Herkes bir gün yalnızlığına sığınır


Meşa Selimoviç’i kendisine Dünya çapında ün kazandıran ve başyapıtı sayılan ‘Derviş ve Ölüm’le tanırız. Tam adıyla Mehmet Meşa Selimoviç büyük bir yazar. Eserleri birçok dile çevrilmiş. Özellikle Derviş ve Ölüm ve Kale'yle Dünya edebiyatı içinde önemli bir yeri var. Bir yanıyla Dostoyevski'ye ve modernizme, bir yanıyla bilinç akımı tekniğine bağlanan kendine has bir anlatım tarzı olduğu belirtiliyor. 

MEB'in tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan, otuz dile çevrilmiş ve birçok önemli edebiyat ödülüne layık görülmüş, sinemaya uyarlanmış bir başyapıt Derviş ve Ölüm. Osmanlı yönetimindeki Bosna’da geçmesi, İslami göndermeleri, tasavvufla kurduğu bağ nedeniyle Türk okurun özellikle ilgisini çeken bir roman. Derviş ve Ölüm’le bağlar kuran önemli eseri Kale’yi de Türkçede okumuştuk. Şimdi Ketebe yayınları bu büyük ustanın Türkçedeki çevirilerine yeni katkılarda bulunuyor. 2019’da ‘Kızıl Saçlı Kız’ öykü kitabı yayımlanmıştı. Bugünlerde Selimoviç’in son dönem eserlerinden ‘Ada’ Azra Blekiç Aydoğan ve İbrahim Hakan Aydoğan çevirisiyle raflarda yerini aldı. 

Meşa Selimoviç Ada’da birçoğumuzun hayalini kurduğu, büyük kenti terk edip küçük bir yerde, doğayla iç içe bir hayat kurmanın öyküsünü anlatıyor. “Yazların parıltılı, kışların ise kasvetli ve gri olduğu” bir adada mezarlığa çok yakın küçük balıkçı kasabasına uzak bir evde yaşayan yaşlı bir çiftin öyküsünü anlatıyor Selimoviç. Adam, balık tutarak, adada dolaşıp kendi kendine konuşarak günlerini geçiriyor. “Yemek yapmak, temizlik, çiçekler, tavuklar, hayalini kurduğu piyano” da kadının işleri. İkisinin de hayatında biraz hüzün ve bolca anı var.

Şehir karmaşasından bunalan birçok çiftin hayalini kurduğu emeklilik yaşamıdır bu. İvan ve Katarina uygarlıktan kaçıp doğaya, Dalmaçya sahilindeki bu küçük adaya yerleşmişlerdir. Meşa Selimoviç, doğrusal bir öykü anlatmıyor, her biri kendi içinde birer öykü olarak okunabilecek bölümlerde İvan ve Katarina’nın hem adadaki yaşamlarını, duygu ve düşüncelerini yansıtıyor hem de adaya gelmeden önceki yaşamlarını, geçmişteki anıları yani adaya gelmelerini sağlayan olayları ve koşulları ele alıyor.

Her bölümde, her öyküde gittikçe netleşen, berraklaşıp kahramanlarının gerçekliğinin ve ruh hallerinin en derinlerine ulaşan bir anlatı. İvan ve Katarina birlikte ama yalnızdır. Birbirleriyle konuşurlar ama birbirlerini anlayamazlar, dertlerini anlatamazlar. Bu küçük adada, gözlerden ırak bu evde kendileri de birer ada olmuştur.

İkisi de bu adaya gelip yaşama fikrinin diğerine ait olduğunu düşünür ve yanlış olduğuna kanaat getirir. İlk bakışta hoş gözüken adada yaşama fikri sıkmaya başlamıştır ve şehirdeki yaşamlarını özlerler. Ömrü boyunca hep bir şeylerden kaçmış olan İvan, kalsaydım politikaya atılırdım diye kendini kandırır, Katarina, daha da eskileri özler, piyano çalmaya devam etseydim şimdi ünlü biriydim diye hayıflanır. İncir kabuğunu doldurmayacak meselelerden didişir ve tartışırlar. Ama adaya gelmek, burada yaşamak sadece bir heves, hoş bir fikir değildir, onlar için bir zorunluluk da olmuştur. Maddi şartlar bunu gerektirmiştir. Adadan geriye dönüş madden de mümkün değildir. Selimoviç, bu gerçekliği her bölümü oluşturan öykülerde ince ince işleyerek, duru bir üslupla anlatır.

İvan ve Katarina’nın adaya yerleşmesi ve yalnızlıkları aynı zamanda modern yaşam şartlarının bir sonucudur. Günümüz aile yapıları gevşektir, aile bireyleri arasında dayanışma yoktur. Anne baba sorumlu davranıp maddi sıkıntı çekmesin diye oğullarına evlerini vermiştir ama misafir olarak bile kendi evlerinde kalmaları hoş karşılanmaz. Adaya yerleştikten sonra da oğulları, gelinleri ve torunları kapılarını çalmaz. Oysa pek tanımadıkları bir akrabanın ziyareti bile onlar için şenlik demektir.  

Katarina hemen hiç evden çıkmaz ama İvan’ın kendi kendiyle konuşarak yaptığı yürüyüşler zaman zaman küçük kasabaya ulaşır. Aldığı hiçbir selamı karşılıksız bırakmayacak, dost canlısı bir yapıda olan İvan kasabada hiç kimseyle dostluk kurmayı başaramaz. Şehrin kalabalığında yaratılan ve zamansızlıkla açıklanan izole hayatın bir benzerine burada da mahkum olmuşlardır. Selimoviç, İvan ve Katarina’nın yaşamlarından somut olaylarla yalnızlık ve yabancılaşma olgularını da örnekler.

Yaşlanma, hastalıklar, hemen yakındaki mezarlıkla simgelenen ölümün gelmekte oluşu da İvan’ın huzursuzluğunun nedenlerindendir. Sık sık geçmişe dönmesinde, hesaplaşmalara girmesinde koca bir ömrü boşa tükettiği düşüncesinin de etkisi vardır.  

Ada, hem konu, hem anlatım ve uslup açısından Meşa Selimoviç’e ün kazandıran Derviş ve Ölüm ve Kale'den çok farklı bir anlatı. Derinlikli, duru, sade ve akıcı bir eser. Büyük bir ustanın son dönem eserlerinden biri olarak seçkinleşiyor ve farklılaşıyor. Günümüz insanının, bizlerin özlemlerini, duygularını içtenlikle yansıttığı için kolayca kahramanlarıyla özdeşleşilen, benimsenen bir anlatı. (22.01.2021,Hürriyet Kitap Sanat). 

Yorumlar