Biyografisi çok kısa çünkü hayatı kısacık. 1904’de doğmuş
1933’de ölmüş. Bu kısacık hayata kısacık bir roman ve bir öykü sığmış ancak.
Kemal Ahmet, Yüksek Ticaret Mektebi’ni bitirdikten sonra gazeteciliğe başlamış.
Halk, Cumhuriyet, Yarın ve Haber gazetelerinde çalışmış. Veremden ölmüş.
Kuşkusuz Kemal Ahmet’in adının günümüzde de tanınıp
bilinmesinde Nâzım Hikmet’in “Kemal Ahmet” adlı şiiri önemli bir rol oynuyor. “Kafası
/ yüzde yüz uygun muydu kafama / Bilmiyorum, ama / O benim soyumdandı / Etiyle
kanıyla değil, Belki de heyecanıyla değil. / Batırıp parmaklarını kanayan
yarasına / Beyninin ışığını sattığı için, / Bir ekmek parasına”
dizelerini okuyunca hemen anımsıyoruz.
Tek kitabı “Sokakta Harp Var!” 1932’de İstanbul Numune
Matbaası’nda basılmış. Ölümünden bir yıl önce. Kitabın son sayfalarında Kemal
Ahmet’e “Yazdığın kâfi” deyip “Beş formadan fazla cevahir yumurtlarsan kitap
basamam” diyen Serkis Zeki de matbaanın sahibi. Kitabın kapak düzenini de
kapaktaki deseni de Arif Dino yapmış. İkinci baskısı 1970’de Habora
Yayınları’ndan çıkmış. Bu baskı Ağlayan Nar ile Gülen Ayva adlı öyküsünü de
içerdiği için Kemal Ahmet’in bütün eserleri olarak da anılabilir. Kitabın
girişinde yer alan Hüseyin Avni Şanda’nın önsözü Kemal Ahmet hakkındaki en
önemli ve temel bilgi kaynaklarından.
Kemal Ahmet’in eserleri 38 yıl sonra yeniden basıldı;
Sokakta Harp Var! (Mart 2018, Edebi Şeyler yay.). Kitabın başında Ali Çakmak’ın
43 sayfalık kapsamlı bir önsözü var. Bu önsözle hem Kemal Ahmet’in yaşamını,
hem de eserlerini yaşadığı dönemin koşullarını da dikkate alarak
değerlendiriyor Ali Çakmak. Kemal Ahmet’in yaşam öyküsüne ve eserlerine dair
çok önemli bir katkı olmuş yazdıkları. Böylece eseri ve neden önemsenmesi
gerektiğini de daha doğru konumlandırabiliyoruz.
Kemal Ahmet Ağlayan Nar ile Gülen Ayva’yı ölümünden önce bir
lise öğrencisi olan arkadaşı Ahmed Cevad’a bastırması vasiyeti ile vermiş. O da
Kemal Ahmet’in ölümünün birinci yıl dönümünde bastırmış. Sekiz sayfalık bir
kitap. Milli Kütüphane kayıtlarına göre 1935’de Beyazıt’taki Bozkurt
matbaaasında basılmış. Ölüm yılının bile tartışmalı olduğunu belritiyor Ali
Çakmak. 1934 deniyor ama belgelere göre 1933 olması gerek.
Ölümünden bir yıl sonra adı çevresinde gelişen tartışmalar
olmasaydı Kemal Ahmet de bir çok benzeri emekçi gazeteci gibi bu dünyadan adı
pek anılmadan gelip geçecekti kuşkusuz. Bu tartışmaları yaratan başta Orhan
Selim takma adıyla yazan Nâzım Hikmet olmak üzere Suat Derviş, Naci Sadullah
gibi arkadaşlarının yazıları olmuş ve onlara tepki olarak verilen cevaplarla
tartışma büyümüş. Kemal Ahmet bu tartışmanın konusu olmuş. Ona olmadık
yakıştırmalarda bulunulduğunu da, umulmayacak bir önem atfedildiğini de
düşünebiliriz.
Kemal Ahmet’in yaşam öyküsü çok kısa ama hemen her sözcük
bir öykü barındırıyor. Halk, Cumhuriyet, Yarın ve Haber gazetelerinde
çalışırken yaşadıkları birer ibret hikayesi olarak anılabilir. Hakkı yenen,
yaptıkları taktir edilmeyen, karın tokluğuna çalışan tipik bir Cağaloğlu
emekçisi Kemal Ahmet. İş seçmemiş. Ne iş bulduysa çalışmış. İstihbarat elemanı
da, muhabir de olmuş, yazı işleri müdürü de. Arif Oruç’un Yarın Gazetesi’ne
yazı işleri müdürü olarak çalışması başının derde girmesine de adının komünist
olarak anılmasına da neden olmuş sanırım. Ama öncesinde de o zamanlar
gazetelerde konu edinilmeyen işçilerle ve sorunlarıyla ilgili haberler yazdığı
için eleştirildiği, küçümsendiği de belirtiliyor. Gazete yöneticileri işçilerin
sorunlarını değil patronlarının başarı hikayelerini görmek istemektedir haber
olarak.
Ali Çakmak’ın da dikkati çektiği tütün işçilerinin
örgütlenip dernek kurduğu haberini bir kaç satırda yazması ısrarla yalanlanmış
ve nihayetinde Kemal Ahmet’in Cumhuriyet’teki işine mal olduğunu da
düşünebiliriz.
Ölümünün ardından pek iyi anılmıyor Kemal Ahmet. Nâzım
Hikmet için bardağı taşıran damla Kemal Ahmet’in en son çalıştığı gazete olan
Haber’de hem de kendi yazdığı sayfada bu muameleye uğramasıdır. Haber’deki
yazıya karşılık olarak Yarım Ay Dergisi’nde tam dört yazı birden yayımlanır.
Kemal Ahmet’in içkiden öldüğü iddia edilmektedir. Ama arkadaşları onun kötü
koşullarda fazla çalıştırılmaktan verem olup öldüğünü bilmektedir.
Kemal Ahmet’in gazetelerde haberleri yanında öyküleri de
yayımlanmış. Bu öykülerindeki toplumcu bakış açısının dikkati çektiği
anlaşılıyor. Sokakta Harp Var! bu birikimin ürünü. Nâzım Hikmet, kitabın
1932’nin en kuvvetli ve realist eseri olduğunu söylemiş ve bir yazısında da
kitaptan söz etmiş.
Sokakta Harp Var! kısacık bir roman, bir novella. Ama
dönemin ruhunu da, kahramanlarının trajedilerini de başarıyla yansıtıyor.
Romanın kahramanı Mehmet Neşe Zonguldak’taki işinden çıkartıldıktan sonra
İstanbul’a geliyor. Daha vapurdan inerken şahit olduğu küfecilerin kavgası
kitabın adına uygun bir durumla karşılacağının haberini veriyor; Sokakta Harp
Var!
Yanına sığınacağı amcası ve ailesinin durumu da hiç içaçıcı
değildir. Uzun süredir işsiz olan amcası alkolik olmuştur. Sürekli içmekte ve
karısı ile kızına zulüm etmektedir. Aile büyük bir yokluk içindedir.
Mehmet Neşe yıllardır görmediği bir ilkokul arkadaşına
rastlar ve onun yardımıyla bir gazetede iş bulur. Bir yandan gazeteciliği
öğrenmeye çalışırken diğer yandan amcasının ailesini geçindirmeye çalışır. Bu
arada kuzeni Emine’yle de yakınlaşırlar. Kızın onunla birlikte kaçıp kurtulmak
istediği de anlaşılır.
Sokakta Harp Var!’ın otobiyografik nitelikleri olduğu
belirtiliyor. Özellikle gazetede yaşanan olaylar, bazı karakterlerin bildik
gazetecilere benzemesi Ahmet Kemal’in yaşadıklarını romanına yansıtmış olduğunu
düşündürüyor. 1930’larda nasıl bir gazetecilik yapıldığını da somut olarak
örnekliyor.
Romanın esas önemi ise tek parti dönemindeki gündelik hayatı
yansıtmasıdır. Bir yandan yokluktan yararlanıp gittikçe zenginleşenler diğer
yanda yiyecek ekmek bile bulamayan yoksullar vardır. Mehmet Neşe bir gazeteci
olarak her iki kesimin yaşamlarına da şahit olur. Zaten gazetede yaşananlar da
sokakta yaşananlardan pek farklı değildir. Gazete patronları, gazetelerini
kullanarak gittikçe zenginleşir ya da siyasi olarak milletvekilliği gibi önemli
konumlara gelirken gazeteciler ve özellikle matbaa işçileri tam bir sefalet
içindedir. Maaşları çok azdır ve çoğunlukla maaşlarını zamanında ve tam olarak
alamazlar.
Kemal Ahmet’in kısa ve öz anlatımı var. Ama bu kısalığa rağmen başarıyla
geliştirdiği kurgu ile olayları özellikle diyaloglarda çok çarpıcı olarak
anlatmayı başarıyor. Sokakta Harp Var! bir dönemi yansıtan bir belge olarak da
değerlendirilebilecek bir eser. Yazarının öyküsü ile birlikte okunduğunda da
daha da çarpıcı bir hale geliyor.05.04.18
Yorumlar