“Artık 'bestseller' değil, 'fastseller' kitaplardan bahsedebiliyoruz; tıpkı fastfood gibi!..” diyor Tayfun Atay, 'gelecekçi' (fütürist) yazar Alvin Toffler’in görüşlerinden yola çıkarak. Türkçesi 1974’de basılan ‘Şok: Gelecek Korkusu’ adlı kitabında Toffler; “halkın bir kitaba -çok yaygın bir kitap bile olsa- gösterdiği ilginin süresi daralmaktadır. The New York Times gazetesinin yayımladığı listede en çok satan kitapların yaşam süreleri hızla kısalmaktadır. On yıllık bir süre içinde ortalama bir bestseller'ın yaşam süresi, yaklaşık olarak altıda bir kısalmıştır,” demiş, hem rafta kalış süresi, hem de içerik açısından değerlendirip “Kitap, aylık dergilerin geçiciliğine ulaşmaktadır. Gerçekte birçok kitap, kalın dergiden başka bir şey değildir,” diye eklemiş.
Alvin Toffler’in
öngörülerine katılmamak elde değil. Kuşkusuz aradan geçen 50 yıl sürede daha
başka değişimler de oldu bu öngörüyü doğrulayacak. Bunlardan en önemlisi de
‘internet devrimi’dir. İnternet devrimi, öncelikle dergiciliği, ardından
gazeteciliği derinden etkiledi, gereksiz hale getirdi. Kağıda basılan
dergilerin sayısı hızla azaldı. Çünkü her internet sitesi bir dergi haline
geldi ve oturduğunuz yerden bir kuruş ödemeden ulaşmanız mümkün. Günlük
gazetelerin tirajları da hızla eridi. Çünkü habercilik hızında sosyal medyanın
anında haberleriyle yarışa bilmeleri mümkün değil. Ama kağıda basılı kitabın
tahtını sarsamadı. E-kitap bütün çabalara rağmen kağıt kitabın yerini almadı.
Başka bir tartışma konusu ama internetin okuma temelli bir etkinliğe neden
olduğu için kitap okuma oranlarının artmasına katkı sağladığını da düşünüyorum.
Kitabın başına neler
geleceğini ise Toffler’den çok daha önce Adorno zaten öngörmüştü. Kültür
endüstrisinin bir parçası haline gelen kitabın hızlı tüketilmesi gerekiyor.
Tıpkı müzik, sinema ve tv dizileri gibi…
'Bestseller' diye
tanımlanan ve çoğu roman türünde olan kitaplar da bu amaçla üretiliyor. Tıpkı
bir şarkı ya da film gibi pazarlanıp hızlıca satın alınması, hemen tüketilmesi
arzu ediliyor.
Toffler, rafta kalış
süresinin kısalığında dikkat çekmiş. O bir ay rafta kalmaktan söz ediyor. Oysa
bu süre günümüzde tahammül edilemez bir uzunlukta. 70’li yıllardan sonra rafta
kalış süresi önce bir haftaya, sonra birkaç güne düştü. Günümüzde kitapçı
rafına hiç ulaşamayan binlerce çeşit kitap var. Çünkü 70’li yıllarda bir – iki
bin olan yeni kitap çeşidi günümüzde 60 binlerde ve kısa sürede 70 bini
bulabileceğini umabiliriz. Sadece bu yıl çıkan kitapları sergilemek isteseniz,
rafları o kitapları alacak büyüklükte kitapçı bulamazsınız.
Hep satanlarla birlikte
Türkiye kitap pazarında 125 bin çeşit kitap var. Kitapçıların yayın hızına
yetişemeyip raflarında sergileyemediği kitaplara okurun ulaşabilmesi pek mümkün
görünmüyor. Büyük reklam kampanyaları ile yüz elli bin adetlik ilk baskılarla
sunulan bestseller adayı romanlar kaplıyor rafları. Okura bu kitapları okuması
önerilmek bir yana dayatılıyor. İnternet kitapçıları da bu modaya uydu,
nitelikli kitaplara, küçük yayıncılara sitelerini kapayarak kendi kuyularını
kazıyorlar. Çünkü ne kadar dayatılsa da okurun tercihi hızlısatan’dan yana
değil.
Okur çoktandır
yayıncıların hızlı satması için ürettikleri kitaplara beklenen ilgiyi
göstermiyor. Ancak bir – iki hafta çoksatanlar listelerinde yer alabiliyor,
çoğu listelere bile giremiyor.
6-7 yıldır
listelerimizde hep aynı kitaplar var. Bu kitaplar Adorno’yu, Toffler’i, Tayfun
Atay’ı, beni ve tabii tüm yayıncılık sektörünü yanıltarak ve arkalarında hiçbir
reklam kampanyası olmadan bu listelere girdiler ve hiçbir karşı atak onların
yerini sarsamıyor. Bu kitaplar fastseller “hızlı satar” da değil, bestseller
yani “çoksatar” da değil longseller yani “hepsatar” kitaplar.
Türkiye’nin çoksatar
listelerindeki kitaplar uzun yıllardır hepsatar’lar. Sabahattin Ali, Stephan
Zweig, Vascencolos, Orwell, Saramago, Camus… Pandemi günlerinde de bu durum
değişmedi aksine klasikler lehine arttı, listelerde yer alan hepsatar’lara
yenileri eklendi.
Onlar her zaman kitapçı
raflarında ve her zaman çoksatar listelerinde. Ancak zaman zaman çok az sayıda
bestseller olması amacıyla üretişmiş kitap onların arasına girebiliyor ama
hızlıca listelerden de raflardan da düşüp unutulmaya terk ediliyor.
Okurun neden yeni
üretilen kitaplara, bestseller’e de fastseller’e de iltifat etmeyip “Modern
klasikler” denilen bu kitapları satın aldığını, üstelik o yazarların başka
kitaplarını değil de hep aynı kitapları aldığını araştırmak sosyologların ilk
işi olmalı bence. Bu toplumu anlamanın yollarından biri de okurun bu tercihini
çözümlemekten geçiyor. )4.08.2020)
-
Tayfun
Atay, “Kitabın Ölümü” https://t24.com.tr/yazarlar/tayfun-atay-pazar/kitabin-olumu,25659
Yorumlar