TÜRK EDEBİYATININ TEK MAVİ BERELİSİ


Doğan Hızlan'ın yeni yayınlanmış kitaplarını okuyurum. Okudukça da bir soru kafamda büyüdükçe büyüyor; Doğan Hızlan'ı tek bir cümleyle tanımlamak gerekseydi nasıl bir cümle kurardık?
Doğan Hızlan, 1937 doğumlu. İlk yazısını 1954'te Yeni Edebiyat dergisinde yayınlatmış. 17 yaşındayken. İlk kitabının yayın tarihi ise 1983. Kitap yayınlatmakta çok geç kalmış. 46 yaşında kitaplı olmuş. İlk yazıdan ilk kitaba geçen yaklaşık 30 yıllık sürede, eleştiriler, kitap tanıtma yazıları, edebiyat - sanat dergileri ve yayınevi editörlükleri, günlük gazetelerde sanat sayfası yöneticiliği, televizyonda edebiyat programları, belgeseller, gazetecilik, gazete yöneticiliği var. Bir çok iş değiştirmiş, çoğu zaman birden fazla işi aynı zamanda yapmış. 
Doğan Hızlan'ın hemen hiç değişmeyen temel özellikleri var. Mavi Bereli adlı kitabının girişinde, "Mavi Bereli" olmanın koşullarını anlatırken bu özelliklerini şöyle sıralıyor; nesnellik, duygularını gizlemek, mantıklılık, tarafsızlık, iyiden, zevkliden, kaliteliden yana olmak, tartışmaya girmemek, polemikten kaçınmak… Tabii ki kendisi hakkında alçakgönüllülük gösteriyor. Yazmadığı özelliklerini de okuyucunun bulmasını, taktir etmesini istiyor belki de…. Onun televizyondaki görüntüsü bile bazı şeyleri sezmeye yetiyor. Beyefendi, çelebi, karşısındaki kişi kim olursa olsun ona ve sözüne değer veren bir hali var. Karşısındakine saygı gösteriyor, sevgiyle yaklaşıyor. Aynı saygı ve sevgiyi de görmek istiyor. Hep ağırbaşlı ve oturaklı. Hatta bu görüntüye bakıp "Doğan Hızlan hiç genç oldu mu?" diye bile düşünebilirsiniz. Ama bu sadece bir görüntü, çünkü biraz yakından tanıyınca onun ne kadar hareketli ve dinamik olduğunu görmemek olanaksız. İçinde hep gizlemeye çalıştığı bir delikanlı var sanki. 
Doğan Hızlan'ın kişiliği net olarak yazdıklarıyla örtüşüyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz özelliklerini bırakıp kitaplarına bakarsak ne görüyoruz? Bir kere tam anlamıyla optimist bir bakış açısı var. İyimser sözcüğü bunu karşılamıyor. Her kitabı, eseri ve tabii yazarı, şairi en iyi, olumlu özellikleriyle görmek istiyor. Sevdiği kitaplar, yazarlar hakkında yazmak istiyor sadece. Şiir Çilingiri'nin girişinde bunu açıkca yazıyor; "Sevdiğim, edebiyat dünyama yerleşmiş şairleri daha çok sevdirmek, şiirsel zevki paylaşmak için yazdım bu yazıları." Edebiyat zevki vermek, şairleri yazarları sevdirmek, kitap okumayı özendirmek ilk amaçları. 
Kitaplar Kitabı'nın iki cildini, şiir kitaplarından söz ettiği Şiir Çilingiri'ni ve düzyazı kitaplarından söz ettiği Düzyazı Ayracı'nı okurken eğer satır aralarında gizli mesajlara dikkat etmezseniz Doğan Hızlan'ı tek amacı okumayı özendirmek olan bir kitap tanıtım yazarı sanabilir, hatta bazı yazarlarımızın iddia ettiği gibi herkese mavi boncuk dağıttığı kanısına kapılabilirsiniz. Bir kanıya varmadan önce yukarıda alıntıladığım cümleyi tekrar okumak gerekli. Doğan Hızlan sevdikleri hakkında yazıyor. Bu noktada şunu düşünmemek olanaksız; yazmadıkları kimler? Sevdiğini söylediği yazarlar, şairler hakkında ne yazmış? Ama dikkatle ve dediğim gibi satır aralarına girerek okuyun. 
Doğan Hızlan, belki de gazetede köşe yazısı yazdığı için kısa yazıyor. Yazıları sohbet havasında. Değerlendirmelerini imgesel diyebileceğimiz, her yana çekilebilir cümlelerle yapıyor. Edebiyatla ilgilenen sıradan gazete okuyucusuna sadece beğeni belirtisi gibi gelebilecek cümlelerle…İlk görüşte böyle hissediyorsunuz. Ama zamanla övgü diye algılanan bir çok cümlenin aslında sıkı eleştiriler olduğu ortaya çıkıyor. Hele bir şair ya da yazar hakkında yazılmış birden fazla yazıyı birarada okuyunca… Şu saptamayı da yazmadan geçemeyeceğim, şiir üzerine en çok yazanlardan biri olmasına ve şiiri çok yakından izlemesine rağmen genç şairler hakkında hemen hiç yazmamış. Eleştirmenler arasında çok popüler bir tavır olmasına rağmen genç bir şaire, yazara zar atmamış. Hep varolan, kendini kanıtlamış, yer etmiş yazarlar, şairler hakkında yazmış. Bir şiir antolojisi hazırlasa hangi şairlerden hangi şiirleri seçerdi, diye merak etmemek olanaksız. 
Doğan Hızlan'ın konumu onun yazılarında neden bu kadar dikkatli ve de tedbirli olduğunu anlamamız için yeterli. Neredeyse, edebiyat hayatının başlangıcından itibaren hep yöneticilik yapmış, dergi çıkartmış, yayınevi editörlüğü, sanat sayfası yöneticilği ve nihayet gazete yöneticiliği yapmış, yapıyor. Bir çok edebiyat jürisinde bizzat yer almasının yanı sıra bir çok edebiyat ve sanat ödülünün fikir babası, işadamlarının, politikacıların, bakanların gönül rahatlığıyla danıştığı bir kişi. Açıkca söylemek gerekirse edebiyat dünyamızın güç odaklarından biri. Böyle bir konumda bulunan birinin yazdığına dikkat etmesi bir yana belki hiç yazmaması bile onun açısından faydalı. Ama, yayınlanmış kitaplarına topluca baktığınızda Doğan Hızlan'ın bu konumunu hemen hiç hissettirmediğini görüyorsunuz. Sözünü sakınmıyor, rahat. 
Doğan Hızlan'ın iyi bir kültürle desteklenmiş ince bir estetik anlayışı olduğunu görüyorsunuz kitaplarını okudukça. Tüm çalışmalara öncelikle "bu okuduğum bir edebiyat eseri mi, değil mi?" diye bakıyor. Yazılarında da okuyucuya bu bakış açısını aşılamaya, sezdirmeden öğretmeye çalışıyor. Edebiyattan gerçek anlamda tad alıyor, onu kendi amacınız için araç olarak kullanmak istemiyorsanız, estetikten yana bir bakış açınız varsa tartışmasız kabul edebileceğiniz, altına rahatlıkla imza atabileceğiniz yazılar yazıyor. Onun için her zaman edebi tercih öncelikli, politik yaklaşım, dostluklar, çıkarlar gözardı edilebilecek konumda. 
Dostluklar sadece anma yazılarında, ölünün ardından konuşmak gerektiğinde belirginleşiyor. Sanıyorum onun kadar çok anma yazısı yazan olmamıştır. Vefakar bir dost olduğunu işte o zaman seziyorsunuz. Edebiyata ilişkin hiçbir şeyin kolayca harcanmasına gönlü elvermiyor. Zamanı olsa iyi bir araştırmacı olabileceğinin işaretlerini veriyor. Celal Sılay ve Ercüment Behzat Lav çalışmaları bu arzusunun ve tabii özelliğinin tipik örnekleri. Onun yaşında ve iş yoğunluğunda çok az yazarın böyle bir çalışmaya gireceğini hepimiz biliyoruz.
"Bütün Saadetler Mümkündür" başlıklı yazısı gibileri, eğer yoğunlaşsaydı ve biraz daha fazla emek verseydi Türkçenin en iyi denemecilerinden biri, belki de birincisi olacağının örneklerini veriyor. Gazetecilik ve yoğun iş temposu, kuşkusuz Türk edebiyatını çok çalışkan bir araştırmacıdan ve iyi bir denemeciden yoksun bırakmış. 
Sloganı, "İyiden, güzelden yana taraftar olmak". Sadece bu koşulla taraf olmayı kabullenebiliyor. Mavi Bereli en çok taraf olduğu yazılarından oluşuyor. Kültür - sanat hakkında genel kanıları, devletin ve kurumların tek yanlı bakışını, edebiyatı ve Türkçeyi yozlaştırma çabalarını hep bu bakışla eleştiriyor. Eleştirilerinde "insaf ve doğruluk" dengesini bulmaya çalıştığını yazıyor. Gerçekten de okuduğunuz yazılarda başka bir niyet sezmiyorsunuz. Siyasi tavrından söz etmek gerekirse, demokrat, özgürlükçü bir bakış açısı var. Hayatı, sanatı ve edebiyatı sınırlayan hiçbir tavrı kimden ve nasıl gelirse gelsin onaylamadığı gibi, bu tavırlara bütün gücüyle karşı çıkmaya çalışıyor.    
Baştaki "Doğan Hızlan'ı tek bir cümleyle tanımlamak gerekseydi nasıl bir cümle kurardık?" soruma dönersek cevap ortada; Doğan Hızlan, bir edebiyat adamı. Ve bu özellikte ülkemizde çok az insan var. Kıymetini bilelim. 
Şiir Çilingiri, Doğan Hızlan, Yapı Kredi yay.
Düzyazı Ayracı, Doğan Hızlan, Yapı Kredi yay.
Mavi Bereli, Doğan Hızlan, Yapı Kredi yay.
Hüsran Filizleri, Celâl Sılay (Haz. Doğan Hızlan, İhsan Yılmaz), Yapı Kredi yay.
Bütün Eserleri, Ercüment Behzat Lav, (Haz. Doğan Hızlan, İhsan Yılmaz), Yapı Kredi yay.

Yorumlar