Caravaggio’da kendini aramak

 


Kitabın adı ‘Ressamın İsyanı’. Biraz resim sanatıyla ilginiz varsa kapakta meşhur bir resmin yer aldığını anlıyorsunuz; Caravaggio’nun Azize Lucia’nın Gömülüşü adlı tablosu. Zaten kitabın içinde kapaktaki isme Caravaggio’da eklenmiş, eserin tam adı ‘Ressamın İsyanı Caravaggio’ olmuş. Michelangelo Merisi da Caravaggio resim sanatının en büyük isimlerinden. 1571 – 1610 tarihleri arasında yani sadece 39 yıl yaşamış. Toplam 60 tablo yapmış. Biyografisinde insanın fiziksel ve ruhsal durumunu şiddetli mücadeleler, işkence ve ölüm gibi çok önemli anları güçlü bir biçimde ifade ettiği belirtiliyor. Konusunu İncil’den ya da dini öykü ve efsanelerden alan tabloları ile tanınmış. Güçlü ışık-gölge kullanımı ve resimsel düzenlemeyi dramatik bir açıdan ele alışıyla barok sanatının en özgün uygulayıcılarından biri olmuştur, deniyor. Barok sanatın ilk büyük ustası. “Gerçekçi doğalcı” diye de nitelenmiş. Resimlerindeki dramatik yoğunluk takdir edilirken gerçekçiliğinin aşırı kaba bulunduğu da ekleniyor. Kendinden sonraki bir çok büyük ressamı etkilemiş, ekol olmuş.

Caravaggio çok uzun yıllar unutulmuş, yeniden keşfi iki yüz yıl sonra yirminci yüz yılda olmuş. Modern resmin köklerinin onda olduğu düşünülmüş.   

Caravaggio’nun yaşamının büyük bir bölümü Roma’da geçmiş. Roma’nın en meşhur ressamı diye anılmış. Hayatı bilinmezlerle dolu. Ama zor bir adam olduğu söyleniyor. Kavgacılığıyla, geçimsizliğiyle ünlenmiş. Yasadışı silah bulundurmak, iftira, hakaretle suçlanmış. Sık sık tutuklanmış, hapsedilmiş. Roma’dan kaçmasının nedenini de bir cinayet olduğu düşünülüyor. Papa’nın çıkardığı ölüm fermanı nedeniyle ortadan kaybolmuş. Hayatının son yıllarında Napoli, Malta ve Sicilya’ya gitmiş. Sık sık yer değiştirmiş. Papa’nın fermanıyla aranırken bile kiliselere resimler çizerek yaşamını sürdürmüş.  

Yaşam öyküsünün tam olarak aydınlatıldığı söylenemez. Nasıl öldüğü bile bilinmiyor. Öldürüldü mü, zehirlendi mi, ateşli bir hastalıktan mı can verdi belli değil. Mezarı da yok.

Hayatı bilinmezlerle dolu olan ünlüler hakkında çok yazılır. Çünkü yoruma ve spekülasyonlara açıktırlar, bu durumları da haklarında yazılanların kolay tüketilmesini önler, sürekli yeni eserlerin ilham kaynağı olurlar. Caravaggio’nun yaşamı da böyle. Hakkında en çok kitap yazılan ressam olarak biliniyor. ‘Ressamın İsyanı’nını da Caravaggio’nun yaşam öyküsüne yeni bir katkı olarak düşünebiliriz. Üstelik Türkiye’den bir yazar kaleme almış.  

‘Ressamın İsyanı’nın yazarı Gündüz Vassaf. Psikoloji eğitimi almış, başlangıçta alanında eserler vermiş, biz Vassaf’ı Radikal’de yayınlanan “Uçmakdere” başlıklı köşe yazılarıyla tanıdık, sevdik. Yirmi yıl boyunca bu yazıları sürdürdü. 1992’de yayınlanan Cehenneme Övgü ile de kitap okurunun gündemine girdi. Otuz yıldır eserlerini okuyoruz. Deneme türünde önde gelen isimlerden. Okurlarının karşısına ilk kez kurmaca diyebileceğimiz bir eserle, bir romanla çıkıyor.

Kitabın arka kapağında belirtildiğine göre ‘Ressamın İsyanı’ Gündüz Vassaf’ın ilk romanı ve yedi yılda yazılmış. Biyografilerinde doğum tarihini bildirmemeye özen gösterse de Gündüz Vassaf’ın 1946 doğumlu olduğunu biliyoruz. 77 yaşında. Son yedi yılını bu romana vermiş. Yani bir ustalık dönemi eseri.  

‘Ressamın İsyanı’ anlatıcı kahramanın Sicilya’da Ortigia’da Santa Lucia Alla Badia Kilisesi’nde Caravaccio’nun bir resmiyle karşılamasıyla başlıyor. Ortigia Sicilya’nın Siracusa şehrine köprülerle bağlanan küçük bir ada. Piazza del Duomo’daki kilisede gördüğü resim de Caravaccio’nun ‘Azize Lucia’nın Gömülüşü’ tablosu. Amerikalı olduğunu söyleyen ama güçlü bir şekilde Türkiye ve İstanbul’a bağlı olan ve romanın yazarı Gündüz Vassaf’a benzeyen adını, yaşını bilmediğimiz roman kahramanı bu tabloya adeta saplanıyor. Her gün kiliseye gidiyor, saatlerce tabloya bakıyor, notlar alıyor. Tabloyla birlikte Caravaccio’nun yaşamına, eserlerine yoğunlaşıyor, ayrıntılara giriyor, ressam hakkında yanlışları düzeltiyor, çarpıtmaları eleştiriyor. Caravaccio’ya yoğunlaştıkça da kendine dönüyor. Bir yandan anıları canlanırken, diğer yandan genel olarak sanata, sanatın dinle ilişkisine, oradan dinlerin ve temsilcilerinin tek tek bireyler olarak yaşamlarımıza ve Dünya tarihine etkisine yöneliyor. İnsanın ve dünyanın varoluşu, şimdiki haline nasıl geldiği ve geleceğinin ne olacağı hakkında soruları ardı ardına sıralıyor. Tarihin derinliklerine de yöneliyor, en güncel sorunlara da değiniyor. 



Bu sorgulamalar, kilise kapanıp yaşama katılmak zorunda kaldığında da devam ediyor. Tanıştığı insanlar, esas olarak kadınlarla da bu konuları konuşuyor. Bir seyahat günlüğü gibi gelişen anlatı kadınlarla ilişkilerde gerilim kazanıyor. Kahramanımız bir zamanlar oldukça çapkın olduğunu, şimdi de kadınlara ilgisiz olmadığını belirtse de aslında sürekli bahaneler bulup kaçma halinde. Ama kaçan da kovalanırmış. Lara kararlı davranıyor ve amacına ulaşıyor. Sonrası ise ilginç.

Tanıtımlardan birinde ‘roman tanımından çok uzak olan bu kitap; şiir, anı, otobiyografi, mektup gibi pek çok türün karışımı olan bir iç dökümü aslında,’ denmiş. Günümüzde roman türü tanımı içinde kalmayan, türler arası ilişkiler kuran bir yapıda gelişiyor. ‘Ressamın İsyanı’ ve kahramanının eleştirel tavrı bana Thomas Bernhard’ın eserlerini anımsattı, onun da kahramanları müzede bir resmin karşısına geçip günlerce düşünür, kendilerini sorgular ve akıllarına takılan her konuda eleştireler yapar. Benzerlik sadece bunda ve tavırda tabii ki. Gündüz Vassaf, kendine has bir eser kaleme almış. Roman diyelim ya da demeyelim merakla, ilgiyle okunuyor, tezleri düşündürüyor, tartışmalar açıyor. Bu nitelikleriyle de hem benim gibi Gündüz Vassaf okurlarına, hem de her türden okura sesleniyor.   (Hürriyet Kitap - Sanat, 05.05.2023)

Yorumlar