Kitapların ilk sayfalarında yer alan yazar biyografileri, hele yazarın bir kitabını ilk kez okuyorsanız onunla tanışmanın en önemli adımıdır. Zaten yayınevlerinin böyle bir uygulamaya yönelmelerinin nedeni de budur; yazarı tanıtmak.
80’li
yıllardan sonra yayıncılığın sektörleşmesi, kitap yayınının sadece bir kültürel
etkinlik değil hem yazar hem de yayıncı için gelir getirebilecek bir faaliyet
olduğunun anlaşılması bu işe daha fazla özenilmesini gerektirdi. Baskı
tekniklerinin gelişmesi, ofset baskı, masa üstü yayıncılık gibi gelişmeler de
bunu kolaylaştırdı. Kitabın kapağına özenilmeye, arka kapağa tanıtıcı yazılar
konulmaya başlandı. Yazarın adının kapakta kitabın adından daha büyük olması ve
biyografilerinin kitaplarda yaygın olarak yer almaya başlaması da bu
yıllardadır. Yayıncılık da müzik ve sinema gibi kendi starlarını yaratmaya
başlıyordu artık. Reklam kampanyaları, imza günleri, boy boy fotoğrafların yer
aldığı röportajlar 80’lerden itibaren sıkça görülmeye başladı. Çok satmak için
çok tanınmak gerekiyordu.
Kitabın
konusu kadar yazarın yaşam öyküsü de merak ediliyordu artık. Arka kapaklar
yetmedi, ikinci sayfaların neredeyse tamamını kaplayan başarılarla dolu
biyografiler kitaplarda yer almaya başladı. Yazar ne kadar çok satıyorsa
biyografisi de o kadar uzun oluyordu sanki. Çok satmanın yetmediğini düşünen
yazar çok başarılı ve çok önemli olmak gerektiğini düşünüyordu sanırım. Tabii
çok satmanın yanı sıra çok önemli “edebiyatçı” olmak, sadece Türkiye’de değil
tüm Dünya’da tanınmak ve okunmak istiyordu. Biyografisine bu arzular da
yansıyordu. Ne kadar çok dilde kitapları yayımlanmış, ne kadar çok ödül almış,
ne kadar önemli faaliyetler yapmış… Yazarın aldığı ödüllerin listesinin yaşam
öyküsünden de, yazdığı kitapların adlarından da uzun olduğu biyografiler var.
Bu
kadar çok ödül almak, bu kadar çok dile çevrilmiş olmak okurun gözünde değerimi
artırır diye düşünüyorlar sanırım. Çok dile çevrilmek mi yoksa büyük yabancı
yayınevlerinden yayımlanmış olmak mı önemlidir? Yani kitabınızın Penguin’den mi
yayınlanması yoksa para karşılığı kitap basan matbaadan bozma yayınevinden mi
çıkmış olması? Biyografinizde yer verecekseniz Penguin mi matbaadan bozma
yayınevi mi, hatta Türkiye’deki kendi yayıncınıza mı yayınlattığınız önemli
değil. Hatta çevirtmiş ama yayınlatamamış bile olabilirsiniz. Ne gam! Çünkü
sadece sayı veriyorsunuz. “Kitapları 23 dile çevrildi” diyorsunuz. Okur da
“Vay! Bu kitabın yazarı dünya çapına” diye düşünüyor. Bu bilgiye kanıp yazarı
önemseyen ve kitaplarını yayımlayan büyük yayıncıları da gördük.
Ödüllere
gelince, okur Orhan Kemal Roman Ödülü ile İstanbul Kültür Üniversitesi’nden
Yılın En Beğenilen Yazarı Ödülü almak arasındaki farkı bilmiyorsa, “ABD’de
Barnes & Noble Yeni Büyük Yazarların Keşfi Yarışması’nda finalist oldum”
dediğinizde Barnes & Noble’ın bir kitapevi zinciri olduğundan habersizse ve
bir kitapevinin yarışmasında finale kalmanın pek de övünülecek bir şey
olmadığını takdir edemiyorsa belki etkiler. Ama “Dünya çapında önemli bir
yazar” olduğunuz etkisini yapmak istiyorsanız en cahil okur bile internette
kısa bir arama yapıp “Üstadım bari International Man Booker Ödülü’nün Kısa
Listesi’ne girseydin!” diye düşünür. Biyografinize “Mevlânâ Büyük Ödülü’nü
aldım” diye yazmışsanız belki Mevlana’yı Rumi diye tanıyıp önemseyen
entelektüel İngiliz okur yanılıp “Demek Türkiye’de Rumi’nin adına verilen
önemli bir ödül var ve bu ödülün büyük olanını da yazar almış” diyebilir. Ama
Türk okur için bu bilgi bir şey ifade etmez, çünkü böyle bir ödülü hiç
duymamıştır. Ancak çok meraklıysa internette arar ve bu aramanın sonucu
yazarımız için pek hayırlı olmaz. Mevlânâ Büyük Ödülü’nü bir zamanlar, şimdi adı
anılmayan Kombassan Holding’in vakfı vermiştir yani yapılan işin özel okulların
isimlerini duyurmak umuduyla her yıl onlarcasını dağıttığı ödüllerden farkı
yoktur. Örneğin 2000 yılında Mevlânâ Büyük Ödülü’nü alanların listesi hayli
uzundur. “Basın-Yayın: Avni Özgürel, Ayşe Böhürler, Mehmet Barlas, Nuriye Akman.
Sanat: Engin İnan (resim), Cahide Keskiner (tezhip). Sinema: Perihan Savaş,
Mahmut Hekimoğlu. Spor: Bülent Ulusoy, Hüseyin Özkan. Barış Özel Ödülü: Aliya
İzzetbegoviç. Mevlana Araştırmaları Özel Ödülü: Prof.Dr. William C. Chittick.
Kütüphanecilik Özel Ödülü: Mehmet Lütfi İkiz. Özel Hizmet Ödülü: Devlet Bakanı
Mehmet Keçeciler. Saygı Özel Ödülü: Yıldırım Gürses.” (bkz.
turkiyegazetesi.com.tr/Genel/a92404.aspx). Bu tür bilgileri biyografinizde
yazmakla kendinizi değil ancak o ödülleri önemsetirsiniz. Büyük yazarlara da
böyle jestler yakışır.
Böyle
ayrıntılı biyografilerde ben yazarın bildirdikleri yanında bildirmediklerini de
merak ederim. Bizim çok satan yazarlarımız çok satmanın yanında “büyük, önemli
ve dünya çapında” bir yazar olduklarını bildiriyorlar biyografilerinde. Ama tüm
bunları genç yaşta başarmış izlenimi de yaratmak istiyorlar. Her zaman genç ve
güzel ya da yakışıklı görünmek gerektiğini düşünüyor, çünkü okur kitlesi genç,
liseli ve üniversiteli. Yazara da pop star muamelesi yapıyor. Birlikte fotoğraf
çektirmek kitabını okumaktan önemli. Bunun için on saat imza kuyruğunda
bekleyebilir.
Genç
ve güzel ya da yakışıklı görünmenin en bildik ve kolay yolu gençlik
fotoğraflarınızı yayınlatmaktır. Ama günümüzde hemen her yerde fotoğrafınız
çekildiği için yapabileceğiniz tek şey ya bizzat kendinize estetik operasyon,
örneğin botoks yaptırmak ya da bu işi photoshop’la halletmektir. Fotoğrafta
genç görünebilirsiniz de biyografide bunu nasıl başaracaksınız? Tabii ki doğum
tarihinizi bildirmemekle.
Her
şeyi uzun uzun ayrıntılarıyla biyografilerine yazan yazarlarımız bir süredir
doğum tarihlerini yazmıyorlar. Okurlarına “Ben göründüğüm yaştayım, nüfusta
yazan tarihe aldırma” demek istiyorlar. O zaman biyografinizi tamamen
tarihlerden arındırmanız gerek. Bitirdiğiniz okulların, kitaplarınızın,
aldığınız ödüllerin yıllarını yazdınız mı okura akıl yürütecek ipuçlarını da
vermiş oluyorsunuz. Ama çoğu okur, biyografide yazarın doğum tarihini görmezse,
diğer tüm tarihleri bildirmemesinin bir anlamı kalmıyor, “Hımm, demek ki orta
yaşı geçmiş,” diyor. Yani doğum tarihini bildirmemek aslında “Ben artık genç
değilim” demenin en etkili yolu. Oysa kitabın arka kapağında hatta bazen
kapağında fotoğrafınız yer alıyorsa doğum tarihinizi bildirmeniz avantaj bile
olabilir, okur “Aaa, ne kadar genç görünüyor” diyebilir.
İğneyi
bol bol çok satanlara batırdım biraz da “has” edebiyatçılara batırayım. Onların
arasında da bu doğum tarihini bildirmeme eğilimi yaygınlaşıyor. “Eserle okurun
arasına girmeyeyim” düşüncesiyle olsa gerek hiç fotoğrafını yayımlatmayanları
anlıyorum. Biyografisini yayımlatmamak da bu anlayışla doğru olabilir ama
ikinci sayfaya biyografi diye “İstanbul’da yaşıyor. Barış’ın annesi” yazdırmak
bilgi vermek değil alay etmek oluyor. Yayınevinin biyografi koymak ısrarıyla mı
yoksa okurun yazarı tanıma arzusuyla mı alay ediliyor bilmiyorum. Ama hoş
değil.
Tabii
kitabın içinde yer alacak biyografide bu kadar ketum davranırken ilk gördüğünüz
gazeteciye boy boy fotoğraf çektirip yaşamınızı en küçük ayrıntılarına kadar
anlatıyorsanız yaptığınız sadece artistik bir jest oluyor ve yazar hoşluğu
olarak karşılanıyor. (29.09.2020)
Yorumlar