Orhan Pamuk’un yeni kitabı Uzak Dağlar ve Hatıralar resimli defterlerinden seçmelerden oluşuyor. O “hatıra defteri” olarak tanımlamış ama çok daha farklı ve özel defterler bunlar. Orhan Pamuk, on dört yıldır, 2009’dan beri her gün küçük not defterlerine notlar alıyor ve resimler yapıyormuş. Her zaman elinin altında duran, aklına gelenleri not ettiği, kayda geçirmek istediği görüntüleri, özellikle manzaraları çizdiği defterler bunlar. Romanlarını kaleme alırken yorulduğunda, sıkıldığında, dertlerini paylaşmak ya da kafasını dağıtmak istediğinde bu defterlere başvuruyor. Bir resim çiziyor, birkaç satır yazıyor. Resimle, yazıyla notlar tuttuğunu söyleyebiliriz.
Orhan Pamuk’un çocukluk hayali ressam olmakmış. Yedi
yaşından yirmi iki yaşına dek resim yapmış. Kimse görmesin diye de defterlere yapıyormuş
resimleri. “22 yaşında içimdeki ressamı öldürdüm” diye yazıyor. Yazar olmaya
karar veriyor ve romanlar kaleme almaya başlıyor. Kaleme almak terimi önemli.
Orhan Pamuk bilgisayar bir yana daktilo ile bile doğrudan ilişki kuran biri
değil. Yazdıklarından elektronik aletlere de pek sıcak bakmadığını
anlayabiliriz. Akıllı telefon kullanmaya başlaması bile çok geç olmuş. Bütün
bunları defterlerine aldığı notlardan öğreniyoruz. Romanlarını da elle yazdığı,
defterler kullandığını biliyoruz. Yani yazıyla, kalemle sıkı bir ilişkisi
var.
Orhan Pamuk Uzak Dağlar ve Hatıralar’ı defterindeki binlerce sayfadan yaptığı bir seçimle oluşturmuş. Yani bir yılı oluşturan bir defteri baştan sona doğru okuyamıyoruz. Üstelik seçme yapmakla kalmamış bu seçimi kronolojik olarak da sıralamamış. İlk yirmi sayfa şöyle; 2013, 2016, 2013, 2012, 2019, 2020, 2018, 2018, 2018, 2009. Yani ilk iki sayfada 2013’ü okurken izleyen iki sayfada 2016’nın defterinden karşılıklı iki sayfa görüyor ve okuyoruz. Görüyoruz çünkü iki sayfayı kaplayan resimler yer alıyor defterlerde. Resim ve yazı içiçe. Bazen resimlerin üzerine yazıyor, bazen yazıların üzerine resimler çiziyor. Yıllar sonra döndüğü, resimlediği ya da resimlere ekler, müdahaleler yaptığı sayfalar olduğunu da belirtiyor.
Uzak Dağlar ve Hatıralar resim ağırlıklı sayfalarla
başlıyor. Az ve öz yazılar adeta resimlerin içinde kaybolmuş ya da sözcükler
resimleri tamamlayıcı birer unsur halini almış. Ressam olsaydı herhalde
“manzara ressamı” olarak anılmak isterdi. Resimlerin tamamı manzaralardan
oluşuyor ve sayfalarda sık sık gemilere
rastlıyoruz. Manzara resmi çizmek konusunda düşüncelerini de not etmiş. Bu kısa
notları manzara resmine övgü olarak anlayabiliriz. Yazı resim ilişkisi üzerine
de düşünüyor. Resmin yazdıklarına katkısını özellikle belirtiyor.
Az yazı çok resimden oluşan bu ilk sayfalarda yalnızlık
hissi ile dolu olduğu anlaşılıyor. Yalıtılmış bir yaşamı var. Aldığı tehditler
nedeniyle koruma eşliğinde gezmek zorunda olması da bu yalnızlığı iyice
artırıyor. Neyse ki aşklar var. Yalnızlığını gidermeye aşkın yeteceğini
düşünüyor. İki ayrı yerde notladığına göre eşi Aslı “çok kişisel şeylerini
yayınlama” demiş ama Uzak Dağlar ve Hatıralar’ın Orhan Pamuk’un özel hayatını
en çok gözler önüne serdiği, söz konusu ettiği eseri olduğunu söyleyebiliriz.
Özellikle az yazı çok resimli sayfaları geçip yazının daha çok yer aldığı ve
kronolojiye de dikkat edildiği, yani zamansal olarak birbirini izleyen
sayfalarda bu özellik daha da çok ortaya çıkıyor.
Orhan Pamuk Uzak Dağlar ve Hatıralar’ı “hatıra defteri”
olarak tanımlamış ama aldığı notlarda pek de hatıraya rastladığımızı
söyleyemeyiz. Esas olarak günce olarak tanımlanabilir yazdıkları. Gün içinde
yapılanları, anımsananları daha sonra hatırlatacak kısa notlar bunlar. Ancak
Hindistan’a olduğu gibi uzun süreli seyahatlere gittiğinde biraz
ayrıntılanıyor. Bana Witold Gombrowicz’in Kronos’unu anımsattı. Tabii ki Gombrowicz kadar şifreli değil yazdıkları ama
Ahmet Hamdi Tanpınar kadar da açık yürekli değil. Bunda günlüklerin daha sonra
yayınlanabileceği düşüncesi etkili olduğu gibi, yapılan seçme de belirleyici
olmuş, yani eş sözü bir yere kadar tutulmuş olabilir. Örneğin “Gerhard Steidl
(afternoon)” notunun anlamını, içerdiği anıları sadece Orhan Pamuk bilebilir.
Neyse ki hep böyle değil notları ama hatıra defteri diyebileceğimiz bir ayrıntı
zenginliğine de sahip değil.
Uzak Dağlar ve Hatıralar’ı okuduğunuzda öncelikle Orhan
Pamuk’un resim sanatıyla yakın ilgisini gözlemliyorsunuz ama hayatını yazmaya
adamış bir kişinin günlerinin nasıl geçtiğine de şahit oluyorsunuz. Diğer işler
hep daha az öneme sahip ve roman yazmadan geçirdiği her anı kayıp olarak
görüyor. Defterlerde hem bu hali hem de Kafamda Bir Tuhaflık ve Veba
Geceleri’nin yazım aşamalarını, yeni roman tasarılarını, Orhan Pamuk’un çizdiği
resimlerle destekleyerek romanlarını nasıl kurduğunu geliştirdiğini,
değiştirdiğini, esin kaynaklarını, yazım aşamasında karşılaştığı güçlükleri
izliyorsunuz ki bu bir yazarın iç dünyasını tamamen açması demektir.
Tabii dünya çapında ünlü bir yazarın günleri, o ne kadar
bunu arzulasa da sadece romanıyla başbaşa geçmiyor. Seyahatler, konferanslar,
üniversitede dersler, kitap tanıtım turları, röportajlar derken yazmaya vakit
kalmayabilir. Üstelik bu kitapta yer alan günlüklerin tutulduğu günlerde bir
yandan da Masumiyet müzesini kurma çalışmaları devam ediyor.
Uzak Dağlar ve Hatıralar, Orhan Pamuk’un günlük ve özel
hayatını rüyalarına kadar açık yürekle anlattığı, yazarlık sırlarını deşifre
ettiği, duygularını, iç dünyasını paylaştığı, büyük bir yazarı tanımak için
rehber niteliği olan özel bir eser. (30.09.2022, Hürriyet Kitap - Sanat)
Yorumlar