boğaziçi Üniversitesi ve Işık Üniversitesi'nde
edebiyat ve sinema dersleri vermeye devam ediyormuş. Araştırma yaptığı alanlar
ulusal ve ulusaşırı sinema, belgesel sinema ve hafıza çalışmaları, sinema-
edebiyat ilişkisi ve uyarlamalar, diye belirtiliyor biyografisinde.
Irmak Ertuna Howison Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji
Bölümü’nden lisans, Binghamton Üniversitesi (SUNY) Karşılaştırmalı Edebiyat
Bölümü’nden doktora derecesini almış. Amerika ve Türkiye'de üniversitelerin
lisans ve yüksek lisans programlarında edebiyat ve sinema dersleri vermiş.
Kadın polisiye yazarlar, fantastik edebiyat ve Türk edebiyatının farklı
unsurlarına dair çeşitli makaleleri uluslararası akademik dergilerde yayınlanmış.
Jane Austen ve Adab-ı Muaşeret (Mart 2017, Doğan Kitap) Özgür
Çiçek ve Irmak Ertuna Howison’ın ilk kitapları. Yazarların yaşam öykülerine
bakıp ağır bir akademik bir kitap okuyacağınızı sanıp sevinmeyin. Adına uygun
olarak “Adab-ı Muaşeret” yani görgü kurallarından söz edilse de esas olarak
Jane Austen’in eserlerinden yola çıkarak gündelik hayat, insan ilişkileri, cinsiyetler
arası ilişkiler, aile yapısı, eviçi hayat gibi konulara kadar uzanıp yemek
tariflerine varıyor kitap. Popüler kültüre ve sanata, özellikle sinemaya ve
televizyon dizilerine 18. yüzyıl İngiliz taşrasının görgü kurallarının nasıl
bir etkisi olduğunu anlatıyorlar. Üstelik bunları da beklediğiniz gibi akademik
bir dille değil neşeli, keyifli, mizaha kayan eleştirel bir dille yapıyorlar.
Radyodaki söyleşi havası kitaba da yansıyor.
“Regency Dönemi” Britanya’da Wales Prensi George Augustus
Frederick’in hüküm sürdüğü döneme deniyor. 1795-1837 arasında mimaride,
sanatta, edebiyatta, politikada ve modada diğer dönemlerden farklılıklar
taşıyan belirli özellikler görülmüş. Kadınların göğüs hizasının hemen altında
bitecek şekilde yüksek beller yapılan, “Empire waistline” denilen bir giyim
tarzları var. Böylece korseden kurtulmuş oluyorlar. Erkekler de keten
gömlekler, zarif bağlanmış kıravatlar, tokalı ayakkabılar ve kısa saç kesimleri
tercih ediyor. Kısa pantalonlardan ve pudralı peruklardan vazgeçilmiş.
Prens Regent’ın arkadaşı Beau Brummell’in giyinmesi 5 saat
sürermiş. Giyime bu denli önem veren “Regency Dönemi” soyluları günlük yaşamda
da bir çok tören ve ritüeli uygulamak durumunda. Kahvaltısı da, sofraya
oturması hatta pikniği de ayrı dert. Bir dostunuzu ziyaret etmenizin hatta
sokakta yürümenizin bile kuralları var. Günümüzde özellikle evlilik sürecinde
yapılan törenlere ve şatafata bakınca “Regency Dönemi”ne duyulan özlemi de
anlamamız mümkün. Ama arada küçük gibi görülen önemli bir fark var “Regency Dönemi” kurallarını soylular
uyguluyor, 21 Yüzyıl Dönemi kurallarını ise orta sınıf uyduruyor.
Özgür Çiçek ve Irmak Ertuna Howison bir yandan Jane
Austen’ın bir kadın olarak sessiz ve derinden geliştirdiği direnişi, yazar
olmak için verdiği mücadeleyi, adlandırılmamış feminizmini ve bunların
eserlerine yansımasını anlatırken diğer yandan “Regency Dönemi”nin görgü
kurallarının günümüzde ne gibi bir anlamı olabileceğini, neden böyle ilgi
duyulduğunu sorguluyor.
Jane Austen ve Adab-ı Muaşeret Jane Austen’ın önemini ve
kalıcılığını bence bilinmedik ayrıntılara inerek anlatırken bir yandan da
popüler aşk romanlarının günlük yaşamımızı, ilişkilerimizi nasıl belirlediğini
de onlarca ayrıntıda örnekliyor. 20.04.2017
Yorumlar