Genç yazar adayının Karlar Şehri’ndeki yalnızlığı


“İnsanın kendisi yalnızca yarımdır, diğer yarımsa ifadesidir.”  Ethem Baran’ın ilk romanı “Yarım” Ralph Waldo Emerson’dan bu alıntıyla başlıyor. Romanın yazar adayı kahramanı gençliğinin en güzel yıllarını yarıda bırakıp, sevgilisince terk edilip Ankara’dan Doğu Anadolu’da “Karlar Şehri” diye adlandırdığı bir şehre memur olmak üzere gider.

Sadece birkaç dükkânlı bir ana caddeden ibaret olan, resmi daireler ve oteller dışında yüksek binaları bulunmayan küçücük bir şehirdir burası. Büyükçe bir köy, küçük bir kasaba havasındadır şehir.

Otobüsten inip şehre ilk ayak bastığında “Burada insan ne yapardı? Zaman nasıl geçerdi?” sorusunu sormuştur kendi kendine. Çok arkadaş edinemez, içine kapalı bir yaşam kurar. Bu kitapçının olmadığı, gazetelerin ancak öğleden sonra geldiği, şehirlerarası telefonla konuşmak için uzun süre sıra beklemek gerekilen şehirde okumak ve yazmak en önemli meşgalesi haline gelir. “Geldin, burayı gördün. “Yazmalıyım,” dedin kendi kendine. Burada kaybolmamak, belleğindekileri yitirmemek, sahip olduklarını sımsıkı tutarak onlara yeniden sahip olmak için yazmalıydın” diye tanımlar durumunu. Dergilere yazılar gönderir, bir türlü tamamlayamadığı romanını yazmaya çalışır.

Yaşam belirli sınırlar içinde ve belirli yerlerde geçer. Romanın anlatıcı kahramanı Metin’in hayatı da hemen hiç kiralık ev olmadığı için kalmak zorunda olduğu otel, hiçbir görevinin olmadığı Valilik Konağı’ndaki işi ve şehrin ileri gelenleri ile tüm devlet görevlilerinin toplandığı Şehir kulübü arasında geçer.

İlk zamanlar büyük bir şehre, başka bir kente tayininin çıkması umudu ile yaşar. İzinlerini ailesi ile geçirir. Bir süre sonra tayin olmak umudunu yitirir. Ailesi ile bağları gevşer, izinlerde onları görmeye gitmez, onlar da arayıp sormaz. Gittikçe yalnızlaşır ve hayal dünyasında yaşamaya başlar. Görünmezliğini ise yazdıklarını yayınlatarak yani onlarla görünerek aşmaya çalışır.

Eksik, yarım yaşamı, tekdüze günleri önemli sayılabilecek bir gelişme ile değişir. Şehir Kulübü’nde tanıştığı Hayati Hoca, Metin’e hapishanedeki mahkumlara “Güzel Konuşma ve Yazma” ders vermesi teklifinde bulunur. Hapishaneye giden Metin kendisi gibi okumayı ve yazmayı çok seven kişi olan Adıgüzel ile tanışır. Adıgüzel ve Metin hemen dostluk kurarlar ve derin sohbetlere dalarlar. Metin Adıgüzel’le ilişkisini “ben onun diğer yarısıyım o da benim diğer yarım…” diye tanımlar.

Ethem Baran romanı 12 Eylül 1980 sonrasına konumlandırmış. Metin, öğrencilik hayatında olduğu gibi Karlar Şehri’ndeki günlük yaşamı ve memuriyeti sırasında da askeri yönetimin baskıcı havasını üzerinde hisseder. Sürekli karlar altındaki şehirde yapacak işi olmayan insanlar zaten birbirini gözleyip dedikodusunu yapmaktadır ama izleme işi için özel olarak görevlendirilmiş kişililer de vardır. Metin de bu devlet görevlilerince izlendiği hissine kapılır.

Adıgüzel, 12 Eylül öncesi ülkücü harekete katılmış, işlemediğini söylediği bir suçtan dolayı 19 yaşındayken 30 yıl cezaya çarptırılmış, hapsedilmiştir. Hapishanedeki yaşamı kitap okuyarak geçer. Okuduğu kitaplardan etkilenerek sürekli fikir değiştirir, inançları sarsıldığı için de ruhsal bunalıma girer. Adıgüzel’in düşünsel değişimini, ruh hallerini ve hapishane yaşamını yazdığı mektuplardan, mektuplarda sözünü ettiği psikoloji kitapları hakkındaki yorumlarından öğreniriz. Diğer yanda da Adıgüzel’in hapishane yaşamı ile Metin’in Karlar Şehri’ndeki yaşamının pek de farklı olmadığını anlarız.

Ethem Baran, tek anlatıcılı bir giriş bölümlerinden sonra ikili anlatıma geçmiş. Romanı Metin’in yaşadıkları ve Adıgüzel’in mektupları üzerinden kurmuş. Bir bölümde Metin anlatıyor, diğer bölümde Adıgüzel’in mektuplarını okuyoruz. Adıgüzel’in mektuplarında sözünü ettiği kitaplar bir yazar adayının edebi hesaplaşmalarıdır. Metin’in yazma çabası ise bir gencin yazar olarak var olma çabalarına ortak eder okuru.

Okumak ve yazmak ikisi için de bir varoluş sorunu halini alır. Ruhsal çıkmazlar ise hayali sevgililerle halledilemeyecek boyutlara ulaşmıştır. Adıgüzel, kim olduğunu bilmediği, tek bir fotoğrafını bile görmediği mektuplaştığı genç kıza âşık olur. Metin, otel odasının penceresinden yan evin avlusunda gördüğü evli ve çocuklu genç kadına tutulur. 

Roman ilerledikçe iki kahramanın da psikolojik sorunları derinleşir. Ethem Baran, dikkatli bir kurguyla, romanın başından beri satır aralarına yerleştirdiği işaretlerle okura ipuçları verir.   Birbirinin yarısı olan iki kahramanın da hayal dünyasında yaşadıklarını, şizofrenik bir hal aldıklarını düşünmeye başlarız. Roman adına uygun olarak “Yarım” haldeki kahramanları Metin ve Adıgüzel’i sürprizli bir sonda birleştirerek son bulur. (29.04.2022, Hürriyet Kitap-Sanat)    

Yorumlar