Söz dalaşı mı, kalem kavgası mı?



Hece Dergisi hazırladığı geniş kapsamlı özel sayılarla Türk Edebiyatı’na büyük bir hizmette bulunuyor, önemli bir araştırma, başvuru kaynağı yaratıyor. Böylece de edebiyatımızdaki inceleme, araştırma eksiğini bir nebze gideriyor. Türk Öykücülüğü ile başlayan Hece Özel Sayıları’nın otuz altıncısı Türk Edebiyatında Polemikler (Hece sayı: 258-260, Haziran 2018).
Türk Edebiyatında Polemikler 884 sayfalık kalınlığı ile oylumlu bir çalışma. Türkiye’deki eleştiri ortamının kısırlığında nicelik olarak bile böyle oylumlu çalışmayı gerçekleştirmek büyük bir başarıdır.
Sunuş yazısında da bu sayıyı hazırlamanın zor olduğunu içtenlikle söylüyorlar. Geniş kapsama rağmen eksiklikler olduğunu da belirtiyorlar. Tabii bunun ilk sebebi söz verdiği halde yazısını yazıp yollamayanlar. Derin ve geniş araştırma gerektirdiği için sahipsiz kalan başlıklar da olmuş. “Bilhassa günümüze doğru yaklaştıkça taraflar yaşadığı için söz almak ve konunun canlanmasını istemeyen polemikçiler oldu” diye yazmışlar.
Sunuşta özel sayının hazırlama yöntemi açıklanmadığı için kimden nasıl yazı istendiğini bilmiyoruz ama dergiyi incelediğimizde konunun uzmanı akademisyen ve yazarlardan ve alıntıladığım cümleden de anlaşıldığı gibi “polemikçiler”den de yazı istendiğini anlıyoruz. Bir polemiğe taraf olmuş bir kişiden yazı isteyip o polemiği anlatmasını istemek ne kadar doğru, bu yazılar ne kadar bilgilendirici olur? Polemikçiler’in objektif olması beklenebilir mi? Bence yanlış bir yaklaşım, zaten günümüz polemikleri hakkında yazılarda da bu oldukça belirginleşiyor.
Özel sayı için “en başta yüz civarında bağımsız konu belirlemiştik” diyorlar. Keşke bu konuların listesine dergide yer verselerdi. Özellikle günümüze yaklaştıkça atlandığını düşündüğümüz konu sayısı çoğalıyor. Bu atlamanın derginin listesi nedeniyle mi yoksa ödevini yerine getirmeyen yazarlardan mı kaynaklandığı anlaşılabilirdi.
“Türk edebiyatı her zaman tartışmalarla gelişmiştir” deniyor sunuşta. Haklı bir saptama ama tartışmanın polemiğe, polemiğin kavgaya döndüğü, şair ve yazarların karakola ya da mahkemeye düştüğü de bir gerçek. Çünkü bir Doğu Akdeniz toplumu olarak tartışma kültürümüz yok, işi hemen şahsileştiriyoruz, sen – ben kavgasına dönüştürüyoruz, bu da kaçınılmaz olarak kavgayı getiriyor. Emin Karaca “Türk Edebiyatında Kavga”da (Nisan 2017, Kibele yay.) bu olayları etfarlıca anlatıyordu.
Türk Edebiyatında Polemikler özel sayısı “Kavramsal Çerçeve” başlıklı bölümdeki 5 yazı ile açılıyor. Bu yazılarda polemiğin tarifi, anlamı, tarihçesi, gelişimi üzerinde durulmuş. Rasim Özdenören ve Turan Karataş’ın yazıları bence yeterli ama tabii ki fazlasına yer vermenin zararı yok. Sadece tekrarlara düşüldüğü duygusu oluşuyor.
TDK Sözlüğü polemik’i hem “söz dalaşı” hem de “kalem kavgası” olarak tanımlamış. Ama sanırım tartışma ile polemik arasında yapılacak ayrım çok önemli. Ben tartışmaların edebiyatımızı geliştirdiği saptamasına katılıyorum ama her tartışmanın da polemik olmadığını düşünüyorum. Tartışma’da fayda var polemik ise en azından bizdeki kullanımıyla negatif bir kanı uyandırıyor. Sonuçta bir fayda elde edilemeyen ve büyük bir olasılıkla kavgaya, en azından küslüklere neden olan bir tür münakaşa olarak algılıyoruz polemiği.
Özel sayının adı “Türk Edebiyatında Tartışmalar ve Polemikler” olsa daha iyi olurmuş. Çünkü polemik diye okuduğumuz bazı münakaşaların aslında tartışma olduğunu ve sadece edebiyatımızı değil düşünce dünyamızı geliştiren katkıları olduğu anlaşılıyor. Dil, sözcüklerin kullanımı, eski / yeni, gelenek mi gelecek mi, klasikler gibi konularda yapılan tartışmalarda ülkemizdeki siyasi ve kültürel yarılmanın bir daha kapatılmayacak bir biçimde nasıl inşa edildiğini anlıyorsunuz. Özel sayının ilk iki bölümündeki yazıların büyük bir çoğunluğu bu nitelikte. Edebiyatla sınırlı kalmayıp, kültüre, oradan da siyasete uzanan tartışmalar yaşanmış ve bunların çoğu öğretici içerikte. Bir bölümü de edebiyatçı kimliği yanında gazete ya da dergi yazarı olanların tamamen siyasi içerikte polemikleri ki bunların yerinin bu özel sayı olduğunu sanmıyorum. Örneğin Necip Fazıl’ın ve Peyami Safa’nın taraf olduğu bir çok polemik siyasi içerikte.  
Tahmin edilebileceği gibi “edebiyat tarihinin seyri şairler tarafından belirleniyor.” Bu belirleme de tartışmalar ve polemiklerle oluyor. Çok daha küçük ölçekte de olsa romancıların da önemli polemikleri var ama öykücüler bu konuda çok geride. Yine de öykü alanındaki polemiklere özel sayıda yer verilmeliydi, önemli bir eksik. Tabii günlükçülerin ya da deneme yazarlarının da polemikleri var. Çeviri polemikleri de bambaşka bir boyut. Bu tip özel sayılarda kapsayıcılık önemli, bunlara da değinilebilirdi. Öte yandan bu işin sonunun olmadığı, bir sınırlama gerektiği de bir gerçek.
Akademisyenler en azından işlerini şeklen doğru yapmış, iyi yapmaya özenmiş. Yazılan yazıların gelecekte kaynak olarak kullanılacağı bilinciyle akademik soğukkanlılıkla konularını ele alıp incelemeye, tarafsız kalmaya çalışmışlar. Özellikle ilk polemiklerin yazıldığı Tanzimat dönemi ve Cumhuriyet’in ilk dönemi hakkında olabildiğince birincil kaynakları kullanarak polemiklerin iki tarafının görüşlerini de yansıtmaya özen gösteren, yargıyı okura bırakan incelemeler var.
Sorun günümüze doğru gelindiğinde başlıyor. İncelemelerin yerini eleştirel denemeler alıyor. Tek yanlı, ikinci el kaynaklardan yola çıkan, hatta kaynak gösterme gereği bile duymayan, polemiğin tüm taraflarını incelemeye özen göstermeyen, çalakalem yazıldığı izlenimini veren, önyargılı ve geç de olsa bu özel sayı vesilesi ile polemiğe katılmak ister gibi davranan yazarlar da var. Sanki bu özel sayının verdiği fırsattan istifade polemiği yeniden başlatmak ve bu sayede bir sıfır öne geçmek ister gibiler. Özel sayıda bu tip yazıların yer almasının ve “güvenilir kaynak” niteliğini zedelemesinin nedeni “polemikçi”lere yer verme kararı olmalı. Bir tarih sınırlaması yapılsa günümüze kadar uzanılmasa belki daha sağlıklı olurdu.  
80 Kuşağı ile ilgili olarak benim de muhatabı olduğum 3 yazı var. Ben bu sayıda 80 Kuşağı’nın çıkışına vesile olan şiir amaç mı araç mı, şiirde estetik, siyasi bakış, anlam, gelenek gibi çok önemli konuların ele alındığı ve 100’e yakın şairin 200’den fazla yazı ile katıldığı polemiğin ele alınmasını beklerdim. Mevcut yazıları okuyunca, iyi ki ele alınmamış, diyorum.
Örnek vereyim, Ali K. Metin “Eleştiride Kişilik ve Ahlak Temelli Bir Polemiğe Dair” başlıklı yazısında sadece bir tarafın, bir yazısından, tek bir kaynaktaki bir dipnottan yola çıkarak, polemiğe konu olan metinlere bakma gereği duymadan, bu nedenle de muhatabın gerçekte ne söylediğini de bilmeden, gerçek olmayan bilgi ve alıntılarla başlığından itibaren tamamen yanlış şeyler yazıyor, yargısını veriyor ve taraf oluyor.
Bilgi eksiği mi var, çok uzak bir zaman olmasa da 90’lı yılların kaynaklarına mı ulaşamadı, zamanı mı dardı yoksa ele aldığı konuda taraf mı bilmiyorum ama durum vahim. Yazılar denetlemeden, doğruluğunu sorgulamadan mı kaynak olabilecek böyle önemli bir özel sayıda yayımlandı? Neyse ki derginin kaynakçası çok karmaşık ve özensiz, dizini de eksik. Bu polemikleri gelecekte araştıracaklar isimlerden yola çıkıp ararsa bu yazılara ulaşamayacak.
Özel sayıyı popüler hale getirelim, hakkında çok konuşturup çok satalım diye polemikçilere yazı yazdırmanın tamamen yanlış bir karar olduğu anlaşılıyor. Bu tip yazılar özel sayının değerini önemli ölçüde azaltmış ve kaynak olmaktan çıkartıp tartışmalı bir konuma getirmiş.  Kuşkusuz diğer bölümler de yer alan yazılar da uzmanlarınca eleştirilecek, tartışılacaktır. Hece Dergisi’nin Türk Edebiyatında Polemikler özel sayısının eski polemikleri canlandıracağı ve yeni polemiklere yol açacağını öngörebiliriz.12.07.18

Yorumlar