1950’lerin ortaları, genç şair adayı aile bütçesine katkıda bulunmak için Fatih PTT şubesinin önündeki gazete bayiinde çalışıyor. Dönemin ünlü öykücülerinden biri de sık sık ondan gazete alıyor. Şair adayı onu dikkatle izliyor, hangi gazeteleri, dergileri okuduğunu takip ediyor ama konuşup kendini tanıtabilmesi için biraz zaman geçmesi, selamlaşmaların artması ve tabii cesaretini toplayabilmesi gerek.
Nihayet
bir gün kendini tanıtıyor, Behçet Hoca’nın (Necatigil) öğrencisi olduğunu
söylüyor. Necatigil ünlü bir şair olmasının yanında öykücünün de yakın
dostlarındandır. Adının anılması aralarına sıcaklık yaratıyor ve artık
selamlaşmaların yanında ayaküstü sohbetler de gelişiyor.
Bir
zaman sonra da genç şair adayı Hilmi Yavuz, bir kez daha cesaretini topluyor ve
ailesinin maddi durumundan söz ederek, iş bulmakta yardımını isteyip mümkünse
bir gazetede çalışmak istediğini söylüyor. Oktay Akbal edebiyat aleminde
Garipler Sokağı ile ün kazanmasının yanında köşe yazarı olarak da basın
dünyasının bilinen adlarından.
1957
yılının şubat ayında Hilmi Yavuz, Akşam gazetesinde kendi deyimiyle “musahhih
yamağı” olarak göreve başlıyor. Artık genç şair adayı ile ünlü öykücü
meslektaştır. Birlikte mesai yapar, son tramvay hep kaçtığı için de
Cağaloğlu’ndan Fatih’e birlikte yürürler. Bu yürüyüşlerde uzun uzun sohbet
ederler, dostlukları artar. Ne de olsa ikisinin de ilgi alanı aynıdır;
edebiyat.
‘Sanki
Her Şey Daha Dün Gibi’ye o günleri anarak başlamış Hilmi Yavuz. Kitabın
içeriğini oluşturan mektuplar ise daha sonraki yıllarda yazılıyor. Hem İstanbul
Hukuk Fakültesi’nde okuyan hem de gazetecilik yapan Hilmi Yavuz’un BBC’nin
Türkçe Yayın Servisi’nde çalışmak üzere 5 yıllığına Londra’ya gitmesi ile
başlar mektuplaşmaları. Hilmi Yavuz yeni evlidir. Londra Üniversitesi’ne bağlı University
College Felsefe Bölümüne kaydolmuştur. Yani yine gazetecilik ve öğrenciliği bir
arada yürütmektedir.
Tanıştıkları
yıllarda köşe yazarlığının yanı sıra Vatan gazetesinde düzeltmenlik,
sekreterlik ve yazı işleri müdürlüğü gibi çeşitli görevlerde bulunan Oktay
Akbal o yıllarda hem yoğun olarak edebi üretimini sürdürmekte hem de ailesini
geçindirebilmek için köşe yazarlığına devam etmektedir. Yani iki dostun
edebiyatın yanında karşılıklı yazışacak ortak bir çok konusu vardır.
Mektuplarda
en çok sözü edilen konu da Oktay Akbal’ın Londra’ya gelişidir. Ziyaret 1966
Eylül’ünde gerçekleşir. Londra sokaklarında, parklarında uzun yürüyüşler yapar,
başta edebiyat ve felsefe olmak üzere her konuda sohbet ederler. Araya giren
zamanla gevşemiş olan dostlukları iyice pekişir.
Hilmi
Yavuz’un BBC’de görevini tamamlayıp, okulunu bitirip İstanbul’a dönmesi ile
mektuplarda gelişip pekişen dostlukları aynı içtenlik ve uzun sohbetlerle
sürecek, birbirlerinin yaşamının önemli dönemeçlerine şahit olacaklardır.
Artık
yaşamımızdan tamamen çıkan bir haberleşme biçimi olan mektup edebi anlamda da
önemli bir tür oluşturuyor. Hakkını vererek, iyi yazılmış mektuplar sahipleri
olan şair ve yazarların yaşamları hakkında bilgiler verirken onların edebi
bakış açılarının nasıl gelişip değiştiğine de şahit olursunuz. Kitaplarının
yazılma süreci, okudukları kitaplar, dergiler, makaleler de bize onların bakış
açısından bu eserleri anlamamıza, yorumlamamıza vesile olur. Hilmi Yavuz’la
Oktay Akbal’ın mektuplaşmalarında bunların hepsi var. Kitap güzel bir sayfa
düzeniyle hem o mektupların orijinallerini, hem de dönemden fotoğrafları
bizlerle paylaşıyor ve tablo iyice netleşip pekişiyor.
Mektup
kitaplarını okumayı severim ama iki önemli çekincem vardır. Bunlardan ilki
sadece taraflardan birinin yazdıklarını okumaktır. Çoğunlukla mektuplaşanlardan
birinin yazdıklarını okuruz ama diğerinin karşılıklarını bilemeyiz. ‘Sanki Her
Şey Daha Dün Gibi’nin güzelliği Hilmi Yavuz’un da Oktay Akbal’ın da
yazdıklarını okuyabilmemiz. Bu da Oktay Akbal’ın eşi Ayla Hanım’ın
kendilerindeki mektupları Hilmi Yavuz’a toplu olarak vermesi ve yayınını da
onaylaması ile gerçekleşmiş.
Üstelik
mektuplara çok az müdahale var. Hilmi Yavuz’un yakın dostlar hakkındaki etik
olmayacağını düşündüğü bazı bölümler dışında tam olarak kitapta yer alıyorlar.
Bu da Hilmi Yavuz’un ve Oktay Akbal’ın yaşamlarına şahit olmamızı sağladığı
gibi mektupların yazıldığı dönemde dostluk ettikleri önemli yazar ve
gazeteciler hakkında da özel bilgiler almamızı sağlıyor. Bu özel hayata ilişkin
bilgilerin biyografiler kaleme alınırken ne kadar değerli olduğunu biliyoruz.
‘Sanki
Her Şey Daha Dün Gibi’ iki büyük ustayı, özel yaşamlarını, edebi dünyalarını
tanımak açısından çok değerli bir kaynak olmasının yanında, taşıdığı edebi
lezzetle de mektup türünün çok değerli örneklerinden biri. Çok şey öğrenerek,
keyifle okudum. (11.06.2021, Hürriyet Kitap - Sanat).
Yorumlar