“Korona az bu dünyaya!”


İki yıldan fazla bir süre tüm Dünyalıları evlerine kapatan korona virüs salgınının sanata, edebiyata nasıl bir etkisi olacağı merak ediliyordu. Bu toplu kapanmanın, her yanı saran ve her an bizi de bulabilecek virüsün ve onun bulaştıracağı hastalığın neden olacağı ölümlerin nicelik olarak bir eser patlamasına neden olabileceği gibi sanatsal, edebi ürünler vermeyi engelleyecek travmalar yaratacağı da düşünülüyordu. Korona virüs salgınının bittiğinin, sıradan bir hastalık halini aldığının ilan edildiği bu günlerde ilk ürünler de okurla buluşmaya başladı. Umudumuz bu konuda nitelikli eserler verilmesi.  

Türkçede okuduğum korona virüs salgını dönemini ele alan ilk eser az ve öz yazmasıyla ünlü bir ustadan, Necati Tosuner’den geldi. Necati Tosuner’in kitabının adı Salgında Öyküler. Tür olarak bir öykü kitabı olduğunu söyleniyor ama üstat türlere sığmayan bir yazı anlayışında çoktandır. Öykü, anlatı, roman, deneme, günlük, anı gibi tüm düzyazı türlerini bir arada, kendine göre harmanlayarak kullanıyor ve kesik, eksik cümlelerle arada şiire de yöneliyor. Onun son dönem eserlerinde hem kurmaca hem de yaşanmışlığın doğrudan yansıtılması bir arada yer alıyor gibi geliyor bana.

O nedenle kitabın adına, adının yarattığı öykü kitabı olduğu izlenimine, hatta içindekiler bölümüne yani yaptığı bölümlemeye aldırmadan Salgında Öyküler’i bütün bir eser olarak okumayı öneriyorum. Ama hızlı değil dikkatli, edebi tadı alarak bir okuma olmalı bu. Tabii her bölüm kendi içinde bütünlük sağladığından ayrı birer öykü olarak da okunabilir.  

Necati Tosuner’in minimalist diyebileceğimiz bir anlatımı var. Lafı uzatmadan birkaç cümlede koskoca bir bölümde anlatılabilecek olayları, duyguları, durumları yansıtıyor, birkaç kelimeyle derinlikli betimlemeler yapıyor. Dize olarak okuyabileceğimiz, özlü söz sayabileceğimiz cümleleri var. Cümleler arasında imgeler salınıyor.  

Necati Tosuner’in Salgında Öyküler’ini ben bütüncül bir eser, bir anlatı olarak okudum. Tek tek öykülermiş gibi başlıklanıp ayrılsalar da bölümler arasında hem anlatıcı karakterin değişmemesi hem de kronolojik olarak bağlar var. Korona virüsü salgınında 65 yaş üstü farklı bir uygulamaya tabi tutuldu. Diğer insanlara göre daha çok evlere kapatıldılar, sokağa çıkma saatleri daha kısa tutuldu ve toplu taşımayla seyahat yasağı gibi birçok kısıtlama daha getirildi. Salgında Öyküler’in anlatıcı kahramanı 65 yaş üstü, yalnız yaşayan bir adam. Getirilen kısıtlamalar nedeniyle normal gündelik yaşamını sürdürmesi bile pek mümkün görünmüyor. Temel ihtiyaçlarını karşılaması, örneğin bakkaldan bir ekmek, bir şişe su alması bile büyük bir sorun. Bunun yanında sağlık sorunları var. Oksijen tüpü kullanması gerekiyor. Dört günlük sokağa çıkma yasağının arifesinde oksijen makinesi yüksek basınç alarmı verip bozulursa ne yapabilir örneğin.

Gündelik hayatın gereklerini yerine getiremediği gibi insan ilişkilerini de yürütemiyor. Salgın nedeniyle 65 yaş üstüne getirilen kısıtlamalar ona bir mahkûmun özel izinle sokağa çıkabilmesine benzer bir yaşam şartı getiriyor. Aynı yaş grubunda değilse sokağa çıkmasına izin verildiğinde bile görüşmek istediği kişiyle buluşması mümkün değil. Yalnızlığı daha da büyüyor, kendiyle hesaplaşmalara giriyor, anılara sarılıyor.  Dış dünyayla tek bağı pencereden gördükleri ve TV ekranına yansıyan görüntüler.

Salgında Öyküler’in anlatıcı kahramanı bir yazar, bir entelektüel, korona virüsü salgınını da bu salgın nedeniyle bir çeşit mahkumiyete dönen yalnızlığını da salim kafayla ve siyasi ve felsefi derinliklerine inerek sorguluyor. Günlük hayata, gündelik siyasete de satır aralarında güçlü eleştirileri var. Anlamak isteyenin anlayabileceği açıklıkla eleştiriyor.

İnsan tuhaf bir yaratık, özellikle kötü şeyleri hızla unutuyoruz. Korona virüsü salgını sırasında yaşadıklarımız da belleklerimizden silmişiz. Edebiyat eserlerinin anımsatma açısından çok önemli işlevleri var. Necati Tosuner’in Salgında Öyküler’inde anlattıkları bilmeyen ya da tamamen unutmayı seçenler için distopik bir öykü olarak gelebilir. Tosuner sakin ve sade anlatımıyla aslında kendisi olduğunu düşündürdüğü kahramanıyla arasına mesafe koyarak anımsatıyor salgın günlerinde bizlere yaşatılanları.

Salgında Öyküler, Türk edebiyatının büyük bir yazarının ustalık döneminin son aşamasının eserlerinden biri olarak okunmalı. Edebiyat anlayışını getirdiği yer, anlatımındaki kendine has nitelikler, türlerarası kurduğu sıkı bağlar, ele aldığı konulara ve mesele ettiği sorunlara yaklaşımları ile değerlendirilmeli. (21.10.2022, Hürriyet Kitap -Sanat)     

Yorumlar