“On iki beygir kuvvetinde bir yazı makinesi”


Kafkasya göçmeni bir ailenin çocuğu. O kadar yoksul ki yalın ayak işe gidip geliyor. Ama akıllı, ilgili ve meraklı. Aktarlık mesleğinde uzmanlaşıyor. Hazırladığı tarifler çok beğenilince kazancından daha çok bahşiş almaya başlıyor. Kazandığı parayla özel ders alıp okuma yazma öğrenmekle kalmıyor, yabancı dillere de merak salıyor. Ağabeyine yazdığı mektuplardaki anlatımının güzelliği dikkati çekiyor. Ağabeyinin yanında çalıştığı Midhat Paşa’ya bu yeteneği bildiriliyor. Memuriyete başlıyor.
Midhat Paşa küçük Ahmet’i o kadar beğenip takdir edecektir ki kendi adını verecek, bu başarılı genç artık Ahmet Midhat olarak anılacaktır.
Yazar, çevirmen, gazeteci, yayıncı, matbaacı, öğretmen… Ahmet Midhat, bir çok işi aynı anda başarıyla yapan çok yetenekli bir aydın. Entelektüel. Türk romanının kurucusu olmuş, en uzun ömürlü gazetelerden birini yayımlamış, genç yazarları, özellikle kadın şair ve yazarları desteklemiş. Başta roman türünde olmak üzere ders kitabından ansiklopediye dek hemen her türde ve konuda yazmış. Üç yüzün üzerinde kitaplaşmış eseri var. Bu arada Matbaa-i Âmire Müdürlüğü, Karantina Başkatipliği, Meclis-i Umur-ı Sıhhiye İkinci Reisliği gibi devlet görevlerinde bulunmuş. Darrüşafaka gibi kurumlarda hayır işlerine etkin bir biçimde katılmış. Gönüllü öğretmenlik yapmış.  
Sayısız işi aynı anda yapan Ahmet Midhat’ın çok renkli bir sosyal hayatı da varmış. Geniş bir arkadaş çevresi, balıkçılık, avcılık gibi merakları, Türkiye’nin ilk su markalarından Sırmakeş sularını ürettiği çiftliğiyle 24 saati dolu dolu yaşayanlardan.
Gençlik çağlarında annesine, babasına, kardeşlerine bakmış, yetişkinliğinde iki hanımdan on çocuk sahibi olarak büyük bir aile kurmuş. Tüm aile fertleriyle, çocuklarıyla yakından ilgilenmiş. Öğretmenleri, hayat rehberleri olmuş. Bu çocuklardan biri de Kâmil Yazgıç.
Kâmil Yazgıç, okumaya yazmaya meraklı eli kalem tutan bir doktor. Ahmet Midhat da oğlunun bu yeteneğini fark etmiş olmalı ki onu hep yakınında bulundurmuş. Bu sayede Kâmil Yazgıç, yakın bir arkadaşı gibi babasının iş hayatının, dostluklarının şahidi olmuş. Belleğinde değerli anılar biriktirmiş. Bu anıları da babasının ölümünden sonra Ahmet Midhat’ı yeni nesillere tanıtmak amacıyla kaleme almaya başlamış. Gazetelerde yayımlanan anıların bir bölümünü 1940’da kitaplaştırmış.
Çalışkan akademisyenlerden Erol Gökşen, unutulmaya terk edilmiş bu kitabı yeniden yayıma hazırlamakla kalmamış, Kâmil Yazgıç’ın babasıyla ilgili gazetelerde kalmış anılarını, Ahmet Midhat’la ilgili olarak katıldığı bir tartışmayı da derlemiş ve ortaya ‘Ahmet Midhat Efendi ve Dönemi’ kitabı çıkmış.
Kâmil Yazgıç, anlatmaya babasının kendi yaşamı hakkında anlattıklarıyla başlıyor. Ahmet Midhat çocukluk çağından itibaren başından geçenlerin bir bölümünü oğluna oldukça dostane bir havada anlatmış. Çuvaldızı kendine batırmayı ihmal etmemiş. Başarıları kadar hatalarından, yanlışlarından da söz etmiş.  
Kâmil Yazgıç, lise ve üniversite yıllarında boş zamanları babasının gazetesinde geçirdiği için Ahmet Midhat’ın yakın çevresini de tanımış. Gazetecilik, yayıncılık işlerine şahit olmuş. Ahmet Rasim, Cenap Şahabettin, Ahmet İhsan, sonradan eniştesi de olacak olan Muallim Naci gibi dönemin önemli yazarlarıyla ilgili anıları da var. Kâmil Yazgıç, aile yaşamını da anlatıyor. Böylece Ahmet Midhat’ın özel hayatına da birinci elden tanıklık etmiş oluyoruz. Dönemin gündelik hayatını da ayrıntılarıyla öğreniyoruz.
Kâmil Yazgıç iyi bir anlatıcı Ahmet Midhat’la ilgili bir çok anekdotu, fıkralaşıp halkın diline düşmüş anıları onun kaleminden keyifle, gülümseyerek okuyoruz. Büyük usta Ahmet Midhat ve dönemini anımsamak, öğrenmek için iyi bir vesile.  (17.04.2020, Hürriyet Kitap Sanat).                 

Yorumlar