Doğanın kahramanlarından olduğu bir
roman Gabriel Tallent’in ‘Benim Büyük Aşkım’ı. Kuzey California’da, okyanus
kıyısında dev ormanların arasında Mendocino’da bir zamanlar bakımlı olduğu
anlaşılan, şimdi kaderine terk edilmiş, envai çeşit otla, onlarca tür ağaçla
kaplı bir arazinin ortasında bir ev ve ondan biraz uzaktaki karavan. Üç kuşak
bir aile. 14 yaşındaki Turtle (Kaplumbağ) lakaplı genç kız, babası ve dedesi.
Üçünün arasında şiddetle kurulmuş güçlü bir bağ var.
Şiddeti gerçek anlamında kullanıyorum.
Dışarıdan bakıldığında sert bir kovboy gibi görünen, aslında kitap okumaya
meraklı, entelektüel yapıda biri olan Martin Alveston’la kızı arasındaki güçlü
sevgi bağı şiddetle kurulmuş. Martin kızını sık sık cezalandırıyor. Turtle,
aslında uysal, babasının sözünden çıkmayan bir çocuk. Şiddet dolu cezalarla
iyice pısmış, yabanileşmiş. Karavanda yaşayan dede dışında kimseyle ilişkisi
yok, ortaokul son sınıf öğrencisi Turtle okul arkadaşlarıyla dostluk kurmuyor.
Derslerle, özellikle sözcüklerle arası iyi değil. Okul arkadaşlarından geride.
Tek dostu dedesi ama dedesi ile babasının arasının pek iyi olmadığının da
farkında.
Dünya’daki tek sevdiğinin, sevmesi gereken
kişinin kendisi olduğuna inandırmış babası. Bunu sürekli vurguluyor ve sadece
kendisini sevmesini istiyor, Turtle da cinsel istismar dahil onun her isteğine
boyun eğerek bu sevgiye layık olmaya çalışıyor.
Baba kızını 6 yaşında silahlandırmış.
Turtle 14 yaşına vardığında attığını vuran keskin nişancı bir silahşördür.
Kamyon kullanabilir, ateş yakabilir, sürekli silahlı gezer, sık ormanların
içinde korkmadan yolunu bulabilir. Kafasına estiğinde de yanına bir şey almadan
yalınayak, hedefsiz olarak onlarca kilometre yürüyebilir. Bu uzun yürüyüşlerin
sonunda babasının çok ağır cezalar vereceğini bilse de, istemeden de olsa
kendini yürürken bulur.
Yürüyüşlerden birinde ormanın
derinliklerinde kaybolmuş Brett ve Jacop’la karşılaşır. Brett ve Jacop, Turtle’ın
tam tersidir. Doğadan hiç anlamazlar ama sıkı birer kitap okuru olarak
sözcüklerle araları iyidir. Bu karşılaşma, Turtle’ın onlara rehberlik edip
ormandan çıkarıp evlerine götürmesi, sonra da unutamadığı bu delikanlıları
bulmak için evden ayrılması romanın kırılma noktasını oluşturuyor. Üç kuşak
arasındaki şiddetle yüklü psikolojik gerilim öyküsü bir süreliğine doğayla
mücadeleyle gelişen tempolu bir macera romanına dönüşüyor.
Gabriel Tallent’in ilk romanı ‘Benim
Büyük Aşkım’ hakkında övgü cümleleri yazan onlarca yazardan biri de Stephen
King. “ Bu kitap çirkin, güzel, dehşet verici ve canlandırıcı” demiş. Stephen
King’in bu bölümleri beğenmiş olduğunu tahmin etmek mümkün. Çünkü Tallent iyi
bir anlatıcı.
Kişiliği gelişmekte olan Turtle’ı babasıyla
kurduğu zoraki sevgi bağının yerine koyacağı Jacop’la ilişkisi etkiler,
değerlerini, maneviyatını sarsar. Geçmişini, babasıyla
yaşadıklarını sorgulamaya yöneltir ve nihayet babasından kurtulmak için
mücadele vermesi gerektiğini anlar.
‘Benim Büyük Aşkım’ çok boyutlu bir
roman. Ana teması aile içi şiddet ve ebeveynin cinsel istismarı can yakıcı bir sorun.
Bu soruna kurbanın gözünden bakmakla kalmıyor, dünyanın hızla bozulan ekolojik
dengesine de, doğa “medeniyet” çatışmasına da doğanın içinde cevap arıyor. Tüm
bunları alışılmadık tipte ve karakterde bir genç kızın gelişimini de ihmal
etmeden yapmaya çalışıyor. Büyük oranda da başarılı oluyor. 445 sayfayı
soluksuz okuyorsunuz. (27.12.2019, Hürriyet Kitap Sanat).
Yorumlar