Melek gibi bir adam


Cenaze namazında hoca "Merhumu nasıl bilirdiniz?" diye sorup herkes "İyi" diye cevaplarken aklımdan geçen cevap “Melek gibi bir adam”dı. Orhan Duru'yu tanıyan birçok kişinin aklından bu melek imgesi geçmiştir sanırım. Onun mütevazılığı, çelebiliği, adam gibi adamlığı, saygınlığı, dostluğu, inceliği… Bu haller sadece doğum yerinin İstanbul'un Rumelihisarı olması ile izah edilemez sanırım. Yanında kendinizi rahat hissettiğiniz, ama gizli bir hınzırlık taşıyan ciddiyetini de paylaştığınız biri. Keyifle, kırmadan, dökmeden sohbet edebileceğiniz, sohbetlerinden her zaman yeni bir şeyler öğrenebileceğiniz bir ağabey. Ağabey olduğunu hiçbir zaman hissettirmeyen bir dost…

Orhan Duru, eserinin önüne asla geçmeyen yazarlardandı. Sessiz, sakin eserlerini verdi, okurlara sundu ama hiçbir zaman eline davulu alıp kitabımı okuyun diye kapı kapı dolaşmadı. Çarşaf çarşaf röportajlar yapmadı. Oysa buna olanağı vardı. İstese, gazetecilikteki saygınlığını kullanıp isteği gazetede, dergide, televizyonda boy gösterebilirdi. O büyük bir yüce gönüllülükle, eserle okurun arasına girmemeyi tercih etti. Tahmin edilebileceği gibi, toplum da ona gereken ilgiyi göstermedi. Edebiyat çevrelerinde eserleri hep dikkatle okundu, tartışıldı ama okurlarda yeterince yankı bulmadı. Neyse ki onun herhangi bir ilgi arzusu yoktu… Belki de bu durumdan, fazla rahatsız edilmemekten hoşnuttu.

Geçen yıl, İstanbul Kitap Fuarı'nda mütevazı bir törenle 75. Yaşını kutladığımız Orhan Duru, Çağdaş Türk Hikayeciliği'nin öncü yazarlarından. İlk öyküsü 1953'de çıkmış. 50'li yıllarda Mavi, Evrim, Yeni Ufuklar, Pazar Postası, Seçilmiş Hikâyeler, Yelken, Dost gibi dergilerinde yazıları, denemeleri ve öyküleri yayımlanmış. Attila İlhan'ın Mavicilerinden sayılmış. Daha sonra Demir Özlü, Erdal Öz, Adnan Özyalçıner, Onat Kutlar gibi yazarlarla birlikte 50 Kuşağı içinde yer almış. Bu hikayeciler gibi kendine has dilini, anlatımını kurmuş. Birlikte Türk Hikayeciliğini dönüştürmüşler, geliştirmişler, ufkunu açmışlar. "Gözleme dayalı, yalın bir anlatımla, insanın yaşadığı çevreye duyduğu tepkiyi yergi ve güldürü yoluyla, eleştirel gerçekçi bir anlayışla dile getirmeye çalıştı. (…) incelikleri gözeten bir alayla ve güler yüzlü bir bilgelikle, zeyrekçe algıladığı dünyayı yansıtmaktadır. Öykünün yazılış evrelerinin öykü içinde de belirlemesiyle deneysel bir arayış içinde olduğu görüldü. (…) öykülerinde devrik cümlelerin ve olağandışı betimlemelerin yabancılaştırıcı etkisini ustalıkla kullandı" diye değerlendirilmiş.

Orhan Duru, her zaman arayan, deneyen bir yazardı. Dilde, anlatımda, üslupta hep arayan, bulduğuyla yetinmeyen bir yazar. Öyküye dair her şey, gerçeküstücülük de, toplumculuk da, bilimkurgu da, ironi de, mizah da onun ilgi alanındaydı. Geriye, her biri kendi içinde bir yenilik, özgünlük taşıyan öykü ve deneme kitapları bıraktı. Öykü kitapları; Bırakılmış Biri, 1959; Denge Uzmanı, 1962; Ağır İşçiler, 1974; Yoksullar Geliyor, 1982; Şişe, 1989; Bir Büyülü Ortamda, 1991; Sarmal, (toplu öyküler), 1996; Fırtına, 1997; Yeni ve Sert Öyküler, 2001; Düşümde ve Dışımda, 2003; Kazı, 2006; Küp, 2008... Denemeleri; Hormonlu Kafalar, 1992; İstanbulin, 1995; Tango Geceleri, 1999; Durgun ve İşsiz, 2004; Öykü Yazmanın Sırları, 2008...

Orhan Duru, Türk Hikayeciliğinin öncü ve önemli bir yazarı, çok sevdiğimiz bir ağabeyimiz olmasının yanında dergimize desteğiyle de bize her zaman kıvanç ve şevk verdi. Daha dergi tasarımızın sözünü ettiğimde hiç deşip sorgulamadan yayınlanması için öykülerini yolladı. Özgür Edebiyat'ın Ocak -Şubat 2007 tarihli ilk sayısında "Küpler ve Lüpçüler" adlı öyküsü yer alıyor. Orhan Duru'nun yayınlanmış son öyküsü "Acun Korkusu" da Ocak - Şubat 2009 Tarihli 13. Sayımızdaydı.

"İlk kez yalnız ve kuşkulu uyuyorum. Aramızda bir kopukluk var gibi. Kaptan! Bu kopuklukla boşluğa ulaşacağız" diye bitiyordu Acun Korkusu.

Orhan Duru, melek gibi bir adam olarak, çok sevdiği uzaya, diğer melek dostlarının yanına uçtu. Orada mutlu ve huzurlu olduğuna eminiz.

Biz, onu hep özleyecek, eksikliğini hissedeceğiz!

(Mart 2009, Özgür Edebiyat). 




Yorumlar