Son Yolcu’nun kahramanı Deniz Çakır, yetmiş yaşına varmış bir yazar. Siyasi nedenlerle çok genç yaşta Türkiye’yi terk ettikten sonra yaşamı Paris’te geçmiş. Ama Türkiye’yle bağını hiç koparmamış, Paris ve İstanbul arasında mekik dokumuş. Yunan bir kadınla evli, bir kızı var. Kendisinin İstanbul’la ilişkisinin anlatılacağı bir belgesel filmi bahane edip genç sevgilisiyle buluşmak üzere yola çıkmış. Yetmişlik yazar Paris – İstanbul uçak yolculuğunda anlatıyor her şeyi, daha doğrusu yaşam muhasebesine girişiyor.
Nedim Gürsel Son
Yolcu’da öyle bir Deniz Çakır portresi çiziyor ki “kendisini anlatıyor” diye
düşünmemeniz imkânsız. Ayrıntılarda da bu fikri güçlendiriyor Örneğin Deniz
Çakır’ın kitaplarının adlarıyla Nedim Gürsel’inkiler aynı. Kitapların başlarına
gelenler, açılan davalar, okur tepkisi de farksız değil.
Tabii ki bu ilk
bakışta böyle. Yazar bizi bir oyunun içine çekiyor. Öncelikle söylemem gerekir
ki eğer anlatı halini almışsa hiçbir otobiyografi aslını tamamen yansıtmaz,
kurmacanın kuralları onun değişmesine neden olur. Anlatılanlardan çok
anlatılmayanlar, es geçilenler belirler otobiyografileri. Ama Nedim Gürsel’in
yaptığı bu bile değil. Kendi yaşam öyküsüne sadık kalmıyor. Otobiyografiyi
kurmacanın içinde harmanlayıp kendi yaşam öyküsünden yararlanarak yeni bir
roman kahramanı yaratıyor.
Aslında sıkı
okurları için Nedim Gürsel’in bu tavrı hiç de şaşırtıcı değil. İlk eserlerinden
başlayarak kurmaca ile otobiyografisini birbirine katarak eserlerini oluşturdu.
Bu durumu ifade etmekten de hiç çekinmedi. Eserleriyle ilgili konuşurken hep
onlardaki otobiyografik unsurları açıkladı. Yaşamını etkilemiş olayları
anlatılarının yapı unsurları haline getirdiğini anlattı.
Nedim Gürsel’in
önceki kitabı “Son Fasıl”dı. “Beni etkilemiş yazar ve sanatçıların ‘son
fasıl’larının izini bizzat yerinde sürmemin nedeni kendi ‘son faslımı’ yaşıyor
olmam sanırım. Azrail zamandan çaldığı akrep ve yelkovanla kapıya dayandığında
‘Hoş geldin ama biraz bekle, vakit var daha!’ diyemem. Bundan sonrası bilinmez
değil, bir bilene sormaya da gerek yok. Öncesi ardımda kaldı, sonrası önümde,
yokluğa beş kala. Hepsi bu işte,” diyordu.
Son Yolcu’da da
aynı temanın izini sürüyor. Yakın bir gelecekte ölecek olma düşüncesi yazarı
bir yaşam muhasebesi yapmaya zorluyor. Hayatını anımsarken, anne ve babasıyla
ilişkisini, yaşamında belirleyici olduğunu anladığımız karısı ve son sevgilisi
ile yaşadıklarını öncelikle düşünüyor. Tabii bir de bu muhasebenin yapıldığı
uçak yolculuğu sırasında üzerinden geçtiği ülkeler var. Yazar kahraman tıpkı
Nedim Gürsel gibi bir seyyah. Yolculuklarını kaleme almış. Bunların içinde
kendisini en çok etkileyenlerden biri de Saraybosna’da savaş sırasında
yaşadıkları olmuş. “Kürt” olduğunu özellikle belirttiği sevgilisi Songül’ü
düşünürken Saraybosna’yla Diyarbakır arasında bağ kuruyor ve Kürt sorununa
nasıl baktığını anlatıyor. Türkiye kökenli bir “Yunan” olduğunu belirttiği
karısı Penelope ve onun babası da 6-7 Eylül olaylarını anımsatacaktır.
Son Yolcu
türlerarası bir kitap. Nedim Gürsel daha önce de denediği gibi kurgu ile
otobiyografiyi iç içe geçirirken gezi edebiyatı ve deneme türlerini de işin
içine katıyor. Bir yaşam muhasebesine uygun olarak siyasi görüşlerini
yansıtmayı ve günlük siyasetin sorunlarını nasıl yorumladığını, tavrını
anlatmayı da ihmal etmiyor. Son Yolcu’nun yumuşak karnı, en çok tartışmaya açık
yerleri de bu bölümler.
Nedim Gürsel’in
anlatılarında en temel meseleler anneden ayrılma ve baba özlemidir. Son
Yolcu’nun çapkın babası Paris’te sevgilisinin kollarında can verirken ona hem
bu hesaplaşmayı yeniden yapmasını sağlıyor hem de kadınlarla ilişkilerinde
tensel hazzı öne alan bakış açısını da olumlamış oluyor.
Ölümün çok yakında
olduğu düşüncesi ile hayatın tatlarını son bir kez de olsa doyasıya yaşamak
arzusunda. İstanbul’da Boğaz’a nazır bir otelde kendisini beklediğini hayal
ettiği küçük sevgilisiyle yaşayacaklarını düşünürken güncel siyaset çoktan
ağlarını kurmuş ve ona hiç aklına getirmek istemediği bir gelecek
hazırlamıştır. Bu gelecek bir anlamda onu yaşam çemberinin başına götürür.
Ülkesini, çok sevdiği İstanbul’u terk edip gönüllü sürgün olmasına neden olan
kararı vermese başına neler geleceğini de anlatır.
Nedim Gürsel’in Son Yolcu’su bir ayağının çukurda olduğunu düşünen bir yazarın düşünsel dünyasını, yaşamıyla, ilişkileriyle hesaplaşmasını bize yansıtırken kendi yaşamlarımızı ve geleceklerimizi de düşündüren bir ayna vazifesi görüyor. (Hürriyet Kitap-Sanat, 18.03.2022)
Yorumlar