Sıradan
insanların gayet önemsiz gibi görünen yaşamlarını okurken onların nasıl
farklılaştıklarını, biricikleştiklerini fark ediyoruz Ethem Baran’ın
öykülerinde. Herkesin kendine has bir öyküsü, ayrıntılara yoğunlaşıldığında
okumaya değer yanları, anıları olduğunu anlıyoruz. Yeter ki iyi bir öykücü
onları anlatsın.
Ethem
Baran’ın ilk öyküsü 1980’de, ilk kitabı 1991’de yayımlanmış. 8 öykü kitabı, iki
romanı var. 40 yıla varan bir emek. ‘Döngel Dünya’ bu kitapların onuncusu. Usta
bir öykücü olarak kendine has konuları, kendi dingin üslubu ile anlatıyor yine.
Öykücülüğüne yeni tatlar, aşamalar katmayı da ihmal etmiyor. Orta Anadolu’nun
sessiz, sakin, kendi halinde kentlerinden, kasabalarından ve Ankara’dan öyküler
var kitapta.
Öyküde
mekânın, yerin belirginleşmesinin inandırıcılığı artırdığı gibi, yaratılan
duyguyu da olumlu anlamda etkilediğini düşünüyorum. Ethem Baran çoğunlukla
açıkça söylemese de öykülerin Yozgat’ta, Kırşehir’de, Kaman’da geçtiği
izlenimini okura aktarması imgenin daha da güçlenmesini, anlattıklarının
etkisinin artmasını sağlamış. Kahramanların nasıl ortamlarda yaşadıklarını, bu
ortamların onların ruh halini nasıl etkilediğini hissedebiliyoruz.
Çoktan
ölmüş annesiyle çocukluk çağının mahallesini araştıran adam, yanık türküler
söyleyen Bulduk Usta’nın sesine kapılıp yakalanan kanun kaçağı, İstanbul’dan
kuş getirip diğer tüm güvercincilerin kıskanmasına neden olan Selahattin Ağbi,
raylardan kar temizleyen demiryolu işçisi, Murat 124 hastası delikanlı, dağ başında
yaşamaya alışmış radarcı, denizin üzerine baraka kurmuş kamyon şoförü, 89
yaşında askere çağrılan dede… Sıradan, normal görünüp iç dünyalarına inilince
çok farklı oldukları anlaşılan insanlar. Ethem Baran, herkesin kendine has,
biricik bir öyküsü vardır, düşüncesine ikna ediyor bu öykülerle.
En
çok terziler var, terzi babalar, aile dostu terziler. ‘Babam Terzi Ben Çocuk’
öyküsünde iyice belirginleşse de diğer öykü kahramanlarının da yolu bir şekilde
terzi dükkanlarına düşüyor. ‘Pis Yağmur’da olduğu gibi baba dostu Terzi Naci
Ağbi’yle uzun bir akşamüstünü sabaha karşı tipik bir Angara pavyonunda da
noktalayabiliyor kahramanımız.
Kitaba
adını veren ilk öykü ‘Döngel Dünya’ bir ana oğulu anlatsa da genel olarak
öykülerin baba oğul ilişkisine yoğunlaştığını söyleyebilirim. Tozlanmış anılar,
unutulmaya terk edilmiş akrabalar, tanıdıklar bu ilişkilerde tekrar belleklerde
canlanıyor. İzi yitirilmiş akrabalar, komşular, eski arkadaşlar anılıyor.
Nostalji, geçmişe sevgi dolu özlem, bugünün umutsuzluğu ya da tek düzeliğinde
geçmişi parlak, keyifli zamanlarmış gibi anımsama, onlarla avunma duygusu çoğu
kahramanda ağır basıyor.
‘Döngel
Dünya’da her öykünün bir portre çalışması olduğunu da söyleyebiliriz. Orta
Anadolu’nun, bozkırın isimsiz bireyleri öykülerde varlık kazanıyor,
kahramanlaşıyor. Kişilikleri öyküye, anlatılana ağır basıyor çoğunlukla. Ama bu
eleştirilecek bir durum değil aksine öyküleri farklılaştıran bir nitelik. Her
öykü konu edindiği kahramanın yaşamından bir an’a, bir parçaya tanıklık olarak
da değerlendirilebilir.
Ethem
Baran’ın anlatımına da değinmek gerek. Öyküleri farklılaştırıp, kendine has
kılan en önemli özellik duru, yalın bir anlatım gibi görünse de aslında
özellikle betimlemelerde belirginleşen bir şiirsellik var. İmgeye önem veriyor,
imgelerin okurun belleğinde yaratacağı görüntülerin öykünün etkisini
artırdığının farkında.
Çok
az da olsa bilinmedik sözcükler, deyimler kullanıyor Ethem Baran, bunlar yerel
kullanımlar olsa gerek diye düşünüyorum. Bu tadında, az ve öz kullanım
öykülerin geçtiği yöreleri belirlememizi de sağlayabilir.
‘Döngel
Dünya’ 15 kısa öyküden oluşan 115 sayfalık küçük bir kitap ama kahramanlarıyla,
anlattıklarıyla renkli, büyük bir dünya kuruyor. (Hürriyet Kitap Sanat, 07.09.2019).
Yorumlar