İbrahim Yıldırım, Dünbatımı Defterleri’nde ilk kitabı ile edebiyat dünyasından dışlanmış, kitabı imha edilip edebiyata küsmüş bir yazarın intihar etmeden önceki son elli saatinde yaşadıklarını anlatıyor.
İbrahim
Yıldırım, Ekim 2000 tarihli ilk romanı Kuşevi'nin Efendisi’nden beri sabırla
çok katmanlı, göndermeler, anıştırmalar, yinelemelerle gelişen ve metinlerarası,
türlerarası bağlar kuran, oyunlar ve aldatmacalarla okuru metne katan anlatı
anlayışını geliştirdi. Dünbatımı Defterleri, kurduğu bu yapının en üst
noktasını oluşturuyor bence.
İbrahim
Yıldırım, içiçe geçmiş metinleri sever. Tanınmayan, bilinmeyen yazarların ya da
yazar adaylarının geride bıraktığı dosyalar, yayınevlerinden reddedilen eserler
etrafında kurar anlatılarını. Kahramanları da bu yitik, silik kişiler olur.
Onların dünyasına girer, bakış açılarından hayatı görürüz. Aslında bir selamı
bile çok gördüğümüz bu kişilerin yaşamlarının ne büyük sırlar, acılar ve
maceralar gizlediğini anlatmak ister gibidir. Onların geride bıraktığı
metinleri çözerken başka metinlere, başka hayatlara ulaşır yeni dünyalara
girer, bambaşka evrenler keşfederiz.
Dünbatımı
Defterleri “gerçek” yazarın İbrahim Yıldırım’ın bir açıklaması ile başlıyor.
“Bu kitap, kıyıda köşede kalmış bir yazarın iki gün içinde aldığı notları
içeren defterlerin ve avukatına bıraktığı diğer malzemenin elden ve gözden
geçirilmesi ile hazırlandı,” diyor. Dünbatımı Defterleri’nin altbaşlığı “Edebî,
İçtimaî, Cinaî, Tıbbî Bir Kolaj”. Kolaj nitelemesini okuyunca gerçekte var
olan başka metinlerin bir araya getirilmesiyle ortaya yeni bir metin
çıkarıldığını düşünür okur. Yine İbrahim Yıldırım’ın bir oyunu ile karşı
karşıyayız. Okuyacağımız kolajdaki metinlerin tamamı adı çok sonra açıklanacak
yazarın defterlerle birlikte avukata teslim ettiği paketten çıkmıştır. İbrahim
Yıldırım bir “brikolage” oluşturduğunu söylüyor. Brikolage Fransızca bir terim,
mevcut parçaları alıp birleştirerek yeni bir şey üretmek anlamına geliyor.
Yapılan kolajın da ötesinde bir şey. Gerçekle kurmaca her zaman içiçe
geçmiştir. Onları birbirinden ayırdetmek kolay değildir. Sonuçta okuduğumuz
kurmaca bir eser, bir romandır. Kurmaca ve tabii oyun gerçek yazarın, İbrahim
Yıldırım’ın takdimi ile başlıyor.
Kolaj’ın
“Edebî, İçtimaî, Cinaî, Tıbbî” olmasına gelince, yeniden yazanla ilk metni
oluşturanı ayırmak için adını vermek durumundayım, Âşir Emin, son elli saatinde
bir cesetle başbaşa. Defterleri öldürdüğü adamın yanı başında kaleme alıyor.
Eserin tıbbîliği arka arkaya kaybettiği en iyi iki dostu, yaşam sebebi iki
kişiden kaynaklanıyor. Kendisine tüm varlığını bırakan tek arkadaşı Muvaffak
ünlü bir cerrah, cenaze törenini beklediği Artemis Abla ise ev kadını bir doğal
sağlık uzmanı. Atalarından gelen bilgilerle bitkiler toplatıp kaynatarak doğal
ilaçlar yapabiliyor.
Tabii
Âşir Emin’in tüm yaşamı da tıbbi bir vaka olarak değerlendirilebilir. Küçük
yaşta ailesini yitirdikten sonra tek başına büyümek zorunda kalmış. Öksüz ve
yetimlik onda büyük travmalar yaratmış. Muvaffak ve Artemis ona hep destek
olmuş ama ne kadar başarılı olmuşlar onu da romanı okurken öğreneceğiz. Zaten
pek iyi bir öğrenci olmayan Âşir Emin ailesiz kalınca okuldan iyice kopmuş, öğrenimini
tamamlamamış. Belirli bir mesleğin yok. Okumaya ve yazmaya yoğunlaşmış ama daha
ilk eserinde edebiyat aleminin büyük tepkisi ile karşılaşmış. Aldığı ağır
eleştiriler yayınevinin kitabı piyasadan çekmesine neden olmuş, Âşir Emin’i
küstürmüş. Âşir’in o olaydan sonraki yaşamını bol bol okuyarak geçirdiğini
anlıyoruz. Hemen her konuda bilgi sahibi gizli bir entelektüel haline gelmiş.
Metin
içindeki metni de Muvaffak’ın geride bıraktığı hatıra defteri ve günlüğü
oluşturacak, yeni öykülerin kapısını açacaktır. Muvaffak’ın Pazar günleri
kaybolup başka bir kimliğe bürünmesi de aslında ayrı bir roman olarak
değerlendirilebilecek derinlik ve boyutta. Tabii Artemis’in yaşamı da bambaşka
bir diğer boyut. Güzelliği ile tanınan Artemis’in âşıkları, onlarla yaşananlar,
mahallelinin ve ailesinin tepkileri de bir roman oluşturabilecek zenginlikte.
Romanın
içtimaî yani toplumsal yanı ise hem Âşir Emin’in 1960’larda öksüz ve yetim
kalmasına yol açan şaibeli trafik kazası, bu kazanın arka planında Azdavay’da
yaşananlar, hem katil olmasına neden olan Muvaffak’tan kalan dairenin bulunduğu
apartmanın yöneticisi ve kapıcısıyla yaşadıkları, hem de defterlerin yazılmaya
başlandığı 16 Nisan 2017’de yapılan anayasa refarandumudur. Tabii Âşir
Emin’in doğup büyüdüğü Zeyrek Mahallesi ile üç yılını geçirdiği Şişli
arasındaki çelişki ve sınıf farkının yarattıkları da romanın konusu. Âşir
Emin’in hastalıklı ruh halinin oluşumunda, cinayete varan cinnetinde bu
çelişkinin de payı büyük.
Dünbatımı
Defterleri’nin edebî yanını ise Türk ve Dünya edebiyatından eserlerle kurduğu
metinlerarası ilişkiler oluşturuyor. Âşir Emin’in adında, hem Âşir’den hem de
Emin’den kimlere göndermeler yapılmıştır? Âşir Emin’in imha edilen eserine ad
olarak verdiği Mâlûmatnâme’den sorgulamaya başlayabilir miyiz? Edebiyat
tarihimizde böyle bir tür ya da eser var mıdır? Mâlûmatnâme’ler neleri içerir? Ama böyle
ayrıntılı bir sorgulamaya girmeye bile gerek olmadan olayların yaşandığı
“ayların en zalimi” nisan ayında doğan ve ölenlere, başına felaketler gelen
yazarlara yapılan göndermeleri izlemeye çalışmak bile bir tez konusu olabilir. Tanıtımında
söylendiği gibi Salinger’dan Oğuz Atay’a, Anthony Burges’ten Peyami
Safa’ya, Mihri Hatun’dan Sylvia Plath’a, Yusuf Atılgan’dan Gonçarov’a
onlarca yazar ve eser söz konusu. Nisan ayı hakkındaki inanış, gelenek ve
adetler de ayrı bir kitap olabilecek kadar kapsamlı. Yani Dünbatımı
Defterleri’nde sadece edebi bağlar yok, dini, sanatsal ve bilimsel bağlar da
var.
İbrahim
Yıldırım, önceki eserlerinde olduğu gibi Dünbatımı Defterleri’ni de oya gibi
işlemiş. Tabii romanı tüm bu bağları gözardı edip sadece bir edebi eser olarak
okumak da mümkün. Zaten ilk okumanın da böyle olmasını tercih ederim. Zira, hem
anlatımıyla, yarattığı kahramanları ve onlara yaşattıklarıyla edebi tadı olan,
hem de sürekli anlatacaklarını öteleyerek oluşturduğu gerilimle merak unsurunu
hep üst düzeyde tutan kurgusuyla usta işi bir roman Dünbatımı Defterleri. (05.11.2021, Hürriyet Kitap - Sanat).
Yorumlar