Bir hamam cininin İstanbul seyahatnamesi


Murathan Mungan velut bir yazardır. Okurları da onun sık sık ve edebiyatın değişik alanlarında kitaplar yayımlamasına alışkındır, ilgiyle izlerler. 2017’den sonra hızını yavaşlatmış gibi görünüyordu ki Hamamname geldi. Hamamname, kendini kolayca ele vermeyen bir kitap, arka kapak yazısı yok. Ön kapakta da Osmanlı nakışlarını anımsatan soluk iki desen arasında yine aynı solgunlukla yazarın ve kitabın adı yer alıyor.

‘Hamamname’ adı normal okura hamamla ilgili bir kitap okuyacağını, bu kitabın da “name”li olacağını düşündürür. Biraz Dîvan edebiyatıyla ilgili okurlar ise ‘Hamamname’nin ha­mamla ilgili manzumelere verilen ad olduğunu anımsayacaktır. “Dîvan edebiyâtında hamamı veya hamamdaki bir güzeli tasvir eden manzûme, hamâmiye” diye tanımlıyor Hamamname’yi sözlükler.

Kitabın adının bendeki ilk çağrışımı Murathan Mungan’ın 1985’de yayımlanan ilk öykü kitabı Son İstanbul’daki CÇ öyküsü oldu. ‘Hamamname’nin de o öyküdeki gibi hamamda geçen, hamama gelenlerin yaşamlarına açılan, ilişkilerine yoğunlaşan, ama bu kez tarihi bir anlatı olduğunu umdum. Sanırım bunda sosyal medyada dolaşan, ‘Hamamname’nin bir gizli tarih romanı olduğu söylentisi etkili oldu. Ama bambaşka bir kitapla karşılaştım.

Sanırım Murathan Mungan arka kapak yazısıyla okurun yönlendirilmesini istememiş. Herhangi tanıma, kalıba girmeden, yani ‘hamam’ çağrışımından benim gibi hamamlı bir öykü beklentisine girmesini ya da ‘name’ sözcüğü yarattığı bir şiir kitabı okuyacağını düşünmesini istememiş. Bir Murathan Mungan kitabı okuduğunu düşünsün, yeter demiş. O nedenle de kitap hakkındaki açıklamayı sona saklamış. Kitabın son cümlesini, “Daha diyecek çok söz var ama geçelim”i okuduktan sonra kitabı bırakmaz sayfayı çevirirseniz Murathan Mungan’ın kitapla ilgili açıklamasıyla karşılaşıyorsunuz.     

Murathan Mungan, kitabın sonundaki açıklamasında “Böyle bir kitap yazma düşüncesi, daha ben Ankara’da yaşarken seksenlerde ortaya çıkmıştı” diye söze başlıyor. 1995 yılında 40. yaşı için hazırladığı Murathan ‘95 kitabında yer alan “Ufuk Ayarı” bölümündeki “Ölmeden Önce” başlıklı yazısında da okurlarını bu tasarısından haberdar etmiş. “‘Hamamname’ diye bir kitap yıllardır dönüp duruyor kafamın içinde. Bir gizli tarih romanı. Birkaç, yüzyıl önce bir İstanbul hamamına yerleştikten sonra, çeşitli hamamları gezerek günümüze kadar gelmiş, bir hamam cininin ağzından, İstanbul’un son birkaç, yüzyılını, yalnızca hamamdan görünen yanlarıyla dinlemeyi ve dinletmeyi amaçlıyorum,” demiş. 26 Haziran 2009’da da yazmaya başlamış. Kitabın yazımı da on yıl kadar sürmüş.

Öncelikle Murathan Mungan’ın böylesine zaman aşırı bir şekilde planlı çalışabilmesine, 1995’de not ettiği bir tasarıyı unutmayıp 2009’da yazmaya başlamasına ve kim bilir araya neler girmesine rağmen sebat edip on yılda tamamlayıp yayımlamasına gıpta ettiğimi söylemeliyim.    

Hamamname, ilk şiir kitabım Osmanlıya Dair Hikâyat’tan sonra, Osmanlı malzemesine bu çapta bir yoğunlukla ilk geri dönüşüm sayılabilir” diyor. Demek ki Osmanlı’yla ilgili başka çalışmalar da gelecek.

Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü’nde hamamname’yi “Ha­mamla ilgili manzume, hammamiye. Da­ha çok hamamı ve hamamda bir güzeli tesvîr amacıyla yazılırdı” diye açıklamış İskender Pala. Evlerde banyo bulunmadığı düşünülürse hamamın o zamanlardaki önemi ortaya çıkar. Hamamlar toplumun temizlik ihtiyacını giderdiği yerler olmakla kalmıyor, buluşma yeri olarak da kullanılıyor. Toplu eğlence ve sohbetler de hamamlarda gerçekleşiyor. Hiç tanımadığınız kişilerle orada karşılaşmanız, dost hatta aşık olmanız da mümkün. Bu nitelikler göz önüne alınırsa hamamların edebiyatın konusu olması kaçınılmaz.  Divân şairle­ri de hem hamamda görüp âşık oldukları mahbûb için, hem de hamamlardaki eğlence meclis­lerini konu alan şiirler yazmayı gelenek haline getirmiş. İskender Pala, Beşiktaş'ta yaptırılan bir hamamı anlatan eseriyle Türk edebiyatında ilk hamanınâmeyi Gazali Deli Birâder'in (XVI. yy.) yazmış olduğunu belirtiyor.

Murathan Mungan ‘Hamamname’siyle bu geleneğin son ve çağdaş bir halkasını oluşturuyor. Kitap hamamda başlıyor. Hamamların özelliklerini yapıdan, kullanılan giysi ve gereçlerden yola çıkarak anlatarak, orada yaşananları hikaye ederek gelişiyor ama hamamla sınırlı kalmıyor. Öncelikle hamamın kavram olarak getirdiği tüm çağrışımların izini sürüyor. Diğer yandan tarih belirtmese de hamamlarda yaşanan ve toplumu etkileyen, belleklerde, anılarda kalmış önemli olaylara da değiniyor. Derinlemesine bir tarih çalışması yaptığı, okuduklarını özümseyip kendi sesiyle dillendirildiği anlaşılıyor.  

Ölümsüz hamam cininin sulara katılıp zaman ve mekan değiştirmesiyle de suyun çağrıştırdığı hemen her konuya İstanbul’la bağlantısı içinde değiniyor. Çeşmeler, su kaynakları, su yolları, bentler, sarnıçlar, külhanlar konusu oluyor. Onları anlatırken bir bakıyorsunuz, İstanbul’un rüzgârlarına, Boğaz’ın akıntılarına, hatta balıkçılarına geçmiş. Üstelik her şeyi güzel bir edebi dille, şiire, öyküye, masala yönelerek anlatsa da isim vermeyi, listelemeyi de ihmal etmiyor. Anlattıkları somutlaşıyor. İstanbul’un o hamamlarını, çeşmelerini, su kaynaklarını gidip görmek arzusuyla doluyorsunuz.

Murathan Mungan metnin edebi yapısını bozmamak için olsa gerek hiç dipnot vermemiş, kaynak göstermemiş. Neyse ki sondaki açıklamada esin kaynağı olan yazarları açıklamış. “Bu kitabın harcında başta Reşad Ekrem Koçu olmak üzere, Ebüzziya Tevfik, Ahmet Refik, Enderunlu Vâsıf, Ahmet Rasim, Sermet Muhtar Alus, Semavi Eyice, Hamamcılar kethüdası Derviş Ismail, Enderunlu Fâzıl Bey gibi nice yazarın bıraktığı mirasın hakkı vardır. O mirasın nefesiyle yazılmıştır” demiş. Bir kaynakça da verse, Hamamname, keyif ve merakla okunan, çok şey öğrenilen iyi bir edebiyat eseri olarak kalmaz, İstanbul hakkında derinlemesine okumalar yapacaklar ve araştırmacılar için bir başvuru kaynağı da olurdu.

‘Hamamname’ sanıldığı ya da söylendiği gibi bir gizli tarih romanı değil. Bir öykü ya da şiir kitabı da değil. Zaman zaman şiire, kısacık anlatı parçalarına, mesellere rastlasanız da son zamanlarda moda olduğu gibi bir türlerarası kitap da değil. Birbirine bağlı, kısalı uzunlu bölümlerden oluşan yekpare bir deneme kitabı. “Deneme” denilince okurda sıcak çağrışımlar oluşmadığı düşünüldüğünden olsa gerek böyle bir tanımlama yapılmamış kitap için ama okuyup bitirdiğinizde deneme türünün yetkin örneklerinden biri olduğunu anlıyorsunuz. (04.09.2020)


Yorumlar