Mehmet
Eroğlu usta bir romancı, iyi bir yazar. Oldukça da verimli. Hemen her sene yeni
bir romanını okuyoruz son yıllarda. Bu yılın kitabı da İyi Adamın On Günü (İletişim yay.). Mehmet Eroğlu’nun ilk
polisiyesi.
Polisiye
tür olarak Mehmet Eroğlu’na uzakmış gibi görünse de onun romanlarında her zaman
gerilim ve polisiye unsurlara rastlanır. En az bir muamma vardır ve romanın
sonunda bu muamma çözülür. Sürükleyici, sonunda ne olacağını merak ettiğiniz
romanlar yazar Mehmet Eroğlu.
Bu
kez kuralına uygun bir polisiye yazmış. Polisiyenin gerektirdiği yapıya,
kurguya özen göstermiş ama kendi çizgisinden de pek uzaklaşmamış. Yani arka
kapakta belirtildiği gibi “Mehmet Eroğlu’nun dünyasında ayrıksı duracak” bir
roman değil ama “yeni ve kıymetli bir parça” olduğu konusunda haklı editörü.
Mehmet Eroğlu severler romanda aradıklarını bulacaklar. Polisiye severler de
usta bir yazarın kaleminden iyi bir polisiye okumanın keyfini yaşayacaklar.
Romanın
kahramanı meslekten men edilmiş eski bir avukat. Sürekli üşüdüğü için yaz günü
kışlık ceketle gezen, rüyalarında sıcak tropik bir adada yaşadığını gören, öyle
bir adaya gitmek umuduyla yaşayan, sürekli içinden saniyeleri sayan bir adam
Sadık.
40
yaşlarında, kırık bir aşk yaşamış, çok sevdiği karısı tarafından terk edilmiş,
ona olan aşkını hâlâ içinde yaşatıyor. Dillendirilmemiş öyküleri, acıları
olduğu hissediliyor. Diğer yandan da tüm sefil ve yoksul görünümüne rağmen
çevresindeki kadınların ilgisini çekecek biri. Bu halleriyle Sadık’ın tam bir
Mehmet Eroğlu kahramanı olduğunu söyleyebiliriz.
Romanın
adına uygun olarak “iyi bir adam” olarak biliniyor. Sürekli yüzüne sarf edilen
“iyi” sıfatının saf, kolayca kandırılabilecek, kullanılabilecek anlamında
kullanıldığının da farkında ve bu durumdan hoşnut değil. Çünkü iyi olduğu
söylenirken “Dostluğu ve bağlılığı içten olan,
sadakatli” şeklindeki isminin anlamına da vurgu yapılıyor. İyi ve sadık
olması bekleniyor. Sadık roman boyunca kötülerle mücadele ederken ismini
değiştirmeye, artık “Sadık” değil “Adil” olmaya karar veriyor. Yapılması
gereken sadık olmak değil adaletli davranmak, kötülere hak ettiği cezayı
vermektir. Bunun için de yeri geldiğinde iyi olmayı unutmak gerekir.
Bir
sabah kendisine zaman zaman küçük araştırma işleri veren, bir çeşit detektif
gibi kullanan, eski okul arkadaşı, ünlü avukat Maide arıyor. Bu kez bir davayla
ilgili bir konuyu araştırmasını değil ikizlerine bakan kadının, Yeter’in bir
aydır kayıp oğlu Tevfik’i bulmasını istiyor. Aslında istediği çocuğun bulunması
değil, arıyormuş gibi yapması. Polis çocuğu bulamamış. Bir hafta da Sadık’ın
aramasını, böylelikle kadını polisin bulamadığı oğlunu özel detektifin de
bulamadığına ikna edip konunun kapanmasını istiyor.
Maide’nin
verdiği 2 bin lirayı kabul edip Yeter’le görüşen Sadık, kadının avucuna
sıkıştırdığı altın bileziği de göz önüne alarak 7 güne üç gün daha ekliyor ve
10 gün boyunca Tevfik’i aramaya karar veriyor.
Meleksi
güzelliği fotoğraflarda bile dikkati çeken Tevfik’i ararken iyi bir adam olarak
kötülerin dünyasına girecektir. 17-18 yaşlarındaki Tevfik güzelliği ve çok para
kazanıp yoksul dünyasından kurtulma hırsı ile çok karanlık ilişkilere girmiş,
belki kendisinin de kurban edildiği sonu cinayetlere varan olayların parçası
olmuştur.
Sadık,
Tevfik’in izini sürerken kendisinin meslekten men edilmesine varan
mahkumiyetinin nedenlerini, hâlâ çok sevdiği karısının neden kendini bırakıp
çok zengin biriyle evlendiğini de anlayacaktır. Yani İyi Adamın On Günü iyi bir polisiyeden bekleneceği gibi birden çok
boyuta genişleyen bir yapıda.
Mehmet Eroğlu usta bir
romancı olarak polisiyenin hakkını veriyor. Ama bu arada tüm romanlarında
gördüğümüz izlekleri, sorun edindiği iyilik, kötülük, adalet, sadakat gibi
kavramları tartışmayı da ihmal etmiyor. İyi
Adamın On Günü keyif ve merakla hızlı okunan, ama okuyup bitirdikten sonra
getirdiği tezlerle üzerinde düşündüren romanlardan.
Sadık’ın yeni maceralarını merakla bekleyeceğim. 22.02.19
Yorumlar