Menekşe Toprak iki ülkeli, iki şehirli bir yazar. Yaşamı Türkiye ve Almanya, İstanbul ve Berlin arasında geçiyor. Bu yeni bir durum da değil. Biyografisine bakarsanız, “ilk ve ortaöğrenimini Köln’de ve Ankara’da tamamladı. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olduktan sonra Ankara ve Berlin’de kısa bir süre bankacı olarak çalıştı. 2002 yılından beri Radyo gazeteciliği yapıyor, Berlin ve İstanbul’da yaşıyor,” bilgisine ulaşıyorsunuz. Menekşe Toprak’ın yeni romanının iki kadın kahramanının yaşamları da yüz yıl arayla Berlin ve İstanbul’da geçiyor. Büyük ihtimalle yazarın adımladığı sokaklarda dolaşıyor, onunla benzer şeyler yaşayıp hissediyorlar. Dejavu, bir roman projesi olarak Berlin Kültür Senatörlüğü’nün 2021 edebiyat bursunu kazanmış. Bu bursu da iki ülkeliliğin, iki şehirliliğin olumlu bir sonucu olarak düşünebiliriz.
Kahramanlardan biri bir kadın akademisyen. Berlin’de
yaşama tutunmaya çalışıyor. Tıpkı yazar gibi, kazandığı bir bursla yaşamını
sürdürüyor. Kadın akademisyenin burs konusu da Suat Derviş. Suat Derviş’in yüz
yıl önce Berlin’de yaşadıklarını araştırıyor.
Suat Derviş’in yaşamında Berlin’in önemini biliyoruz ama
orada neler yaşadığının ayrıntıları pek net değil. Suat Derviş, Osmanlı'nın
ünlü ailelerinden birinin kızı. İmparatorluğun son yıllarında yazarlığa ve
gazeteciliğe başlamış. En önemli kadın gazetecilerden, en ünlü yazarlardan
olmuş. Çok okunmuş, çok sevilmiş. Kitapları yabancı dillere çevrilen ilk Türk
yazarlarından. Nâzım Hikmet'in aracılığıyla 25 Ocak 1919'da yayınlanan ilk
yazısının başlığı "Anadolu Kadınlarımız." İlk şiirini de yine Nâzım
Hikmet, Ekim 1920'de Alemdar'da yayınlatmış. İlk romanı Kara Kitap da 1921'de
yayınlanmış. İlk gençlik çağından beri edebiyat ve basın dünyalarının içinde
aktif olarak yer almış. Suat, ani bir kararla, ablası Hamiyet’le Berlin'e
gidiyor. O zamanlar bir kültür başkenti olan Berlin'e Sternisches Konservatuarı’nda
piyano ve şan dersi almak üzere geliyor ama konservatuvarda kısa bir süre
okuduktan sonra Edebiyat Fakültesi’ne geçiyor. Alman ve İsviçre gazete ve
dergilerinde eserleri yayınlanmaya başlayınca edebiyat fakültesinden de ayrılıyor.
Suat Derviş’in yaşamı bilinmezlerle doludur. Doğum tarihi
bile tartışma konusudur. 1901 mi, 1905 mi? Yayınlanmış eserlerinin tam bir
kaynakçası yoktur. Eserlerinin bir çetelesini tutmamış, yayın tarihleri ve
yerleri hakkında verdiği bilgiler de çoğunlukla doğru çıkmıyor. Serdar Soydan
sabırlı bir kazı çalışmasıyla tam bir liste oluşturulmaya çalışıyor. Serdar
Soydan’dan Suat Derviş’in Sultanın Karıları–Bir Haremağasının
Hatıraları adlı romanının 1931-1932’de
Berlin’de Almanca olarak Tempo gazetesinde yayınlandığını
öğreniyoruz. Avrupa’ya gönderilen ilk kadın gazeteci o mudur? Fransızcaya çevrilen ilk Türk romanı gerçekten Suat
Derviş’in midir? Ankara Mahpusu 18 dile çevrilmiş midir,
merak ediyorum. Ölümünün 50. Yılında
anmamıza rağmen hâlâ birçok şey bilinmiyor.
Bir Haremağasının Hatıraları’nın gazete tefrikası dışında
Suat Derviş’in Berlin’de geçirdiği günler, orada ürettiği eserler, gazete ve
dergilerdeki çalışmaları da tam olarak bilinmez. Dejavu’nun kadın kahramanı bu
bilinmezleri araştırıp aydınlığa çıkarmaya çalışıyor. Tabii ki akademisyenin yaşamı
sadece bu araştırmadan ibaret değil. Onu bir başına Berlin’e gitmeye yönelten
yaşanmış birçok olay, geride bırakılmış kırık aşklar ve yeni aşk arayışları
var. Maddi ve manevi olarak yaşama tutunmaya çalışıyor. Bir yanda da
Türkiye’nin gerçekleri sıkıştırıyor. Bursumu uzattırıp ya da yeni burslar
bularak Berlin’de kalış süremi uzatabilir miyim arayışı ve tedirginliği
içindeyken üniversitedeki görevinden atıldığı bilgisi geliyor. Covid salgını ile
de yaşamı tamamen değişiyor.
Suat Derviş’le hakkında araştırma yapan kadın
akademisyenin birçok benzerlikleri var. Suat Derviş de onun gibi ardında kırık
aşklar ve iki evlilik bırakarak Berlin’e gelmiştir. Berlin Dünya’nın en önemli
kültürel merkezlerinden biridir ama aynı zamanda Hitler Nazizm’inin yükseldiği
kenttir. Suat Derviş’in Berlin günleri bu gelişmelere denk gelir. Genç yazar
adayı Sabahattin Ali, gelecekte hayatını birleştireceği Reşat Fuat da oradadır.
İstese sosyalist devrimden kaçıp Berlin’e gelmiş olan Nabokov’la
tanışabilecektir. Nabokov’la olmasa bile birçok yazarla tanışır, edebiyat
ortamlarına girer. “Bize o büyülü Şark’ı anlat” dayatmalarına, yazarlığın erkek
işi olduğu kanısına rağmen bir yazar olarak Berlin’de kendine yer etmeyi
başarır. Ama tek talihsizlik gelmekte olan İkinci Dünya Savaşı değildir.
İstanbul’daki konaklarının yanıp tüm servetlerinin yitmesi, babasının kanser
olup Berlin’e tedavi için gelmesi gibi gelişmeler de belirler yaşamını.
Babasını Berlin’de isimsiz bir mezara gömer ve İstanbul’a döner. İstanbul’da
onu mutlu bir evlilik ve muhalif bir yazar olarak büyük bir yaşam mücadelesi
beklemektedir.
Menekşe Toprak Dejavu’da Suat Derviş’in Berlin günlerine
yoğunlaşırken paralel bir anlatımla onun yaşamını araştıran kadın akademisyenin
yaşamıyla kesişmelerini de göstererek günümüz kadınlarının da pek farklı bir
yaşamı olmadığını, yaşam ve varlık mücadelelerinin benzer olduğunu, romanın
adına uygun olarak bir dejavu duygusu yaşandığını anlatıyor. (Hürriyet Kitap-Sanat).
Yorumlar