“Rüyaların içinde kaybolan bir adam”

“Bu akşam başıma gelenler… Rüya da olabilir, gerçek de” diye anlatır yaşadıklarını Murat Gülsoy’un yeni romanı Ve Ateş Bizi Tüketiyor’un (Mart 2019, Can yay.) kahramanı. “Tam çayımı bardağıma koymuştum ki kapı çalındı. Komşularımdan biri. Meğer kocası kaybolmuş. Emekli ağır ceza hâkimi. Çok yaşlı bir adam. Benden rica etti bulmam için. Onu aramak için dışarı çıktım” diye anlatmaya devam eder.
Yaşlı kadın kocasının belki de dönebileceği umuduyla evde bekleyecektir. Genç komşusundan da kocasını aramaya çıkmasını rica eder. Kahramanımız da hiç tanımadığı komşusunun bu isteğini kabul eder. Kadın kocasının kimliğini verir. Kayıp yaşlı adam hakkında tek bilgi kaynağı bu kimliktir. Oldukça eski olduğu anlaşılan kimlik kartının üzerinde adamın otuzlu yaşlarının sonundaki hali vardır.
Kahramanımız bu maceraya öyle teşnedir ki, kadından derinlemesine bilgi alma gereği duymaz, “yeni bir fotoğrafı yok mu?” diye sormaz, bardaktaki sıcak çayını öylece bırakıp gece vakti kendini sokağa atar. Ne de olsa daha çayını demlerken “Dünya keşfedilecek muazzam bir lunaparktı” diye düşünmüştür. O lunaparkı keşfetme vesilesi de komşusunu araması olacaktır herhalde.
Yaşlı komşuyu ararken çok ilginç yerlere gider, kendini garip durumlarda,olaylarda bulur. “78 Nova’nın kadife koltuklarından üniversitenin gizli dehlizlerine, zifirî karanlıktaki bir heykel sergisinden kendi filmini çekenlerin açık hava sinemasına, eski bir sarayın bahçesinden bağlar arasındaki hayal evine ve nihayet yeraltındaki metro inşaatından ölüm kuyularına uzanan” bir yolculuktur bu.
Kahramanının girdiği mekanlar, oralarda karşılaştığı insanlar ve olaylarla roman boyut kazanıyor. Yakın geçmişte yaşanan gelişmelere de göndermeler yapıyor Murat Gülsoy. Hemen her ortam hem bir yaşam öyküsünün bellekte kalmış çarpıcı izleri gibi hem de dünyanın ve ülkenin yakın geçmişinde yaşanan önemli olaylarla bağ kurulabilecek nitelikte. Roman yaratılan düş alemi ile fantastikleştikçe gerçekliklere vurgusu artıyor. Sanki bir ters orantılılık söz konusu.  
Sadece gecenin içinde ilerlemez kahramanımız, geçmişte kalmış, unutulmaya terk edilmiş anıların içinde de geziniyor gibidir. Yaşadıkları, karşılaştığı kişiler tanıdık gelir ama hiçbir şey berrak değildir. Zamanla karşılaştığı durumlar, bulunduğu mekânlar öyle garipleşir ki bir rüyanın, daha doğrusu bir kâbusun içinde hissetmeye başlar kendini, halüsinasyon gördüğünü düşünür. Ama düşlerde olduğu gibi davranır, bırakıp geri dönmez aksine merakına yenilip macerayı sürdürür. Yaşadıklarını uzak bir geçmişte bir başkasının yaşadıkları gibi algılar. Sabaha doğru gece yaşadıklarından bedenen ve bellek olarak yorulduğunu bu yolculuktan artık dönmesi gerektiğine karar verir. Ama dönüş yolunu bulamaz.
Ve Ateş Bizi Tüketiyor’da doğrudan bir Alzheimer vurgulaması yapılmıyor ama aranan yaşlı komşunun demans durumunda olduğunu anlıyoruz okudukça. Murat Gürsoy her zamanki gibi iyi bir kurgu ile romanın sonunu merak etmemizi istediği için okuru merakta ve kuşkuda bırakıyor. Anlatımdaki geçişler, zaman ve mekân değişimleri kolaylıkla ayırdedilemiyor. Aslında kimin hikayesini okuduğunu merak ettiriyor okura. Kahramanının “Artık ben ben değildim, bir başkasının hikayesinin izleyicisiydim” gibi düşünceleriyle de okuru bu yönde uyarıyor.

Son sayfalara doğru yaklaştıkça birbirinden farklı gibi görünen mekân, olay ve kişilerin hepsinin ilişkisi olduğunu anlıyorsunuz. Bir bütünün parçalarını oluşturuyorlar. Romanın finali de o bileşimin doğal sonucu gibi oluyor. (22.03.2019, Hürriyet Kitap-Sanat)

Yorumlar