İttihat ve Terakkî’nin
görevlendirmesiyle 1913’te Paris’e ve Bükreş’e, 1914’te tedavi için Almanya’ya
gitmiş. I. Dünya Savaşı sırasında,1915’de Almanya’da bulunan Halit Ziya,
seyahat notlarını “Almanya Mektupları” (Tanin, 6
Ağustos 1915 - 3 Haziran 1916) ve “Alman Hayatı” (Tanin,
18 Şubat 1916 - 7 Temmuz 1916) başlıkları altında yayınlatmış. Yayınlanmış
kitapları arasında bir de 1914’de basılan ‘Alman Edebiyatı Tarihi’ var.
Halit
Ziya’nın 1915’te Peşte, Viyana, Münih, Nürnberg, Leipzig, Berlin, Hamburg,
Hannover, Frankfurt, Heidelberg, Bremen gibi kentlerde 84 gün süren yolculuğu
sırasında yazdığı ve “Tanîn” gazetesinde 59 sayı boyunca yayınlanan mektuplar
şimdi 478 sayfalık kalın bir ciltle kitaplaştı.
Özgür
İldeş’in çeviri yazısıyla ilk kez kitap halinde yayımlanan ‘Almanya
Mektupları’nın girişinde 25 sayfalık, ‘Almanya’dan Mektup Var!’ başlıklı
kapsamlı bir önsöz bulunuyor. Önsözde Özgür İldeş Halit Ziya’nın mektuplarla
seyahatini anlatmasını “seyahat-mektup” adlı bir biçim olarak değerlendiriyor.
Türkçede
seyahatnamelerin tarihi 14. Yüzyıla kadar gitse de yoğun olarak 19. Yüzyıldan
itibaren yazıldıklarını görüyoruz. Baki Asiltürk, bir incelemesinde bu
gelişmeyi kültürel alanda Batılılaşma hareketinin başladığı Tanzimat
Fermanı'ndan sonra Osmanlı aydınlarının Batı medeniyetini yakından tanıma
isteği artmasına bağlar. Daha önceleri Osmanlı vatandaşları pek seyahat
etmezmiş.
Öncelikle
Fransa’ya, ardından İngiltere’ye seyahat etmiş yazarlarımız. Almanya’ya ilgi
ise müttefik olmamız ve Birinci Dünya Savaşı’nda birlikte savaşmamız ile
başlamış. Halit Ziya’nın Almanya gezisi de tam bu tarihlere rastlıyor. Savaş
ortamında olunmasına rağmen seyahat rahatlığı, gittiği yerlerde savaşın
etkisinin hiç görülmemesi ise ilginç. Halit Ziya sadece Türk olduğunu öğrenince
kendisine samimi ilgi gösterip, müttefikiz diye sohbet açıldığında savaştan söz
ediyor, o da çok kısa.
Seyahatlerin
mektuplarla anlatılmasını gazete yayıncılığının gelişmesine bağlıyor Özgür
İldeş. Tabii posta hizmetlerinin başlaması ve Avrupa’dan yollanan mektupların
makul bir sürede İstanbul’a ulaşması da önemli bir etken. Osmanlı’da posta
teşkilatının 23 Ekim 1840’da resmen kurulduğunu belirtiyor. İlk gazetemiz
Takvim-i Vekayi’nin yayın yılı da 1828.
Almanya’ya
trenle seyahat eden ve dönemin şartları nedeniyle birçok kez tren değiştirmek
zorunda kalan Halit Ziya, hem seyahat boyunca Almanya’da yaşadıklarını hem de yol
boyu konaklamak zorunda kaldığı Sofya, Bükreş, Budapeşte, Viyana gibi şehirleri
anlatıyor. Almanya’ya farklı bir yoldan nehirden gemiyle giren Halit Ziya’ya
“yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat” demişler. Yeme içme konuları
hariç gözüne ne takılıyorsa her şeyi romancı bakışıyla ayrıntılara girerek ve
hayranlıkla anlatıyor. Binalar, caddeler, sokaklar, müzeler, parklar, bahçeler
ilk dikkatini çekenler. Ama insanların nasıl yaşadığını, sosyal hayatı da merak
ediyor. Tabii, kültürel faaliyetler, gidilen ve gidilemeyen konserler, tiyatro
ve opera gösterilerini de anlatıyor. Lokantaları, birahaneleri, diğer yeme içme
yerlerini hem yapı, hem işleyiş açısından ayrıntılı olarak ve iyi yanları
görerek anlatırken yenen ve içene neredeyse pek değinmiyor.
Mektuplarda
yazarın dili ve yazım biçimi korunmuş, Halit Ziya anlatımını ne kadar
sadeleştirdiğini söylese de kolay okunan metinler değil ama sayfalar
ilerledikçe arkadaki sözlüğün de yardımıyla yazarın üslubuna alışıp
anlattıklarına yoğunlaşıyorsunuz. Gezilen yerlerin o zamanki fotoğraflarının
metne eklenmesi iyi olmuş, anlatılanlar görsel olarak da canlanıyor.
Halit
Ziya Uşaklıgil’in ‘Almanya Mektupları’ndan, yazarın Osmanlı’nın gelişip
değişmesi için hedef olarak Batılılaşmayı seçmesi, örnek olarak da Batı’nın
uygarlıkta en önde olan ve gelişmiş
ülkesini, Almanya’yı örnek almamız gerekir mesajı çıkıyor. Batılılaşma özlemini
bir yana koyarsak ‘Almanya Mektupları’ 1900’lü yılların Almanya’sını edebi
dille izlediğimiz iyi anlatılmış bir belgesel gibi zevkle ve öğrenerek okunuyor.
Yorumlar