Nigâr Hanım, edebiyatımızın en ilginç isimlerinden. İsmi çok bilinmesine rağmen hakkında pek bir şey bilmediğimiz, eserlerini okumadığımız şairlerden, yazarlardan.
Türk edebiyatının ilk kadın şairi olarak
kabul edilmiş. Kadın yazarların gerçek kimlikleri ile yazamadığı, erkek adları
kullandığı dönemlerde kendi imzasıyla yazmış bir yazar. Hikâye, tiyatro,
çeviri, mektup, makale, anı, sohbet, deneme gibi türlerde de eser verse de o
adının önüne yazılacak kadar has bir “şair”.
Hayat öyküsüyle, edebi, kültürel, sosyal
faaliyetleri ile, toplum içindeki varlığıyla çok ilginç bir yaşamı var. “Macar”
lakabıyla tanınan Osman Paşa’nın ve Sadrazam Keçecizâde Fuad Paşa’nın mühürdarı
Nûri Bey’in kızı Emine Rif‘atî Hanım’ın kızı. 1862’de doğmuş. Çok iyi eğitim
görmüş. Fransızca konuşulan bir evde büyümüş. Rumca, İtalyanca, Ermenice,
Arapça, Farsça ve Türkçe dersleri almış. Yedi yaşında yatılı okuluna verilmiş.
Örtünme çağına geldi denilerek okuldan alınıp çocuk denilecek yaşta
evlendirilmiş. Mutsuz, ayrılmalar ve yeniden bir araya gelmelerle gelişen çok
gerilimli bir evliliği olmuş. Bu mutsuz evliliği edebi eserlerine de yansımış.
Yazı hayatı on dört yaşındayken erkek
kardeşi Ali’nin ölümü üzerine söylediği bir mersiye ile başlamış. Ailece
görüştükleri Ahmed Midhat Efendi’den teşvik ve takdir görmüş. 1887’de Efsûs
adlı bir şiir kitabı yayımlamasıyla tanınmış, ün kazanmış. Efsûs’un üç yıl
sonra çıkan ikinci cildi ile ününü pekiştirmiş. Hanımlara Mahsus Gazete’nin
başyazarlığını yapmış, birçok dergi ve gazetede makale ve şiirleri yayınlanmış.
Kadın haklarını savunmuş. Avrupa basınında tanınmış, şiirleri yabancı dillere
çevrilmiş.
Nigâr Hanım kocasından ikinci kez boşanıp,
annesini ve babasını da kaybettikten sonra kendisini oğullarına ve edebiyata
hasrederek Şişli’deki konağında meşhur salı toplantılarını düzenlemeye
başlamış. İstanbul’un en ünlü siyaset, kültür ve edebiyat insanlarını,
diplomatları, yabancı sanatçıları konuk etmiş. Avrupa gezileri yapmış.
Bu görkemli ve zengin yaşam 1912’de ülkeyi
tamamen etkileyecek savaşların ard arda yaşanmaya başlaması ile tamamen
değişmiş. Nigâr Hanım hızla yoksullaşırken ilgi alanları da farklılaşmış. Milli
duyguları harekete geçirmek amacıyla konferanslar vermiş, şiirlerini okumuş,
savaşan askerlere destek için başlatılan kampanyalara katılmış.
Nigâr Hanım hem eserleriyle hem de sosyal
yaşantısıyla modernleşme sürecinin “öncü” Türk kadınlarından sayılıyor.
Tanzimat ve Servet-i Fünûn edebiyatları arasında bir “ara nesil” sanatçısı
olarak tanımlanıyor. Nazan Bekiroğlu, “II. Meşrutiyet’ten sonra değişen edebî
beğeni Nigâr Hanım’ın şöhretinin azalmasına ve esasen çok güçlü olmayan
şiirinin giderek unutulmasına sebep olmuştur” diye yazmış biyografisinde.
Nigâr Hanım’ın bir özelliği de Türk
edebiyatında en uzun günlük yazan yazarlardan olması. 25 yaşından hayatının
sonuna kadar günlük tutmuş. Günlüklerini tuttuğu defterlerden büyük bir bölümü
de kaybolmadan günümüze ulaşmış.
Nigâr Hanım hakkındaki en ayrıntılı
bilgileri yaşamına, eserlerine ilişkin en kapsamlı çalışmayı yapan, doktora çalışması
ile kalmayıp bu çalışmasını kitaplaştıran Nazan Bekiroğlu’dan öğrenmiştik.
Nazan Bekiroğlu çalışmasının kaynağı olarak Nigâr Hanım’ın günlüklerini
gösteriyordu. İlk baskısı 1998’de yapılan Şâir Nigâr Hanım biyografisinde
yanlış anımsamıyorsam günlüklerin Âşiyan Müzesi’nde olduğunu bildiriyordu.
2021’de Zeynep Berktaş’ın uzun bir süredir titizlikle üzerinde çalıştığı bu defterlerin ilk sekizi Prof. Dr. Nazan Bekiroğlu’nun önsöz ve notlarıyla tam metin olarak ve yeni harflerle yayımlandı. Günlük’ün birinci cildi 24 Ocak 1877’den 14 Nisan 1890’a kadarki dönemi kapsıyordu. 480 sayfalık bu cildin giriş bölümünde Nigâr Hanım’ın 25 yaşına kadarki yaşamını özetlediği Mukadderât başlıklı bir yazısı da yer alıyor. II. Abdülhamid saltanatı dönemini kapsayan bu yıllarda hem Nigâr Hanım’ın özel hayatını, kocasıyla, çocuklarıyla ilişkilerini hem de sosyal yaşamını ve bu yaşamı belirleyen siyasi ve kültürel hayatı öğreniyoruz. Kitabın tanıtımında da belirtildiği gibi Nigâr Hanım’ın aile ilişkileri, özellikle eşi İhsan Bey’le iniş çıkışlı evlilikleri, kalabalık sosyal hayatı, edebiyat ve musiki mahfilleri, yazma serüveni hakkında pek çok ayrıntıya günlüklerde ulaşıyoruz.
İkinci ciltte yer alan 20 Ocak 1894 - 19 Mart 1918 tarihleri arasında tutulmuş beş defterden oluşan günlüklerde ise bu görkemli ve lüks yaşamın yerini acılar ve yoksulluklar alıyor.
Nigâr Hanım'ın günlüklerinin ilk kez Latin
harfleriyle ve tam metin olarak yayınlanması başlı başına önemli bir olay
kuşkusuz. Nigâr Hanım yayınlanacağını düşünmeden kaleme aldığı günlüklerde tüm
mahrem hislerini, ailesi ile özel ilişkilerini anlatmakla kalmıyor bizi geniş
dost çevresine, edebi hayatına da sokuyor. Hem Osmanlı’nın son yıllarına yakın
bir şahitlik etmesi hem de edebiyat tarihi açısından çok önemli bir kaynak. (17.03.2023, Hürriyet Kitap - Sanat).
Yorumlar