Sibill Aleramo’nun 1901- 1904 yılları arasında
kaleme aldığı ve yayınlandığı 1906 yılından itibaren büyük ilgi gören, hemen
diğer dillere çevrilen, hakkında çok konuşulup tartışılan bir roman Bir Kadın.
Bu otobiyografik roman yazarın yaşam öyküsüyle koşutluk içinde gelişiyor.
Sibilla Aleramo üç bölümde kendi yaşam
öyküsünü çocukluğundan başlayarak gençlik çağlarının sonuna dek anlatıyor. Romanın
yazarla aynı adı taşıyan anlatıcı kahramanı Sibilla ilk bölümde bir genç kız
olarak geçmişine bakıyor. Ailenin ilk çocuğu olarak sert ve otoriter yapılı
babasıyla iyi bir ilişki kurmayı başarmış. Onu sağlıklı, güçlü, akıllı ve zarif
bulan babası Sibilla’yı iki kız ve bir erkek kardeşinden ayrı tutmuş ve özel
bir ilgi göstermiş. Kızını okumaya, çalışmaya teşvik etmiş. O yıllar için ilerici
sayılabilecek bir bakış açısıyla bağımsızlık duygusunu teşvik etmiş, güçlü
olmasını sağlamaya çalışmış. Bu duygular da babası hiç istemese de bir kadın
olarak toplumun içinde var olabileceğini, çalışıp kendine bir yer edinebileceği
düşüncesini doğurmuş onda. O yıllarda bir kadının toplumun içinde böyle yer alması
hiç kabul görmüyor. Kadının yeri evdir.
Babaya hayranlık da içeren bu ilişki genç
kızın büyüyüp gelişmesiyle değişim geçirecek ve babanın otoritesinden çıkmak
isteyince de gerilim artacak ve bir kopmayla sonuçlanacaktır.
Anne ise zayıf yapılı, itaatkâr bir kadındır.
Sanki kaderine razı olmuş gibi bir yaşam sürer. Evin içinde varlığı
hissedilmez. Baba güçlenip otoritesini artırdıkça da daha çok içine kapanır.
Çocuklarıyla bile bağı kopar.
Sibilla sekiz yaşındayken babası mühendis
olarak çalıştığı işi bırakır, yaşadıkları büyük şehri, Milano’yu terk edip
aileyi güney İtalya’da küçük bir kasabaya götürür. Baba orada bir fabrikanın
yönetimini üstlenir ve eğitimini bırakan kızını on iki yaşındayken yanına
asistan olarak işe alır. Aslında bu hareket babasının kendisine o zamana kadar
verdiği öğütlerle uyumludur ama sürekli babanın gözü önünde olmak, onun emrinde
çalışmak gibi sonuçları vardır. Baba çok sert ve acımasız bir idarecidir.
Sibilla evin kapalı yapısından kurtulup farklı bir ortamda bulunmaktan
mutludur. Fabrikadaki işini sever.
Genç kızın bakışından küçük kasabadaki insani
ilişkileri, yönetici sınıfla yönetilen yoksul çoğunluk arasındaki gerilimi
yansıtır. Halkının büyük çoğunluğunun fabrika işçileri, çiftçiler ve balıkçılar
gibi düşük gelirli kişilerden oluşan kasabadaki yaşam kasvetlidir ve gelecek
yüzyılın çatışmalarının habercisi gibidir. Tabii hangi gelir grubundan olursa
olsun kadınlara yapılan ayrımcı ve baskıcı muamele de dikkatini çekmeye başlar.
Onun babası sayesinde kazandığı ayrıcalıklı bir konumu vardır ve bu konumu
babasının bir başka kararıyla kolayca kaybedecektir.
Annenin bunalımının iyice derinleşip tamamen
içine kapanması ve sonucunda intihar etmesi, Sibilla’nın kendinden kültür ve
statü olarak daha aşağı konumdaki birine, fabrikadaki en yakın iş arkadaşına âşık
olup bu adam tarafından işyerinde tecavüze uğrayınca evlenmeye karar vermesi
gibi gelişmeler babayla bağların iyice kopmasına neden olacaktır.
Gelin gittiği evde annesiyle benzer bir konuma
ve ruh haline itilmesiyle kadınların kaderinin ortak olduğu kanısı iyice
pekişir. Annesi gibi intihar ederek bu baskı ortamından kurtulmayı dener ama
başarılı olmayınca çıkışı yazmakta bulur. Toplumun anne ve eş olarak
konumlandırmasının dışına çıkıp bir kadın olarak yaşayabilmek için kalemiyle
mücadele eder. Ama erkek egemen dünyada derin kayıplar vermeden, büyük bedeller
ödemeden kadın olarak tek başına var olması, kabul görmesi pek de kolay
olmayacaktır.
Meryem Mine Çilingiroğlu’nun çevirisiyle
Türkçede ilk kez okuduğumuz Sibilla Alermo’nun Bir Kadın’ı yazarın kendi yaşam
öyküsünden yola çıkarak açık yürekle anlattığı kadının var olma mücadelesinin
yanında betimlemeler ve güçlü gözlemlerle zenginleşen anlatımı ile de
etkileyici bir öncü eser. (28.10.2022, Hürriyet Kitap - Sanat).
Yorumlar