Orhan Pamuk yeni fotoğraf albümü ‘Turuncu’ ile evinin balkonunu terk edip elinde makinesi sokaklarda yürümeye başlıyor. İstanbul’un merkezindeki ama gözlerden ırak tarihi mahallelerin sokaklarında geziyor geceleri. Elli yıl önceki İstanbul'dan kalan imgeleri, daha çok da bir ışığı, bir rengi arıyor. Geceleri sokaklarda yürürken evlerin pencerelerinden yansıyan, sokak lambalarından vuran turuncu ışığı arıyor. O yumuşacık, biraz sakin, biraz huzurlu turuncu ışığın yerini önce floresanların, sonra parlak beyaz bir ışığın aldığını fark etmiştir çünkü. Kendisini asıl şaşırtan bu değişimi kimselerin fark etmemesi, sözünü ettiğinde de umursanmamasıdır.
Geceleri yürüyüşlere çıkıp birkaç adım
arkasından gelen korumasının verdiği güvenle tekinsiz arka sokaklara dalıyor,
kamerasını turuncu ışığın etkisiyle sihir kazanan görüntülere doğrultuyor. O
turuncu ışığı yakalayıp görüntü olarak kaydederken biz de o mahallelerde
romancının bakışıyla neler yaşandığını, hangi imgelerin kayıtlara geçtiğine
şahit oluyoruz.
Sık sık da turuncuya karışan, bazen de
hakim olan beyaz ışıkla karşılaşıyor. Şehrin eski mahalleleri, oralarda
yaşayanlar, tıpkı diğer semtlerdeki gibi beyazlaşmakta yani tek tipleşmektedir.
Çukurcuma’da da, Dolapdere’nin Çukur Mahallesi’nde de, Kasımpaşa’da da Unkapanı’ndan
Fatih’e doğru tırmanan yoksul sokaklarda da aynı ışık, aynı görüntüler vardır.
Beyaz ışığın turuncuyu ezmeye başladığı
mahallelerde hep o tekdüze bitişik nizam, hiçbir uyum ve güzellik içermeyen
binaları, siluetlerini görürüz. Bu aslında kasaba mimarisidir. Bu sokaklarla
Anadolu’nun çarpık kentleşmeyle oluşmuş kasaba sokaklarını, İstanbul’un daha
dışarlıklı yoksul mahallelerini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Belki de
bu aynılık nedeniyle Orhan Pamuk gezdiği mahalleleri, sokakları listelememiş.
Fotoğrafları adsız bırakmış.
Turuncu’nun 178 sayfasında yer alan 352
fotoğrafta bu görüntüler tekrar tekrar karşımıza geliyor, bir yığın
oluşturuyor, yeknesaklaşıyor ve nihayetinde albüme bakan göz farklılıkları
arıyor. Orhan Pamuk da öyle yapmış. Güvenlik gerekçesiyle haklı olarak biraz
uzak dursa da bu tek düze, çirkin yapılaşmanın içinde insanı aramış. Geceleri
kimseciklerin olmayacağı düşünülen bu sakin ve biraz da tekinsiz sokaklarda
insanlara uzaktan bakmış ve onların sokakla, birbirleriyle ilişkisine şahit
olmuş. Beyaz ışıklı bakkallar, kahvehaneler tabii ki ağır basıyor ama yaz
günleri çekilen fotoğraflarda insanların sokağı oturma odaları gibi sere serpe
yayılarak kullandıklarını da görüyoruz. Orhan Pamuk bu insanlara
yakınlaşamıyor, dahil olamıyor, uzaktan bakmakla yetiniyor.
Orhan Pamuk’un fotoğrafçılık merakı
2019’un ilk aylarında açılan Balkon sergisi ve albümüyle günyüzüne çıkmıştı ama
yazdıklarından bu merakın çok daha eskilere dayandığını biliyoruz. İstanbul
kitabında çocukluk çağlarından itibaren resim yaptığını anlatırken, resimlerine
ilham vermesi amacıyla İstanbul’un fotoğraflarını çektiğini belirtir.
Çektiği fotoğraflara bakarak resimler
çizermiş. ‘Resimli İstanbul’da (YKY, Kasım 2015) o fotoğrafları da görürüz.
Küçük Orhan elinde fotoğraf makinesi aynı turuncu sokaklarda dolaşmıştır.
Böylece fotoğraf merakını onlarca yıl geriye götürüp, 50 yıldan fazladır
fotoğraf çekiyor diyebiliriz ama işin içine sergi ve albüm girdiyse artık
meraktan çıkıp bir sanatsal iddia haline gelmiş demektir. Hele ikinci albümün çıkması
Orhan Pamuk’un bir fotoğraf sanatçısı olarak anılmak istediğini gösterir. Hem
de bu albümler dünyanın en önemli sanat yayıncılarından biri olan Steidl
tarafından yayınlanıyorsa... Fotoğraf eleştirmenlerinin bu sanatın ölçütleriyle
Turuncu’ya yaptıkları eleştiriler dikkate değer. Umarım Orhan Pamuk bu
eleştirilerden dersler çıkarır.
Turuncu
albümünün künye sayfasından anladığıma göre Orhan Pamuk sayfa düzenini de
sahipleniyor yani albümde kaç fotoğrafın hangi sayfalarda nasıl yer alacağına
da karar veriyor. 178
sayfada 352 fotoğrafa yer vermek doğru bir tavır mıdır onu da grafikerler
söyleyecektir. Ama ben bir okur ve izleyici olarak iyi bir seçimle, çok daha az
fotoğrafla daha iyi bir albüm ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Bir sayfaya sekiz
sokak fotoğrafını pul gibi yerleştirmek ancak çektiği hiçbir şeye kıyamamakla
açıklanabilir.
Turuncu albümünde bir imge bombardımanına
uğruyorsunuz. Benzer binaların, aynı
karakterdeki sokakların onlarcasını ard arda görüyorsunuz. Albümdeki grafik
anlayışın ise yığılma hissini çoğalttığı kesin. Naçizane önerim fotoğraf ve
grafik sanatlarında romandaki gibi ustalaşana dek konunun uzmanlarından destek
almaktan çekinmemesi. Roman kadar fotoğraf ve grafiğin de öğrenilecek
incelikleri var.
Turuncu albümü, İstanbul’un gözden ırak mahallelerinin görüntülerinin romancı bakışıyla kayda geçirilmesinin yanında Orhan Pamuk’un romanlarına yansıttığı İstanbul’un görsel olarak karşımıza gelmesi olarak da değerlendirilebilecek kıymetli bir çalışma. (Hürriyet Kitap - Sanat, 01.01.2021)
Yorumlar