Seray Şahiner’in ilk öykülerini
okuduğumda günümüz hikayeciliğinin
genel eğiliminden farklı bir anlayışta olduğu tespitini yapmışım. “Anlatımında
dobralık, samimiyet var. Kendi
hikayelerini anlatıyor. Tanıdığı, bildiği bir çevreyi, yaşadığı, şahit olduğu
olayları…” demişim. “Seray Şahiner, gündelik hayatın içinden hikâyeleri
gerçekçi bir dille anlatıyor. Humoru, kara mizahı var. Anlatımı akıcı, rahat.
Gözlem gücü kuvvetli. Kendine has bir üslubu var” deyip yazıyı “Gelin Başı, bizi iyi bir hikayeci ile
tanıştırıyor” diye tamamlamışım.
Seray Şahiner edebiyata öykü ile
başladı. Bana bu tespitleri yaptıran ilk kitabı Gelin Başı’nın yayım tarihi 2007. Öyküden diğer anlatı türlerine
doğru yol aldı. Romanları, novellaları yayımlandı. Senaryolar yazdı, eserleri
tiyatroda sahnelendi, gazete ve dergilerde denemeleri çıktı. İlk tespitlerimde
beni yanıltmadığı gibi kendisini geliştirdi, hem anlatımı, hem de üslubu 12 yıl
öncesine göre çok güçlendi.
Seray Şahiner’in yeni kitabı Hepyek (Everest yay.) bir öyküler
toplamı. Romana, senaryoya, gazete ve dergilerde denemeye yoğunlaşırken ilk
gözağrısını, öyküyü de ihmal etmediğini bildiriyor sanki.
Hepyek 11 öykü ve bir
denemeden, 12 metinden oluşuyor. 12’nin tavladaki karşılığı düşeştir. Hepyek’in
karşılığı da bir-bir, iki zarla oynanan tavladaki en küçük sayı. Seray Şahiner’in
bu kitapta hayatta hep hepyek atanları anlattığını söyleyebiliriz. Benim deneme
olarak tanımladığım, kitabın sonsöz’ü olarak da kabul edebileceğimiz, Hepyek başlıklı metinde aslında bu
kitaptaki öyküleri yazmaktaki muradını da açıklamış oluyor. Bu metindeki her
cümle, her küçük paragraf bir öykünün
anahtarı sanki. Bu cümle ve paragrafların bazılarının kitaptaki öykülerle
bağları var, bazıları ise yazılmayı bekleyen öykülerin ipuçları. Bu yazılmayı
bekleyen öyküleri tabii ki Seray Şahiner’in yeni kitaplarında okumayı umuyoruz
ama o ipuçlarıyla, anahtar cümle ve paragraflarla okurlar da kendilerince
öyküler geliştirebilir.
Hayata en dezavantajlı konumlarda
başlamış insanların nasıl küçük sevinçler bulmak için kendilerini helak etmeye
hazır olduklarını, yolda geçerken durup hatırını sormanızın, onlara bir sigara
ikram etmenizin ya da bir kilo domates sattığınızda içinde bir de yeşil biber
bulmalarının, radyo dinlerken “şarkı bana gelsin” diye niyet tutup sevdikleri
bir parçayı dinlemelerinin yettiğini anlatıyor.
Küçük sevinçlere razılar çünkü
hayatta hep hepyek attıklarının bilincindeler. Seray Şahiner’in kahramanları
arasında hiç tanımadığı bir ölünün evinin kapısını bir tas pilav ikram ederler
umuduyla “başınız sağolsun” diye çalacak 17 yaşındaki kimsesiz de var,
çocuklarından torunlarından yeterince ilgi görmediğini düşünüp “hasta olsam,
yataklara düşsem de benimle ilgilenseler” diye planlar yapan 70’lik yalnız
kadın da.
Seray Şahiner Hepyek’de dar gelirlilerin, yoksulların yaşamlarını, onların
hayatta tutunma çabalarını, küçük sevinçler peşinde helak olmalarını anlatmış.
Sevdiğimiz samimi üslubuyla… İçeriden bir bakışla… Sevecen, esirgeyen, koruyan
anlatımıyla...
Kahramanlarını en zor durumlara
soksa da yaklaşımı iyimser. Üzerinde sadece külotuyla kendini kapının önünde
bulan genç kadını da, yedikleri yemekten, içtikleri içecekten müşterilerin
tipini karakterini tahmin eden bulaşıkcı kadını da, “Acımızdan ölsek de
darbukamızı çalar, göbeciğimizi atarız” havasındaki Dünya’nın en keyifli
insanları Romanları da öykülerine kahraman yapmış. Aslında bizi bize anlatmış.
İyi de etmiş. (08.03.2019, Hürriyet Kitap)
Yorumlar